Şiir değil bu, türkü de, sade bir yorum; ‘Bahar’ı seviyorum.'
Göz kırpmasıyla gün doğar, bakışlar ferahlatan bir içim su olur. Atar yorgunluğu üstünden, toprak dirilir. Ve yeryüzü, gözlerinin rengine, yani yeşile dönüşür.
Yeller uzaklaşır ve âdeta yok olur. Boralar memleketten kovulur. Aç kurtlar inmez aşağılara, dağlarda ulur.
İsmi evrene eş, ey Bahar! Senin ayak sesinle çiçekler açar. Filizlenip boy salar, o güzelim ağaçlar. Sıcaklık hisseder, sıcağa hasret bedenler. Sıcaklığına göç etmeye başlar, üşüyen nazlı kuşlar.
Sevdalı çiftler, sayende barışırlar. Kavuşanlar seninle ‘mutlu son’u yakalar. Mektuplar Leylalara, senin güvercinlerinle ulaşır. Doğumlar seninle güzel, inan sende hayat var.
Güzelliğin o kadar şaheser ki ey Bahar, nasıl anlatalım seni. Cümleler tarife yetmez, o tatlı gülümsemeni. Utanmıyor ve haykırıyorum; ‘Bahar’ı ve seni sevdiğimi.
Özgürlüğün şerbetini, ilk sende tattı kelebekler. Ve gökyüzünün zirvesine kanatlanıp maviliğin mağmasına doğru yol aldılar. Ey güzellik perisi seninle ateşler yakılıp nevruzlar başlar.
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer…