Bahriyeliler I Kooperatifçilik

İbrahim Çelikli
1151

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Bahriyeliler I Kooperatifçilik

Kooperatif

“-o yıllarda Arif ali Bıçakçı’nın önderliğinde
önce okul ve cami yaptırma ve yaşatma,
Köy güzelleştirme ve
Kültür derneği...

arkasından Toprak-su kooperatifi
ovadaki diğer köylüler de üye

her yıl yapılan başkanlık seçimlerinde
ne oyunlar oynandı
Goziroğlu, Deli Mamıt, Kör Melit
kopretif başkanlığı yaptı

bir ara başkanlığı Deliosmanın Şükrü kaptı
Karairbem, Alaveli, daha bir-çok kişi
ovada ganal bekçisi

Aşşamelle de balıkçılık kopretifi
bir iken iki oldu,
kopretifte tecürbeli bizim köy durur mu? ”

“-Dırdır Mustan önayak oldu işin aslı
ekabir dakımı bir-kaç gonşuyu badaşdırdı

Gabak’la Hacalların Hacıhacımemet,
Alilerde; Alibey’ne İzzetin Ali
Valeyle Yakıbınyılmaz
Vasfi, Dervişle Memedali,
Dilki Nizamettin’le, Özcan, Dehmenoğlunun Ali

Kelebekli Tıkırımızı,
on gadar gayıkla bi Cuma günü,
Hatıpadası’ndan açıldık,
974 yazı
altımızda sankı Madanoğlu’nun kayık•
goca deryayı ikiye yardık


Bahriyeliler

“-bir Cuma günü ikindi geçeni
Hatıpadasının götünden
yükledik pılı-pırtıları
gatar eddik gayıkları
ecdadı şanlı
Yokar Tırtar’lı Barbarosun torunları

hepiciğimiz ufka dönmüşüz
hedefimiz “Gürdutlar” “-ileri”
istikamet “kazanmak yarınları”
içimizde umutlar coşkun sel gibi
kayıklarımız aslanlar gibi yararak dalgaları
menzile ulaştık akşamın dar vaktı”

'-Akdağ kopretifi bize,
yer verdi Gürdutlarda
böcünün kilosu üyelerine on,
bize sekiz lira'
bal dutan barnağını yalar
denizi sen kirala,
sen onnara beş lira ver boba
olcağ o gadar, bobamızın malımı,

“-valla o ğüne gadar heç birimiz
böyle bişiy görmemişiz,
emme hepimizde bi gayret ki sorma.
hanı derler ya birimiz hepimiz,
hepimiz birimiz,
hepiciğimiz birbirimizden beteriz
hem valla hemi de billa”

“-hepiciğimiz zır boş acemiyiz
yol-yordam bimeyoz
efendime söyleyen
sepet atmayı beceremeyoz,
kısmıklığımızdan,
yem fazla deye ikiye bölüyoz
ufalanıp gediyo
zati açıklara gedemeyoz
gün oluyo, sepetlerin hepiciğine bakamayoz,
kimse çırak-mırak dutmayo
ağ atıyoz, balık dutamayoz,
ya nasibimiz tükenmiş
ya da bizden yanda balık yaşamayo
hankı ağ ne zman, nerey atılı
ne zman nassı toplanı
bilen varısa kelp olayın
renk vermeyoz adımız “salak” gamlasın
her birimizin derdi gayası

onu geç deryanın yüzünde
attığımız sepetlerin yerini bilemeyoz
gıçı-ğırık pani ğibi dolaşıyoz deryanın ortasında
her garaltının yana varıyoz, biziki deği,
kendimizikini ol-gör bulamayoz, öylen oluyo

gazara iki-üş bi şiy dakıldıysa da
balığı ağdan alamayoz,
ellerimiz dilik-dilik töbossun
öteki gopretifden epaplar verdiyse
balık bişiriyoz
balık adına bişiy görmedik goca yaz
adı azlıkcı olcaz
o bi yanna yanıçların verdiği zaral cabası
dedim ya! birbirimize ireng vermeyoz
sepetden-ağdan hatta gayıkdan yanna ifloz

böcü elimizi ısdırıyo
sepetler gayığın sağ(ı) na soluna dakılıyo,
heş birimiz kürek çekmeyi bile bilmeyoz,
bırak valla Akdağ’lıları,
kendimiz bile halımıza gülüyoz”

