Bahaettin Karakoç: Hakkında ziyaretçi gö ...

Bahaettin Karakoç
126

ŞİİR


333

TAKİPÇİ

  • Kemal Bölükbaşı
    Kemal Bölükbaşı 18.10.2018 - 17:49

    Hakk Teala rahmet eyleye, mekanı cennet olsun.

  • Hasan Karabay
    Hasan Karabay 19.10.2010 - 21:35

    muhteşem bir eser.kutlarım saygılarımla hasan karabay

  • Mahir Sürmelibey
    Mahir Sürmelibey 04.01.2009 - 12:23

    Bahaeddin Abi,
    Kalbi selam ve saygı.Meryem,Ozan ve Özge ellerinizden öpüyoruz.Kayseri'ye bekliyoruz.Bahar Gözlerinde Uyur Grubumuza sizi davet ediyorum ve katılımınızla şeref duyarım.

    Mahir Sürmelibey

  • Leyla Akgül
    Leyla Akgül 10.06.2006 - 16:59

    KARA GüL

    Ayrılıklar ülkesinin mabedini yıkarak
    Kirpiklerin gölgesinde salınırım kara gül
    Gözlerinin dehlizinden ateş olup yakarak
    Kaçırdığın bakışından alınırım kara gül

    Bahtımızın çöllerinden meltemleri sökerek
    Nergisleri ağlatana ilenirim kara gül
    Yaradan’ın yazgısına boynumuzu bükerek
    Bülbüllerin çilesinden dilenirim kara gül

    Gamzelerin sinesine vuslat gülü dikerek
    Bebek olup yaprağına belenirim kara gül
    Dolunayın göllerinden sevdamıza dökerek
    Ömrün Leylâ süzgecinde elenirim kara gül

    Anadolu’dan Esintiler isimli şiir dinletimize gelerek bizi onurlandıran ve bana “KARAGÜL” ismini veren Türk şiirinin büyük üstadı saygıdeğer Bahaettin KARAKOÇ hocama saygılarımla…

  • Leyla Akgül
    Leyla Akgül 12.04.2006 - 13:18

    Üstadım sesinizi duyabilmenin heyecanını yaşattınız bana...

    Engin yüreğinize ulaşabilmek onur vericiydi...

    Selam ve saygılarımla...

  • Ali Şeyh Özdemir
    Ali Şeyh Özdemir 30.05.2005 - 13:39

    TÜRK ŞİİRİNİN YAŞAYAN EN BÜYÜK ŞAİRİ, BAHAETTİN KARAKOÇ’LA ŞİİR ÜZERİNE SÖYLEŞİ

    Bahaettin KARAKOÇ Kimdir:

    5 Mart 1930 yılında Elbistan’ın Ekinözü kasabasında doğan şair, soycak şair bir aile zincirinin, sağlam halkalarındandır. İlk şiiri, 1942 yılında Yurt dergisinde yayımlanır. İlk denemeleri ise daha erken, 8 yaşlarında filizlenir. Ustası, babasıdır. O tarihten bu yana sürekli kendini yenileyerek yazar. Kim sorsa, “Mola yok, yola devam! ...” diyen KARAKOÇ’un hep başa soyunması, hep uzak ufukları kollaması kendine olan güveninden ve yoğun birikiminden kaynaklanmaktadır.

    Bu güne kadar, binlerle ifade edilebilecek dergi ve gazetede şiir, hikâye ve yazıları yayımlanan KARAKOÇ, adı ülke sınırlarına taşmış, tüm Türk Dünyası’nın beğeniyle okuduğu bir şairdir. Sayısız ödül sahibi KARAKOÇ’tan, (Bu tür nişanelere ehemmiyet vermediğini, dünyalık şan, şöhret ve itibarı görmezden geldiğini bildiğim için) bu konuyla ilgili olarak açıklama istemekten çekindim. Ancak, bildiğim birkaç önemli ödülü zikretmek isterim: 1986 Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın şairi seçildi. 1989 yılında Kültür Bakanlığı tarafından ülkemizi temsilen “Strugua Uluslar Arası Şiir Akşamları Festivali”ne katıldı ve burada bir tebliğ sundu. 1991yılında Diyanet Vakfı’nca düzenlenen “Münacaat Yarışması”nda “Beyaz Dilekçe” isimli şiiriyle birincilik kazandı. 1993 yılında Kazakistan’ın başkalası Almaatı’da düzenlenen “Türkçe’nin Uluslar Arası 2. Şiir Şöleni”nde “Büyük Abay Ödülü” ile mükâfatlandırıldı.

