Bitirmenin hıncındandır bunca zindan
Sürgünler, katliamlar ardında
Barbarlıklarıyla bilindiler
Karanlıktan beslenenler.
Bu bahar Alişer'den gelir ülkeye.
Kor ateşte duman gökçüle doğru,
Kuş cıvıltıları eşlik ederken inleyişine
Ve vakitsizce sararıp düşen meşe yaprağı
Kimbilir, ki sürgünlerden haber verirdi.
Çocuklar ya hiç bilmediler oyunu
Ya da patikalara bıraktılar çocukluğunu
Ve el bombasını oyuncak bilip
Parçalananları katmazsan eğer,
Diğerleri büyürler,
Büyüdüler ezgili yüreklerde...
Damar damar toprağın derinliğinde
Ateşte kavrulan bir direnç gülü,
Acı bir gülümsemede...
Meşe ağacı bu
Seyit Rıza'dan torunlarına bağdaş olmuş
Ki kırılır da eğilmezdi.
Bir direniş destanı, bedeninde kor ateşi taşır
Duman yükselir, buruşur, kızıllaşırdı
Aşiret boyu kururdu fidan,
Sürülürdü toprağından ırak
Kabile kabile...
Yoğrulurdu külü
Potin diplerinde pul pul
Rüzgara savrulurdu
Soysuza, hal bilmeze inatla
Sığmazdı ki bir kaba
Meşe ağacı.
Asiliğiydi dünden bugüne
Ve ülke, güneşin renklerini alırken üstüne
Vurmaya gelirdi tayyere, kobra
Ve tepe başlarındaki termal kamera
Kilittir hedefine,
İçindeki potin - kepe bürünü yoksun
Komutla yatıp kalkardı
Sorgusuzca...
Ve gölgemde büyüyen yılan asıl
Ve de keklik soyu...
Kimbilirdi ki,
Bunca acıdan sonra...
Ellerinin nasırı, kamburu ile ora insanı
Daha çok
Yüz çizgilerinde anlatırdı kendini
Ve patikada yürürcesine yürürdü asfaltta.
Ve de dili,
Giysisi,
Hele tütün sarması
Ele verirdi kendini metropol sokaklarında.
Emeğini çalmaya gelenler yarış içindedirler
Eli kırılası yoksullukta
Emeğini elin işine kaptırıp düşürürdü kendini.
İşgal edilmiş bir ülke
Kökü toprağın derinliğinde
Saklanırdı
Budayıp uzaklara attılar dallarını
Atamadıklarını ateşe verdiler
Bir tek meşe
Yüklendi damarlarına...
Elin kapısına ekmek için
Kendi yurdunda yurtsuz
Ve bir de çocuğunun hasreti ki
Asıl boynuna binen...
Bir tek aş için
Ölmek vardı hücre hücre
Kendine yabancılaşma
Kolay çalınırdı
Açlığın böylesi
Ve nice şatavatlı sözlerden sonra asıl
Cayır cayır tutuşuncaya
Toprağın kalbi...
Yoktu bir allahın kulu,
Yok.
Gözbebeği insanın
Gözbebeği
Kendinindir
Kolay kolay girmez ayak altına
Ve ayrı değildir bedenden
Öyle kendini tüketen göz ise
Maketlerde olurdu ancak...
Ellerim ellerinden ağırdır beğefendi
Yanındaki kadının midesi de bulanır
Bilmez miyim
Rengi
Kokusu karışmış insan maketi
Horlanırım elbet
Ellerim horlanır
Emeğim horlanır
Rengim horlanır
Dilim horlanır...
Sığamam bir yerlere
Sığamam
Ülkemin toprağından gayrı.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Vura Vura Düşülmez Bu Toprak
Bu mevsimde vadilerin sesi gürleşirdi
Bir gerillanın kopan dizkapağında
İrkildiğinde meşenin damarı
İki dalını verirdi, sedye için...
Yaşanmazlıklar
Tarihin karanlığında kalırdı
Meşe ağacı, su, güneş ve ezgiler
İç içe gireli derin vadilerde
Ve kıymet bileli Munzur,
Fırat, Dicle, Ararat'ın eteği...
Çağlayandı yataktan yatağa
Nehirlere
Uzayıp giderdi suya değen kan
Kaçışırdı çiyanlar bu toprağın sesinden.
Miladı yazan günden öncesinedir
Soysuzlara yenik düşmeler,
Laç Deresi,
Ali Boğazı,
Kutu Deresi...
Karış karış değmiş toprağa
İnsan kanı
Ayağa kalkmanın bedeli olmuş
Bu kan
Çığlık,
Bu diriliş
Milad olmuş diğer yandan.
Dağlar oyulmuş dağlar
Yüreğimi saran ezgilerle
Vietnam tünellerinden öte
Gözden göze
Beyinden beyine
Elden ele
Taşınırken yarınlara
Yıldızları toplarcasına
Patikalar gidilirdi.
Dağlar oyulmuş dağlar
Asırların biriktirdiği ezgilerle
Ülkenin bir ucundan diğerine
Destanlar yazılıyor destanlar
Kimsenin tanımadığı ellerde.
Vura vura düşülmezdi toprak elbet
Dövmekle bu toprağın ezgilerini
Tükenmezdi
Paramparça olmuş bedenlerde
Nice ölümler yenilirdi
Yükselirdi güneşe bu toprağın ezgisi
Kurtarmak için onurunu.
Bir başka mevsime dururdu toprağın ezgileri
Her şafak vaktinde vurulurken meşe ağacına
Bir başka mevsim doğardı doğacında
Mevsim bozgunlarına karşı.
İnsan maketleri türerdi nice topraklar üzerinde
Yaşadığımızdan öte
Çarkın kolları gibi
Yenik de düşülürdü karanlığa
Son damla kanda
Daha da gür
Filizlenirdi de meşe ağacı
Kendi damarından.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Koparılan Dalın Kökleri
Gidilecek bu yol
Aşılacak bu dağlar
Çarpışa çarpışa zalimle
Çarkın dişlilerinde kalan ezgilerle.
Ülkede, Munzur'un eteğinde
Dere yatakları,
Vadiler
Seyreltili tepeler içinde...
Binlercesini barındırır bu dağlar
Çok şey var ardında heval
Çok şeyler...
Otuzsekiz'den de öncedir
Alıkonan toprağın metropol ayağı.
Toros'larda ırgat,
Toros'larda hamal,
Çukurova'da pamuk toplayıcıları
Dört bir yanında Anadolu'nun
Modern köleleri olmuş memur,
Varoşlarda köylü...
Avrupa'da temizlikçi...
Fabrika işçileri
Sokaklarında ise süpürgecidirler.
Her dalı bugün
Her dalı kökünü aramaktadır.
Asfaltlı yollardan patikaya düşer ayağı
Yitik kalbin ezgisiyle
Dağlarına ülkenin insanı
Tepelerine girmiş oyuk oyuk
Mevzide
Siperde
Patikalarda
Hain pusuda
Çarpışmalarda
Ölümüne
Zindan direnişlerinde
Yeni günü
Baharı yaratan
Ceylandırlar...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Sesin Duyurmaz mı Çektiğin Acıları
Zaman prangalara vurulmuştu
Acıya durulurdu
Kamburun tokuşurdu eldeki kadehle
Acın tutuşurdu tutuşmasına
Nedendir, bilinmezdi de
Ayağının sarp yollara düşmesi.
Konuşamaman zamana kurulmuştu
Uzun uzun kahır çekilirdi
Ayaklarının üzerinde taşıdığın beden
Karşı duramazdı zalime
Ürperirdi insanoğlu.
Karanlığa yükselirdi ezeli yüklü komut
Dirhem dirhem kazınırdı bedenin,
Sesin duyurmazdı acını
Boğuktu
Bitmezdi, tükenmezdi açlığın
Çilen bitmezdi...
Köy köy
Mahalle mahalle
Ev ev
Sokak sokak
Gizemidir devranın kendi
Bundandı karanlıkta boy vermesi...
Midede tutuşurdu kadeh
Açlık
Acı içinde sürüklenirdi özü
Demiyorsan bir süre daha eğer
Al kadehi vur yere...
Zaman prangalara vurulmuştu
Karanlıklar içinde acının gizemi
Beyinlere oturtulmuş bir yelkovan
Eldeki kadehle
Tokuşurdu emeğin
Çaresizliğindir
Yükündür
Kamburundur.
Ayağın sarp yollara düşerdi
Konuşmamanın
Konuşamamanın ölçütü
Duyuramadığın
Çığlığındı
Karanlığın gizemi...
Katledilen doğacındı damar damar
Yayılmış
Acıların bileşkesi,
Tarihin o acılardadır senin
Sallanır
Kazınır dirhem dirhem.
Konuşamaman zamana kurulmuştu
Zaman prangalara vurulmuştu
Ürperirim ki
Boğuk sesin duyurmaz çileni
Acını
Açlığını gidermez.
Karanlığın gölgesi yükselirdi
Ağırdır
Vurunca da sırtından vurur
Uyan
Uyan ki
Kendinin olman için...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Toprağa Sarısını Verirken Üşürdü
Karanlığın dehşetidir, çilenin pençesi
Kara bir bulut yapışırdı
Toprağın yüzüne.
Çaresizlikti köylünün elinde
Babasından kalan miras
Açarak ellerini allaha yakarırdı.
Yağmur yağacaktı
Yağmur yağacaktı
Yağmur,
Serpilen kımıldı oysa
Deli bir rüzgarla
Çoktan sarmaladı ekini.
Gün hesabındaydı hamile bir kadın
İlk bebeğine
Düşüyorken aydan
Gün be gün
Bir yaprak daha duvar takviminden
Koparırdı akşam vakti.
Zamansız tutulut sancıya
Doğuramazsa Anası gibi
Ana olamamak vardı,
Beyninde kurt kemiriği
Benzi soluk
Karıncalanırdı teni...
Titreşimi neydi yarı kentlinin
Pamuk üretirdi,
Üşürdü ekin başakları
Sarısını verirken toprağa.
Kaplumbağa sabrıyla bir demirci
Yapardı sipariş gelen orağı,
Hava karardığında ikindi vaktiydi
Bedenini saran karanlık,
Sırtından girmişti
Soğurdu bedeni
Kara bulutun ardında...
İklimi değildi bu ülkenin,
Bu coğrafyanın iklimi değil
Bir yanda düşünürdü
Ak saçınan
Kor ateşe damlardı
Soğumuş teri...
Bir ömür gelip geçerdi
İnadına
Çile yüklenirdi sanki,
Kendi toprağında ağzı dolu
Gülemezdi insan...
Bir ömür geçerdi
Babadan kalma miras
Bir adım büyütmez,
Bir gün götürmezdi
Babadan bilme yaşardı
Bir ömür
Sınır geçmez
Yol geçmezdi
Çilesini yüklenirken omuzlarına...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Kaçıncı Bin Hanesindeydin Çocuk
Kirlenmiş bir atmosfer içinde
Çarkın dişlerinde boy verirken birileri
Güneş göremezdi ellerini.
Sekizinde bir çocuksun sen
Küçücük bir ışıktan yola düşmüş
Küçük adımlarla,
Sen ki çarkın dişlerinde boy verirken
Kendinden uzaktın.
Ve çocuk senden uzaktı,
Köşe taşı olmayacaktı karanlığa
Bekçiliğine de sermadedarların
Bakmazdı kirletilmiş ekmeğe
Vermezdi de emeğini.
Kır çiçeği olmak
Ve solumak için insanca...
Küçücük bir ışıktan yola girmişti çocuk.
Toprak yanar
Vadilere uzanırdı şarkısı
İnsanoğlu
Ayağa kalkardı
Kızıl kayalarda
Sözün bedeli candı
Ateşin şarkısı dillerde
Yaprak dökümünde
Tomurcuğun ilk yaprağı daha
Kolay düşerdi toprağa.
İnsan suretlerinin adı saklı
Pazarlık ettiler üstüne
Sessizce
Karanlıkta dolaşırken
Bu çarkın dişlerinde.
Kaçıncı bin hanesinden çocuk
Bulurdu resmini
Ve tam kafanın üstünden
Bir daire çizerdi kırmızı kalemle.
Çarkın dişlisi böyle beslenirdi
Efendisi gibi
Toprak yanardı çocuk senin adına
Şarkısı uzanırdı yollara.
Kır çiçeğinin sırtındaydı ölüm
Bundandır dönmezdi yüzünü
Dönen çarka.
Yağmurun gördüğü tohumdu
Yanan toprağın yüzünde dolaşan
Damlalar üzerinden düşerdi
Çocukların üstüne
Güneş görürdü çocuklar.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Karanlığın Baharı Yoktur
Alınteri karanfil sıcaklığında
Suya da
Balığa da vurgun
Umut
Acı içinde doğarken bebek
Boğarcasına mazluk yüzü
Kara değer yüzüne.
Karanfil sıcaklığında doğa
Herşeye
Herşeye rağmen
Serpilirdi yollara gözbebeğinin çığlığı
Suya da balığa da vurgun.
Kara akar gözlerine
Döngülü uykuda
Toprak çoraktı
Bulanık sudaydı balık
Tuzlu suda
Tatlı sudaydı balık
Her şeye rağmen
Yollardaydı,
De ki şafağın bir yerinde...
Sular berraklaşırdı.
Alınteri karanfil sıcaklığında
Suya da balığa da vurgun
Gün içinde tarih
Gün içinde tarihin mirası
Sabırla beklerken toprak
İki mevsimini vermedi karaya,
Baharı yoktu karanlığın
Yazı yoktu.
Geldiler,
Geldiler ayrı ayrı hamurdan
Yoğruldular yumruk yumruk
Bir bilip acılarını
Sevinçlerini
Orta yere kattılar
Alınterini
Paylaştılar.
Ayrı ayrı hamurdan gelip
Yoğruldular
Çarkın dişlilerinden kopanlar
Bir başka mevsimde patikalarda
Sıraçtılar
Gecenin melekleri...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Kır Çiçeklerinin Aşkı Büyük Olur
Acıyla işlenmiş yaşam
Sevdalıydı ölesiye
Bilmediği yüzlerin yarınlarına
Yüreğinin sıcaklığını verirdi.
Dağlarda kır çiçekleri.
Ot bitmezdi
Dağlar beyaza kaplanmış,
Kış kıyametidir
Ölüm sessiz olur.
Dağlarda kır çiçekleri
Çığlık içinde
Karanlık çatlarken çığlıklarına
Sevilirdi kır çiçekleri,
Her defasında
Yenilirken ölüm
Gün içinde tarih
Kazınırdı.
Pusular atılır pusular
Patikalara pusular
Yürekleri parça parça
Yayılırdı
Ağrına giderdi toprağın vurulması,
Olmazın yasası kırılırdı
Gün içinde
Toprağın gülüşünde...
Çatırdıyordu altından üstünden
Karanlık çatırdıyordu
Bin yılların hükmü ile donatılmış karanlık
Çatırdıyordu.
Kılık değiştirse de ölüm mangası.
Şafak sabırsızdı
Şafak erken gelirdi dağlara
Dağlar
İnsafına gelmezdi zalimin
Ölüme ölümcül
Şafaklar karşılanırdı
Vururdu kır çiçeklerinin sancısı.
Bilmediği yüzlerin yarınlarına
Yüreğinin sıcaklığıyla
Dağlarda kır çiçekleri.
Yaşamak demekti kır çiçeği
Çalışmak demekti,
Alanı daralırdı karanlığın
Lokması küçülürdü efendilerinin.
Filizlenir gün be gün
Şafaklayanların mevsimi
Doğardı yeniden
Yeniden doğardı.
Karanlık çatlıyordu karanlık
Altından üstünden
Kolay değildi
Olmayacaktı da
Kolayın adına hiç bir şey...
Dağlarda kır çiçekleri
Damar damar
Gün içinde
Yaşamsaldı.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Bu Senin Düğünün mü Oğul
Gün aşılırdı,
Gün dağların doruklarında.
Bense uzaklardayım
Gece akar üstüme.
Bir Anaydım bir Ana
Yüreğimde taş değil
Yürek taşırım yürek
Yüreğim kıvratıyor beni,
Alacaklar yine elimden
Vakti gecede
Kalleşce alacaklar
Dokunmadan kapının ziline...
Akan kandır, kan...
Yetişemiyorum gözlerimin gördüğüne.
Bırakmadım oğul bir damla gözyaşını
Bırakmadım yere,
Aktı
Yüreğime serpilircesine aktı,
Kinimi bilendi de aktı oğul
Öfkemi bilendi...
Gün aşılırdı dağların doruklarında
Bense uzaklardayım
Sıcaklığını saramadan doya doya
Bir Ana gibi
Vakti gecede çaldılar elimden
Alçakca çaldılar
Kır çiçeklerine sordum oğul,
Tililiye durdum oğul
Sevdiklerinin tümü
Aklanmış sakalları
Gelinlikleri ile
Kirlenmiş sırt çantaları,
Oyuncakları ile
Koluma girdiler oğul.
Senin düğünün oğul
Bu da senin düğünün olsun
Senin düğünün diyorum onlara
Zılgıtlar içinde
Zılgıtlar içindeyim oğul...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Dirilirdi Yeniden Yeniden
Fırtına kopardı,
Kar yağardı
Ura bağlanan insan hayatında.
Çark dönerdi
Dişlerinin arasında
Yol alırdı karanlığın hükmü.
Bozguncunun mevsiminde
Dal düşerdi gövdesinden.
Serine kurulurdu devran
Karanlıkta
Kalan bir gül.
Dayanırdı,
Acıya dayanırdı
Toprağın ezgisi
Rengini vermeden karaya
Toprağa düşerdi
Gelecek için
Yolun orta yerinde
Dirilirdi.
Kayıt Tarihi : 20.10.2005 18:22:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
(1.Bahardı kendi yurdunda, 2. Vura vura düşülmez bu toprak, 3.Koparılan dalın kökleri, 4. Sesin duyurmaz mı çektiğin acıyı, 5. Toprağa sarısını verirken üşürdü, 6. Kaçıncı bin hanesindeydin çocuk, 7.Karanlığın baharı yoktur, 8.Kır çiçeklerinin aşkı büyük olur, 9.Bu senin düğünün mü oğul, 10.Dirilirdi yeniden yeniden)
![Ercan Cengiz](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/10/20/bahardi-kendi-yurdunda.jpg)
Ercan kardeşim güzel bir şiir Emek ve yüreğine sağlık diyorum
Damar damar toprağın derinliğinde
Ateşte kavrulan bir direnç gülü,
Acı bir gülümsemede...
Meşe ağacı bu
Seyit Rıza'dan torunlarına bağdaş olmuş
Ki kırılır da eğilmezdi.
Bir direniş destanı, bedeninde kor ateşi taşır
Duman yükselir, buruşur, kızıllaşırdı
Aşiret boyu kururdu fidan,
Sürülürdü toprağından ırak
Kabile kabile...
Yoğrulurdu külü
Potin diplerinde pul pul
Rüzgara savrulurdu
Soysuza, hal bilmeze inatla
Sığmazdı ki bir kaba
Meşe ağacı.
Diğer kuru sıkı atmalara da karnım tok.... Eğer böyle devam edeceksen (ki rahatsız olduğunu söylüyorsun) başka kılıflara gizlenmeden de belirtebilirsin, bu birinci seçenek; ikincisi uzak durursun olur biter.... Zorla güzellik olmaz ki...
Koparılırcasına sürülenler
....
Bir kadın
Devletin biricik pilotuydu
Törenle gönderildi toprağıma
Törenlerle toprağımı ezdi
Yakıp yıktı törenlerle...
Kürdün üzerinden kusarken kinini toprağa
Bu çarkın dişlileri adına
Nesil kurutmaya yağdı bombalar...
Savunmasızdılar
Yitik kalbin ezgilerinde
Yalnız kaldılar
Kendi topraklarında
Becerileri kaldı aşiretleri içinde
Duymamasına Nazım'ın, görmemesine
Nasıl yanmam bu yaralı kalbimle...
e.cengiz
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KAHRAMAN BAYAN PİLOTLARINDAN BAŞKA OLAMAZ.....
Ve kimse benim kahramanlarıma laf etmeyi kendine hak sanamaz..Bakınız ben hakaret etmiyorum...yorumlarınızda hakaret var.Hepsinde..Özgürce aklınızda yereden düşüncelerinizi sununuz sunacak iseniz....
'Atatürk'çü de değilsiniz,Aklına yanayım ben senin,sen hasta mısın, Sen kimsin ki,sütünü iç yat vb' hakaretler içeren yazılarınız hiç yakışık almıyor...
Şair kişi, siyaseet yapmıyor ise eğer, duyguları ortada olmalıdır, savunmalıdır HAKARET ETMEK YERİNE....
Okuyuculara saygıyla...
Aşağıdaki yorumumda herşey açık sayın bay cengiz.
'Sizi ülkemden uzakta görmek isterim hep...' bu mu senin ay-yıldız sevdan?
Sen kim beni ordan uzaklaştırmak kim... Kendini ele vermişsin sarılacak bir yer arıyorsun... Tarihe iyi bak derim...
Şiirim ortada, oraya buraya yaslanmayacak kadar da nettir, hoşuna gider gitmez, bu senin sorunun...
Dikkat edersen kendini tam olarak ele verdin, senin derdin şiir felan da değil... Maksadını aşan bu tür şeyleri yazmayı sürdürürsen (yasaklılar) kısmına girersin...
TÜM YORUMLAR (15)