“-bi irezillik kiyne,
görülmüş, duyulmuş bişiy deği
emme! ……….
epiyli bi gelişdirdik lügatçemizi
din, iman, mintan zolda sıfır
onların modası çokdan geşdi

bizim söğmeler nasıl başlayo,
ne şekilde bitecek belli deği(l)
olmadık bi anda
de(h) şetli bi fırtına patlar
yıkar ortalığı
göv gürlemesi
gulakları sağır eder ya
aynı mitli onun ğibi

gökdinini, yedi ceddini,
esmer-i safirini
bu işi ırcat edeni
koyup gedeni
sinini, sülalesini
südünü, sümüğünü, zürriyetini
hatta kemiğini,
hatta hatta Ashab-ı kehfini

ve daha o ğüne gadar
icad edilmemiş, gün yüzü görmemiş,
kız eli değmemiş,
paketi açılmamış
alakalı-alakasız ne gadar küfür
ve dahi duyulmamış, yazılmamış kelimeler
nasıl biteceği,
hatta bitip bitmeyeceği dahi belirsiz küfürler
bazende baktı olmayacak cümleyi bitiremeyip
kendi haline gülenler
ya da boşverip diğerlerine kulak verenler”

Dal Memed yerden göğe gadar haklı töbossun
eveli onu tangazaya alannar
hinci ona ööööööööööö
okudduruyollar
dalga döğenner gırla

“-Aşşa Melleli İbik ossun,
Akdağ’lı Enis ossun
kızlarıynan çıkıyollar avlığa
Derviş söğüp saymakda haklı töbossun
ele-güne irezil oldug vallaha.”

“-eyatlı bişiycik bilenlerin
forslarından yanlarına varılmayo
tabi yardım eddigleri de oluyo
hinci kör gelmeyelim
emme yetmeyo anasını satdımın
gene de sırtlarında Hecaza götürmüşler gadar
memnin edilyollar
temenna etmeyceğin
boyu topuğunu aşmaycak birinin
gözlerinin içine-içine
mayıl mayıl bakıyosun
el-etek öpmeğ uçu
fırsat gollayosun
ya o işde adamı içinden eridiyo
merem ediyo şart ossun”

“-valla çok gretik durum
burnunu dutuvusan canı çıkacak herkeşin
insanın nassı gücüne gediyo
dokunsalar a(ğ) lacaz,
emme hiş kimse
hiş kimseye irenk vermeyo
bi de gakar dutar da biri
“Aşşa Melleli çocuklar gadar olamadınız mı
deyviri mi
der mi der
yat da öl gari
ya da sık boğazını milletin.”

“-denizden çıgdık mı,
irezil olmadan buğünüde atlattık
“çok şükür” deyoz”
çok şükür-bin şükür
bu vartayı da atlatdık
sanısın ölüm döşe(ği) nden gakdık”

“-ne valla denizden çıgdık mı,
harpden çıkmış gibi oluyoz
Çaltılı Topal Üseyinin goca kelifde
Atmışaltı, atmışbir file oynayoz,
işin aslı ne başga bi kaat var,
ne de biz başga oyun biliyoz”
böcüyü teslim edip geldik mi,
dolduruyoz kelifleri,
bi ıra(ha) t vermez
Gürdutların sivrisineği
karasinekleri dersen
valla eşşeğarısı gibi”

“-akşama dooru kimimiz yemek yapıyo,
kimimiz ordan burdan gonuşuyo”

“-hepbirlik yemeklerimizi yeyoz,
çay demleyo yaşca güçcükler,
bulaşıkları deniz kıyısında yüyoz
Derviş emmi hep söğer.
söğdükçe söğer
söğemeyenner sırığınan denizi döğer”


Göller bölgesi

'-ıradyolar acans sonlarında
hava durumunu verirkene
bizim buraları göya
Göller Bölgesi deye
verir hani ya

'-epap, biz ne denize gireriz,
ne de yüzme biliriz
ne böcü, ne de balık yeriz
çok eskilerden bi,
Bakının Osman varımış,
suya düşmüş de,çıkamamış
63'te de Hasan Öğretmen
oğluyla denizde galmış