    Anadolu’da çıkardığı ve bu gün hemen hemen şair ve yazarlarının hepsi, bu dergi sayesinde tanınıp üne kavuşmuş, şu an ülke çapında bilinen şair ve yazarların ortaya çıkmasına vesile olan DOLUNAY SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ, 37 sayı yayımlanmıştır. Bu dergi etrafında; genç, amatör; ama yetenekli kişileri toplayıp, şemsiyesi altına alan KARAKOÇ, Türk Şiir ve Edebiyatı adına, Edebiyat Tarihlerine girecek bir çığır açmıştır. DOLUNAY, yayımladığı sürece metropollerde çıkıp ulusal anlamda yayın yapan dergilerin birçoğunu geride bırakmış ve haklı bir üne kavuşmuştur. Bahaettin KARAKOÇ’un birçok şiiri, değişik formlarda bestelenmiştir.

    Bahaettin KARAKOÇ’un Eserleri:

    Mevsimler ve Ötesi (1962) , Seyran (1973) , Zaman Bir Beyaz Türküdür (1974) , Sevgi Turnaları (1975) , Ay Şafağı Çok Çiçek (1983) , Kar Sesi (1983) , İlkyazda (1984) , Bir Çift Beyaz Kartal (1986) , Menzil (1991) , Uzaklara Türkü (1991) , Güneşe Uçmak İstiyorum (1993) , Şiir Burcunda Çocuk (Antoloji- H. ÖZBAY ve M. TATÇI ile beraber) , Beyaz Dilekçe (1995) , Güneşten Öte (1995) , Dolunay Şiir Güldestesi (1996) , Leyl ü Nehar Aşk (1997) , Aşk Mektupları (1999) , Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman, Ay Işığında Serenatlar (2001) , Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri (2004) . Bu eserlerin yanı sıra, üç eserinin daha okuyucusuyla buluşmasının yakın olduğunu biliyorum.

    A. Ş. ÖZDEMİR : Muhterem Efendim, öncelikle “hoş geldiniz, hoşluklar getirdiniz! ...” diyerek bu mülâkata başlamak istiyorum. Şairlerle yapılan mülâkatlarda önce “şiirin ne olduğu? ” hakkında sorular soruluyor. Ben de geleneğe uyarak size, öncelikle bu konuyu sormak istiyorum: Her ne kadar da “Şiirin tarifi yapılamaz! ” dense bile, sanıyorum ki, her şairin kendine özgü bir tanımı vardır şiir için... Sizce nedir şiir Üstadım? ...

    B. KARAKOÇ : Manzumelerin çoraklaştığı, nesir kalıplarında donduğu ve çizgilerin mânasızlıklarla kirlendiği yerde hayatın acı ve lezzetli yanlarını bir aşk potasında birleştirerek kimyalaştıran, terkibinde her şeyi güzelleştiren; güzellik sırrını, kutsal hizmetini ve evrensel portresini edeple örten; düş ile gerçek arasında bir gök kuşağı gibi güneşin, ayın, yıldızların ve galaksilerin ışıklarını yüreğe damıtan bir kanatlı sözcükler armonisi, bir iç yangını, bir kuş ırmağıdır akıp giden, bir rahmet sağanağıdır gerçek şiir...

