bu keder asya'da filizlendi.
asumanı avutur asırlardır ağıtlarıyla.
kundağında yılanlar uyumaktadır mavi gözlü bir şehrin.
bu keder asya'da filizlendi;
mostar'da susmalıdır kuşanıp pusatını.
uyan şehzadem uyan,sefer vaktidir;
MERSİYE BERÂY-I ŞEHÂDET-İ MEHMET
-Mehmet Polat'ın ruhu için-
I
Nice ki bir kahpe rüzgar nev-civânım alıp gitti
Yağız yanım yerde koydu özge cânım alıp gitti
zincirden ve ateşten evvel gözlerin senin
bilmediğin gemiler tayfalar ve suyun dili
saçlarından süzüldükçe çözülen bir mevsimin kitabesi
ellerine gizlediğin kumral yüzünün
suskun kılıçların ağzında büyüttüğü sevgili
sen böyle yürürsün ve böyle yürür kente gazel
iğde kokuları vardı ve yapraklarının gümüş
gibi ellerimize sıvanan yönü ayın duldasında
dudaklarımızda özentili bir kovboy ıslığı
john woyna kaç tane kızılderili öldürmüş
karanlık beyaz adamın kafa derisi değilse
bu kadar gerilmeli değil def gibi ovaya
birden büyüdü ve birden yürüdü
ortasında eğri kılıçların dövüldüğü kalbe doğru
dudakları çatlatan bir rüzgâr üfledi
harlandı ateş ve atların ışıltıya dönüşen şahlanışları
bu aralıktan bir çocuk gülümsemeli
kirli meşininde demire eğilen ustanın bir çocuk
Ben sana anlatamam nasıl yaşadığımı
Sen bir kuşun nasıl öldüğünü bilmiyorsan
Bu gözlerime oturan kızgın çelik bakışlarımı
Bu uykularımı delen yedi cehennemden çıkıp gelen
Kendine her kıyışında yeniden dirilen
Bu akrebi gözlerin bir yerden ısırmıyorsa
nedense sarışın bir kıyamet başlatıyor ansızın
gidip bir köşeyi kutsuyor olanca meleğiyle kirpiklerinin
yüzünde bir gül oluyor lâleli’den inerken
tramvayda yağmur bekliyor avuçlarının içi
kedileri bunca sevmesi boşuna değil bütün boşluklarda
antropolog gözlerini sırtımdan biliyorum yavaşça
aşk ki acıya bulanmış bir yaz güneşi
mademki durur başucumuzda ışıktan salkımlarla
bir kadın eliyle ayrılabilir dalından
ve sunulabilir kesik başlar gibi zehirli tepsiler içinde
gün devrilir gibi olur sonra çiçeğe durur zaman
eflatundan dönen ağaçların ağır buğusu
kemikten yorulur bir düş çıkarır iki göz
kırarak iki siyah taşın keskin yanında
bembeyaz ve sıcacık bir gölge yayılır gitgide
ne zaman duracaktır iki balık iki göz iki yüz ve su
sayısız su zamanla tanrının arasında
atlarını sür şimdi bu orman dalgalanıyor yorulmadan
istemeden mi serpiyorsun bir avuç suyu
istemeden mi yanan yüzüme bilebilsem
bir kapıdan ay düşer gibi kutsal sığınağıma
parmaklarını gergin tellerden esirgeyen kuğuyu
ben istersem kendi şiirime dışardan da uğrarım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!