'-bizim çocuklardan biri çıplansa
çıkana gadar gözümüz onda valla
biri dutsa da debelenivise,
üst ayağa kalkıyoz
gayıklara da oldukça dıkkat ediyoz
hep birlik okarıya taa
dutların yannına çekiyoz
gece dalga sürür gederse deye

ertesi sabah bizim gayıkları
suya endirmek ayrı bi dert sana
Aşşa Melenin on yaşındakı çocukları
ayan(ğı) ı bile ıslatmadan
gayığı alıp-varıp gediyodu bi sırığına
bizim sırıklar gısa glıyo,
dibe zipleniyo
Gürdutlarda hopak mopak ne ğezer
halımızı görse gargalar bile güler”

“-gene böyle bi gün,
ıstakoz melemen yaptık,
bilenler;
“-kesilip kan akmayan şey
süm-maşa mekruhdur”
dediler.
“-mubah deği(l) ”
dediler

Tıkırda(ğ) n Iramazan “-denizden” dedi
“-bobam çıksa yerin valla”
Hacıoğlu “-yarabbim günah yazma”

İzzetinali “-accık yaz” dedi
Alibey “accık yazma”

sonra hep birlik
“-ister yaz” dedik
“-istermezsen yazma”
gapış-gapış yedik
hemi de soluk bile almadan valla

gavır boşuna yemeyo bunu
zındık gibiler görmeyon mu

yüzlerinden gan damlayoru
adamlar işini biliyoru”

bizden üş kırtıklı guruşa alıyoru
anasının nikahına veriyoru

Köyönü

ikindiye doğru;
suçatında kıyıya çekilmiş kayıklar
kürekleri içinde
muşambayla kapatılmış motorlar
daha yukarıya tırmanmak istermişcesine
çapalarını uzaklara fırlatmışlar

belli aralıklarla döver,
dalgalar kıyıları
bazen okşar gibidir,
bazen aşkeder şamarı
bitmez kayıkları ırlaması
arkalarından tutup kaldırıp bırakmaları
kaçınılmaz kayıkların
bir o bir bu yana yatmaları

in-cin top oynar
bu terkedilmişlikte
bir zamanlar Haluk abi vardı
şirketin adamıydı “avlıkçı”lara göre
şirkete göre de “kopretifin adamı”
saki anlatmak zorundaydı
karşı tarafın haklılığını

kimse onu saymaktan geri kalmazdı
mecburlarmıydı
bilmiyorum;
gerçekten mi sayıyorlardı
sahteydi bence
çoğu kez abartılı,
ama hep saygılılardı
anlayamıyordum niye

aslında o;
sadece kooperatif başkanının adamıydı
kooperatif;
başkanın malı
başkanın demediğini bile yazardı
bazar ekmeğini, cığarasını, çayını
başkanından alırdı

Dırdır Mustan,
istediğine para verir
isterse “pangadan gredi bile alıverir”di
ama kopretif arabasının önünde hep o oturur
kapısını her zaman birileri
ama illa Müdür açıp-kapatıverirdi
adam kendi kapatamaz gibi

Avlıkçılar

avlıkçılar köye döndükten sonra
in-cin top oynardı Köyönünde
aradan zaman geçer ve neden sonra
Haluk’un yanına uğrarlar nedense
ağları yoklamakdan dönenler
“şöyle bir uğra”mış olurlar
kendiliğinden demli çay dolar
hem çay, hem cığara içerler
bekleye koyulunur

bir-kaç dişli, bir-kaç sudak
Allah ne verdiyse
“-ırafık hunu halledelim” derlerse
bir çırak kocaman bir bıçakla işe koyulur
ilk iş solungacı çıkarıp,
basarak patlatmak olur

kalfa düzeyinde biri işi üstlenir
gazocağının haznesinde ispirto alevlenir
yoğun bir pompalama ile hüner gösterilir
önceki kızartmadan arta kalan yağla
eski, kirli sac tava ateşe koyulur
bayat-balık kokusu unutulur

