Baharda açan çiçekleri görmek için TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasının zemin katındaki küçük salondayız. İçeride loş bir aydınlık ve yüzlerimizi yalayan serin bir hava... Karşımızda yerlerini almış birbirinden güzide dostlarımız.
Hemen masanın sağ köşesinde Eğitimci-Yazar Hülya Ekmekçi hanımefendi, sol yanında yılların eskitemediği kır saçlarının kendisine bir ağırlık kazandırdığı muhterem Eğitimci-Edebiyatçı Durmuş Ali Özkale beyefendi, onun yanında yine olgunluk çağına adım atmış Gazeteci-Yazar Mehmet Taşar beyefendi, masanın sol tarafında ise yine bir çoğunuzun yakından tanıdığı şair dostum Mustafa Emre beyefendi.
Mustafa Emre’den sonra duvarda bir beyaz perde... daha 30-35 yıl önce yazlık sinemalardaki gençlik yıllarımız geldi gözlerimin önüne ve o perde beni bir hayal dünyasına götürdü. O günlerde yazın Adanalıların tek eğlence yeri olan yazlık sinemalar...
Hey gidi günler hey! ..
Şu karşımdaki izlediğimiz, Hülya Ekmekçi'nin şiirlere hazırladığı vıdeoların gösterildiği perde ne kadar duygulandırdı ve derin bir iç çektirdi...ne kadarda özlemişim o günleri...arkada bıraktığımız 40 yıl ve biz bu 40 yılda şimdi ne haldeyiz. Yüzlerimiz kırışmış, saçlarımız dökülmüş, tek-tük kalanlarsa bembeyaz! ..
Hani! .. Başımda fırtına/ Başımda ayaz/ Başımda kar/ dediğim anlar...
Geldiğimiz nokta; sıfıra sıfır, elde var sıfır gibi bir şey!
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum