Duygularımızı, düşüncelerimizi, kısaca aklımıza geliveren herşeyi anlattığımız Türkçe’yi ne kadar biliyor, ne kadar doğru kullanıyoruz dersiniz? Dilimizi doğru kullanmadığımız müddetçe, kendimizi başkalarına istediğimiz gibi anlatmamız mümkün değil. Dilimizi doğru kullanmazsak, midemizin hazmedemeyeceği bir yemeği yemiş gibi oluruz. Sıkıntıya gireriz. Kendimizi anlatabilmemiz, ancak ve ancak, dilimizi doğru kullanmakla mümkündür.
“Başka dile uymaz annemin sesi
Her sözün –ararsan- vardır Türkçe’si.” (Ziya Gökalp)
“Türkçe!
Gece, gündüz şakıdığım dil!
Sevinçlerimin, üzüntülerimin türküsü Türkçem!
Seni seslendiremediğim gün, gün değil,
Çiçeksiz, kuşsuz kalmış gibidir bahçem.” (Coşkun Ertepınar)
Dilimizi doğru kullanıyor muyuz? Onu korumak için ne yapıyoruz? Birkaç kurum ve kuruluşun, bir avuç aydının dışında, hiç kimse bu konuda üzerine düşen görevi yapmıyor. Otellerin, motellerin, mağazaların adı, artık hep yabancı kelime. Yabancı kelimeler, her gün biraz daha dilimize giriyor, Türkçemizin özgünlüğü bozuluyor.
Televizyonlarda, radyolarda, gazete ve dergilerde kullanılan Türkçe, bir eğitimci olarak beni üzüyor. Hemen hemen birkaç cümlede bir çam devriliyor. Bazen bir gazetenin bir cümlesini anlayabilmek için birkaç kez okumak zorunda kalıyorum. Noktalama işaretleri doğru kullanılmadığı veya eksik kullanıldığı için, cümlenin anlamı belirsizleşiyor. Yerinde kullanılmayan bir virgül, cümlenin anlamını tamamen değiştiriyor. O meşhur örnekteki gibi: “Oku da adam ol baban gibi, eşek olma.” Hepinizin çok iyi bildiğiniz bu cümlede, eğer virgülü yanlış yere koyarsak, babamızı eşek yapmış oluruz. Biz öğretmenler virgülün önemini anlatmak için genelde bu çarpıcı örneği veririz öğrencilerimize.
Defalarca tanık olduğum şu bozuk Türkçe’ye bir bakın Allahaşkınıza. Bunlar hemen şu anda aklıma geliverenler:
“Bu şarkı acayip güzel.” (Bir şey hem acayip, hem güzel olamaz.)
“İşte deprem bölgesinden insan manzaraları.” (Manzara kelimesi doğa için kullanılır.)
“Vatandaşlarımızın geçirdiği deprem felâketine fevkalade üzüldüm.” (İnsan, fevkalade üzülmez. Ancak, fevkalade sevinebilir. Fevkalâde kelimesi, güzel durumlar için kullanılır.)
“Dinlenme tatili, öğrencileri sevince boğdu.” (İnsan üzüntüye, tasaya boğulur, sevince boğulmaz.)
“Var mı böyle şey? ” (Böyle şey olur mu, demek isteniyor.)
“Abuk muhabbet yaptılar.” (Saçma sapan konuştular, demek isteniyor.)
“Bir Marmaris yaptık.” (Marmaris’e gittik, demek isteniyor.)
“Herkes beni görünce Aaaaaa...oluyor.” (Beni görünce şaşırıyorlar,
demek isteniyor.)
“Ay! N’oluyoruz falan oldum.” (Ne olduğunu anlayamadım, demek isteniyor.)
“Hakem maçı, anormal güzel yönetti.” (Hakem maçı çok güzel yönetti, demek isteniyor.Güzelliğin anormali olmaz ama, oluyor işte.)
“Saat sekiz gibi evden çıkarım.” (Saat sekiz dolaylarında evden çıkarım, demek isteniyor.)
“Olayımız nedir? ” (Konumuz nedir, demek isteniyor.)
“Köşe yazarlığı ayaklarında, geyik muhabbeti yapıyor. (Köşe yazarlığı adı altında, gereksiz şeyler yazıyor, demek isteniyor.)
“Olay bu! ” (İnanın, bunu açıklayacak bir cümle bulamadım. Çünkü konu ile hiç ilgisi olmayan durumlarda kullanılıyor.)
“Herıld yani.” (Evet,öyle, anlamında kullanılıyor.)
“Ay! Çok hoş herif ya! ” (Çok hoş adam, demek isteniyor.)