bu; hemen girişinde seçme tezgahı bulunan
balıkçı tolunda; kalakalınmış
elindeki soğumuş,
koyu demli çayı yudumlayanlarca
ve ellerinde sömürülmeyi unutmuş cığara
ortalığı acı tütün kokusuna bulamış
elden ele gezen, kimin olduğunun
önemi olmayan tabaka
biraz tütün olsa da kağıt kalmamış,
dışarıdan kıyıyı Osmanlı tokadıyla
şamarlayan dalganın sesi duyulur
ve ondan geri kalmaz ne fırtına
ne yağmur

lastik cizmeler, yırtık-pırtık pantolon
muşamba bir yağmurluk
herkesin sırtında
kulakları yarı hıfzeden orlon
siyah yağırlı bir takka
ya uyduruk kerevetlerde,
ya yere serilmiş hasır
ya da çul üstünde
sıralanmış şiltelerde
bağdaş kurulunur,
olmadı yan yatmış,
ters çevrilmiş balık kasalarına oturulur

ziyafet Haluğadır işin aslı,
“ertesi günkü hesap”,
herkesin davası
elinde iki cırt firenk,
iki soğan,
bir bayat ekmek
kızaran balıktan haberi yokmuşçacına
ekmek arası edecekmiş, üleşecekmiş
güya derdi tuz istemek
belki biraz da muhabbet etmek
sofraya Motorcu Doğan da sokulur
çömelilip, bağdaş kurup oturur

bir yandan çay tazelenir,
hazır gazocağı yakılmışken
arkaya kalanlar sofrayı toplayıp,
bulaşık yıkanırken
köşelere çekilinir, duvara yaslanılır
ya ders çıkarılır
Motorcu Doğan’ın geçmişinden
topukla yer oyulur,
ya söğüt dallarıyla bölünmüş deliklerden
hırçın göl, seyre koyulunur

ya açık kapı önünde bekleşilir sessiz,
ya ufuk, ya deniz
ya da sicim gibi yağan yağmur
izmaritler ya kapı arkasına fırlatılır
ya tolun deliğinden dışarı
berbat bir manzara halini alır
en kısa zamanda kapı arkası.
dikilenler sıkılır,
açık kapıdan pardı altına çıkılır
izmaritler sağ ayakla
bir güzel çıynanır
toprakla izmarit hallolur
atılan ağlar mahvolmuştur

umutlu-umutsuz
“-len epap” diye başlayan
ve küfürle devam edip sonlanan
ya bir malihülle, rızık kaygısı
ya da falancayla-filanın karısı-kızı
olduk-olmadık bir konu
kimbilir kaçıncı kez bahse konu olur
ar edenlerin boynu burkulur

olmadık birileri hakkında ileri geri
olmadı itiraz eder bir diğeri
bu arada çoğu kez restleşilir
taraflar ayrı uçlarda kümeleşir
bu defa da karşıdan karşıya konuşulur
“-arkadaş dediğin doğrudur,
benim tav olduğum
koğlamanın ne nüzumü var
üsdelik o adamın kendide burda deği
sen de gözününen görmedin
adamına(n) bi meselen varısa
erkekçene geçersin annacına
dobura-dop yüzüne söylersin
biz burda gonşuyuz,
hısımı akrabası olan var
ayıb olur”
araya birileri girmeye kalkar,
taraflar hırsa boğulur

Kara Osmanın Hidayet ağırlığını koyar
“-len.mına godumun epap
etçeğniz işin” diyerek hiddet-savar
“-dost var duşman var
ele-ğüne ğarşı “tavık seni daşların,
emme sahabıyın hatırı var
böyle olur-olmaz şeyleri
üsdelik görmüş ğibi
valla bunnar gevşek işler
bırakın endekinneri
gün olur, iyiyken kötü olunur
sanki kendileri laf çıkarmışlar ğibi
buradakı epaplar mahçıp olur”

derken yoğun bir motor sesi
motosikletin sesinden bilinir kimin geldiği
havayı ağır bir benzin kokusu kirletir
bir kenarda motor stop edilir,
ayaklara yere basılıp
eldivenler çıkarılır
motor geriye doğru kaldırılarak çekilip,
ön tarafı hafif şaha kaldırılır
tokalaşılır, konuşulur
biraz önceki me’zu unudulur

gençler elbirlik eder,
ığrıp bir kayığa yüklenir
“- nerede balık oynadığı” duyumu dile gelir
rota çizilir,
çapa toplanıp kayığa binerler
biri kayığı önden kaldırılarak arkaya iter
uzun bir sırıkla yön deryaya çevrilir
yan taraftan başka bir kayığa
“-ıarasgele” deyen
bir-kaç kişi daha doluşur
“-işallah bu sefte ağlar doludur”

kıyıdan uzaklaşılır,
ip dolanır motora, alıştırılır
hızlı bir kol atılışıyla
“viskinson” motor çalışır
kayığın arkasında yüzler deryaya dönük,
bakışlar donuk
yola koyulunur
hayır dualar, hayra yorulunur

ve arkalarından yeni yetme
bir-kaç kişilik bir kayık daha
toraman döğmeye
ne olmaz-ne olur
birşeyler umulur
“- i(n) şallah bereketli olur”
yola koyulunur
olur mu olur
olur
olur

olur-olur
“-haydin rastgele”

Yağmur akşamları

cami konağının bir köşesi
“köşk”
dut vermeyen bir dut ağacının gölgelediği
genişçe bir balkon
ve yantarafta,
basılı kalmış küçük bir kayısı ağacı

kahveleri
okulu ve ova yolunu
gören hakim bir noktada
duvar dibi sedir
diğer taraflar kerevet
yazları
namaz vaktinden önce
hararetli bir mevzu da olsa
“bıçak keser” gibi kesilir
vazgeçilir yarenliklerden
acanıslardan, partilerden,
ezan okunmaya başladığında
tahta minareden

diğer taraftan hevesli bir genç varsa
kametten başlanır anlatılmaya
tesbih ve kıraata
altı gözlü şerefede
ne tarafa dönülecektir
inceden inceye
iğneden ipliğe
imtihandan geçirilir
ve onun ardından hep birlikte
tekrar edlilir
Ezan-ı Muhammediye

Allahu Ekber Allahu Ekber
“Allahu Akber, Allahu Ekber”
kahvede oyunlar durur
elbirlik
“-Aziz Allah”
buyrulur

namaz vakitlerinde duyar-duymaz ezanı
bir taraftan yan taraftaki abdesthanede
ters çevrilip kasket kalakları
ibrikteki canıkaçık suyla abdest alınır
mesi olanlar meshetmekte
değilse ayaklar yukarı kaldırılıp yıkanır

birileri de Aşşa Çeşme’de
cekedini omzuna geçirmiş
yenlerini-paçalarını çemremiş
ayakkabının gerisine basmış
birileri camiye ulaşan diğer sokaklarda
cemaata yetişme telaşında
yün çorapların yarısı ceplerde
bir yandan da
yenler bileklere indirilmekte

ezan çoktan okunmuş bitmiş
“-birileri çoraplarını keyiyo oturagomuş”
gerilerde bir yerlerde
alel acele sünnete durulmuş
müezzinin kametinde
iki rekat daha yetiştirilmiş
Hacı Osmanoğlu’nun
namaz gıldığı yer belli oluyomuş
“Macarlarınan Hacallar
namaz gıldıkları yeri samanlar”
darbı meseli o yüzden konmuş
“-malın maşatın içinde adamlar”
“-emme” diye dudaklarını ıslattı
“-dedem Feyzullah Hoca ıramatlık tilanıdı
düğün urbasıynan gederimiş mencilise
dedi Hacı Necati gerine-gerine

imam tahiyyata oturmuş
tekbir getiren imama uyulmuş
ve hemen oturulmuş tahiyyata
“-sehif secdesi gerekir mi acaba”

aman canım uyduk ya imama
zaten cemaatla namaz kılındığında
cemaattan birinin kabul oluyorsa namazı
herkesinki kabul olacak ya
“-hinci ben hankı zammı sureyi goşcağdım
yonusa atladım mı
yoğ ülen hay aklıma yanayın
ilkindinini son sünnetlerinde
zammı sure okunmacağdı”
bu yüzden daha bi şevkinen
gılıyo insan
ikindi namazını