“Orda, burda takıldık işte.” (Orada burada gezdik,vakit öldürdük, demek isteniyor.)
“Yuhiiiii! ” (Yaşasın, demek isteniyor.)
“Kimyam bozuldu.” (Sinirlerim bozuldu. Ya da moralim bozuk, denmek isteniyor sanırım.)
“Acayip eğlendik.” (Çok eğlendik, demek isteniyor.)
'Hemen şıttırıverdim.' (Çabucak yapıverdim, demek isteniyor.)
'......dermişim.' (Afedersiniz, bu çarpık sözü açıklayacak kelime bulamadım)
“Bir festivalsin.” (Sen bir âlemsin,denmek isteniyor.) ...........
Hay sizin dilinizi eşek arısı soksun!
Atalarımızdan bize kalan kültür mirasımızın bir parçası olan anadilimiz Türkçe’yi bozmaya, hiç kimsenin hakkı yok. Haydi! Bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye hemen başlayalım. Hepimize kolay gelsin.
Kâmuran EsenKayıt Tarihi : 7.6.2004 08:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Sevgiler tam puan
nine ,evladını anlamaz
torunu onu hiç bağlamaz
zengin dilimiz uçtu gidiyor
dilimizi iyi öğrenelim
lütfen kabül buyurun
saygılar sunarım
osman karahasanoğlu
Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum.
Göreniniz, bileniniz, Duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı:
'Bu günden sonra, divanda, dergâhta,Bârgâhta, mecliste,
meydanda
Türkçe'den başka dil konuşulmaya' diye
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı, köyü, şehri,
Fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu, şasırdım merak ettim,
Dolandığımız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın 'demo', sunucunun 'spiker',
Gösteri adamının 'showmen',
Radyo sunucusunun 'diskjokey',
Hanım ağanın, 'firstlady' olduğuna
Şaşıranınız var mı?
Dükkânın 'store', bakkalın 'market', torbanın 'poşet',
Mağazanın 'süper', 'hiper', 'gross market',
Ucuzluğun, 'damping' olduğuna
Kananınız var mı?
İlan tahtasının 'billboard',
Sayı tablosunun 'skorboard',
Bilgi alışının 'brifing', bildirgenin 'deklarasyon',
Merakın, uğrasın 'hobby' olduğuna
Güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde'welcome' çıkışında 'goodbye'
Okuyanınız var mı?
Korumanın, muhafızın, 'body guard',
Sanat ve meslek pirlerinin 'duayen',
İtibarın, saygınlığın,'prestij' olduğunu
Bileniniz var mı?
Sekinin, alanın 'platform', merkezin 'center',
Büyüğün 'mega', küçüğün 'mikro', sonun 'final',
Özlemin hasretin, 'nostalji' olduğunu
Öğreneniniz var mı?
İş hanımızın 'plaza', bedestenimizin 'galeria',
Sergi yerlerimizi, 'center room', 'show room',
Büyük şehirlerimizi, 'mega kent' diye
Gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın 'fast food',
Yemek çeşitlerimizin 'menü',
Hesabını, 'adisyon' diye
Ödeyeniniz var mı?
İki katlı evinizi 'dubleks',
Üç katlı komşu evini 'tripleks',
Köşklerimizi 'villa', eşiğimizi 'antre',
Bahçe çiçeklerini 'flora' diye
Koklayanınız var mı?
Sevimlinin 'sempatik', sevimsizin 'antipatik',
Vurguncunun 'spekülatör', eşkıyanın 'mafya',
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa, 'sponsorluk'
Diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezisini 'picnic',
Bilgisayarı 'computer', hava yastığını 'air bag',
Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı, 'okey' diye
Konuşanınız var mı?
Çarpıcı önemli haberler, 'flash haber',
Yaşa, varol sevinçleri, 'oley oley',
Yıldızları, 'star' diye
Seyredeniniz var mı?
Virvirik dağının tepesindeki köyde,
'Cafe show' levhasının altında,
Acının da acısı
Kahve içeniniz var mı?
Toprağımızı, bayrağımızı,
İnancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığına, talan edildiğine,
Özün el diline özendiğine,
İçi yananınız var mı?
Masallarımızı, tekerlemelerimizi,
Ata sözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi,
Ninnilerimizi kaybettik,
Türkçe'miz elden gidiyor,
Dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz,
Duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı ...
Hayal meyal hatırlayıp da,
Sahip çıkanınız var mı?
/YUSUF YANÇ
(Bu Şiir Türk Dil Kurumu Tarafından
Ödüllendirilmiştir.)
TÜM YORUMLAR (4)