bir vesvese içinde, acabalarla
goşdurmacayna bi namazı daha
vahtında eda eyledik goduk
Allah gabil etsin- Amin”
“-eyi ki cematına gılıyoz, değilise
valla küllüyen hapı yuttuytuk
valla bizim namazlar birez fâsık
birez de mekruh oluyo ”

böyle insan güpürdümüne gılıyo
Allah var ya; hoca bireş deliğanlı olacak
Neden dersen Yakıp Hoca’nın namaz gıldırışı
Pesenin ganlı ğibi ırlana-ırlana
gacırdaya-gacırdaya
adamın etişcek işi yok,
geş kalma telaşı yok

insan dalıyo, sıkılıyo
imam iki sahat beklediyo
olur-olmaz bi sürü mali-hülle
geliyo insanın aklına
“-töbe estağfirullah töbe”


emme yeğeni Sadık Hoca öylemiydi
esgerlikde talim etdiri ğibi
Allah-u ekber güpür-güpür yat
Allah-u Ekber gak

Adam cami odasına sinlenip durmazdı
hasdayı masdayı zeyaret eder
tarlada yolmacıya, dağda oduncuya yardım eder
bu köyden evlenmese de
bu köyde ilelebet dursa olmamıydı
nasip işde!

onun gibi hoca bu köye bi da zor geli
Sadık Hoca bu köyden ayrıldı ğetdi öyle demi
bayramda-şarda geli bi zeyaret eder
kim hasda kim yatar sorur-soruşdurur
senden-benden eyi takip eder

“falanca deyze hasdaymış nası oldu” deye
gelib-ğedenine selem eder
o da köyün bi evladıydı vesselam
köyün çocuğuna da dovaları eyi belletdirdiydi
ona ğelesiya hani,
ondan sonrakınnar da zati belli
bas-baya(ğı) beynamaz hepsi”

“-hoca dediğin camiyi sevdirmeyi becermeli
bi bakarsın;
orda oyun oynayan çoluk-çocuğu, kovalar,
bahçasını ekdi deye etrafını çonalar
hoca kısmı dediğin,
açcık mencilis adamı olmalı de(ğil) mi
Sadık Hoca ğibi”


kışın önü ya da sonunda yeni yetmeler
caminin seyralığında kümeleşirler
onlardan biraz daha küçük olanlar
hemen onların etrafında mevzilenirler

“kes köse”
“kes başını gir kümese”
“ay lav yu”
“vat iz diz”
“it iz e pensıl”
diye Şeytan Aliyi gösterirler
“len oğlum söğmen valla ha
ben de sizin ebenizi”
diye itiraz ederdi Şeytan Ali
gücü yettiğini kovalar eziyet ederdi

elli şakalar, sulu şakalar
tabakadan tütün sarmalar
sakal tıraşı, bıyık burmalar
ilk delikanlılıklar

herkesin yaka cebinde ayna
göt cebinde tarak
yanık tende sarı bıyığa
“badem kabığı yakılacak”
diye başlayan
her kafadan nasihatlar
kim dinler kim tutar
haral da bişiy bilmeseler
“cevizin yeşil gabığı” demezler
kara, badem bıyıklı abiler

köyden dışarıya kız verilmesine
“piretesto”lar, hayıflanmalar
gonşusunun hukukuna riayet etmeyene
ırz-namıs meselelerinde
birilerine verilecek ziyanlar
söz birliği etmişçesine
kendine vazife edinir delikanlılar
kararlar, kararlar
elbirliği onamalar

durduk yerde birileri
“selam verilmeyecekler listesine
birinin adını yazdırır”
“-ya aslı yoğusa”
“-osdurmasa kokmaz
paçaportu eline verilmeli”
“-bastığı yere ıçcık dikkat etseydi”

gün; kısa gelir her zamankinden
böylesi önemli konular
konuşulacağında
umutlar yarınlara ertelenir,
vazgeçilir günden
artık evlere gitmelidir
yağmur akşamlarında
yağmur yağar
tarladaki ekinler için şükredilir

yağmur akşamlarında
her akşam yağmur yağar
hava kararmaya başlamadan daha
saçakları ıslatır
dam akar

İbrahim Çelikli
Kayıt Tarihi : 22.1.2007 13:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Çelikli