    A. Ş. ÖZDEMİR : Üstadım, şair kimdir, üstlendiği misyonu nedir?

    B. KARAKOÇ : Bir ses avcısıdır şair; sevdalı bir ses avcısı. Şüphesiz ki her sesten soylu bir şiir damıtılamaz. Ama şiir sesten başka da nedir ki? Çokgen bir prizma gibidir şair; ana renkleri, ara renkleri yansıtan bir prizma gibi. Şiirin ana maddesi olan söze, resmi, felsefeyi, ritmi, ahengi, coşkuyu ve zaman zaman da hüznü katar. Yetkinleştirdiği şiir terkibiyle de şuur altını şuur üstüne kamçılamaktan, karıştırmaktan korkmaz; çekinmez. Primitif laf göletleri gibi metalik putlara sarılarak dünyalık peşinde koşmaz; hayatı kokuşturmaz. Şair şiiriyle duymasını bilenlerin gönül antenlerine aşk iksiri serpeler; salkım salkım mesajlar fısıldar. Yani şair, bir bakıma metafizik bir âlemin sarhoşu, Mutlak Gerçek’in sevdalı arayıcısıdır. Sezgileri atlaslaştıran şuur odağıdır. Bir şair, bilmesi gereken her şeyi tam ve doğru olarak bilen, fert ve toplum plânındaki sorumluluklarının her zaman idrakinde bulunan bir sanat eridir; bir güzel habercidir.Şair, hem şiirin haysiyetini korumak hem de mensubu bulunduğu kültüre, medeniyete, dolayısıyla topluma ürettikleriyle katkıda bulunmak mecburiyetindedir. Şiir, karın doyurmaz; doğrudur. Şiir, elbise ya da ayakkabı yapılmaz, ekilmez; şiirden kasap bıçağı ya da tüfekler için domdom kuşunu da yapılmaz… Bunların hepsi doğrudur. Ama şiirin rüyâları beslediği, ruhları dalgalandırdığı, düşünceleri renklendirdiği, kültürlere, medeniyetlere taze kan, oksijen aşıladığı, ebedî güzelliklerle besleyerek giydirdiği ve hayatı güzelleştirdiği de bütün doğruların karesinde doğrudur. Şiire sırtını çeviren toplumlarda bütün manevi değerler aşınır, madde insana hükümran olur, madde insan ruhunun, namusunun kara bir mezarı olur. Dolayısıyla şiirin fonksiyonunu küçümsemek hiç kimsenin hakkı değildir.

    A. Ş. ÖZDEMİR : Efendim, yıllar önce size sorulan “Şiir niçin satmıyor? ” sorusuna: “Şiir Geyşa mı ki kendini satsın! ...” diye cevap vermiştiniz. O günden bu güne, değişen bir şey var mı? ... “Şiir – okuyucu”, “şiir – şair” ilişkisi bu zaman seyri içerisinde, kabuk değiştirdi mi? ...

    B. KARAKOÇ : Hâlâ aynı cevabı veriyorum. Evet, çok az okuyan bir millet hâline getirildik. Şiir konusunda da durum böyle maalesef. Piyasada çok fazla miktarda şiir ve şair var. Şair bir milletin çocuklarıyız biz. Ancak, güçlü sesler azalıyor gittikçe. Uzun solukluları, hasret türküleriyle aramaya başladık. Bunu bulan okuyucu dört elle sarılıyor; yani gerçek şiirin alıcısını bulduğuna inanıyorum. Şunu da vurgulamakta fazya mülâhaza ediyorum ki, gençler içerisinde kabiliyetli cevherler çok. Bunlar gün ışığına çıkarılamıyor. Yalnız bırakılmışlar ve ellerinden tutacak bir dost aramaktalar. Yıllardır “Sanat, Edebiyat ve Şiir” sahasında eli kalem tutup belirli imkânlara kavuşanlar, çoğu derginin, yayın organlarının baş köşelerini işgâl edip, dost-ahbap ilişkisiyle de tüm oturakları doldurmuşlar. Yeni gelenler yer bulamıyorlar kendilerine. İşte burada görev bizlere düşüyor. Beni tanırsınız, bu konuda çok hassasım. Nerede bir çoban ateşi yandığını görsem; yokuş, bayır, dağ - tepe demeden oraya koşar, nerede bir kabiliyet sezsem, yüreğimin tüm sıcaklığıyla bağrıma basarım. Bunu Dolunay dergisiyle tüm ülkeye ispat ettik zaten. Bu gün de aynı hizmet için koşuşturmakta ve genç kardeşlerimle sürekli beraber yürümeye çalışmaktayım. Şiir okuyucuysa vardır. Okuyucuyla buluşamayan şiir, ıssız vadide atılan bir çığlık gibi aksisedasıyla geri döner. Gittikçe değer yargıları depreme uğrayan insan, ruhunu eğitmekten çok, madde peşinde koşmaya başladı. Her taraftan “ekonomi, teknoloji, enflasyon, döviz, borsa, kat, yat, araba…” nidâlarıyla kuşatılan insanlık, her şeyin maddeyle olacağını sandı. Oysa, göz; sevgiyi göremez, aşkı, hoşgörüyü, merhameti, vicdanı gözünüzle göremezsiniz. Göz, ancak; maddeyi, cismi görmeye yarar. Duyguları, soyut olanları ise gönül gözüyle görebilirsiniz. Bu gönül gözünün açılmasında, daha ufuklu olmasında şiirin çok etkin bir rolü vardır. İnsanlık ve özellikle dünyaya “gönül gözü” nü öğreten bu büyük milletin çocukları; yitirdiği, erozyona uğrattığı bu değer yargılarını yeniden sahiplenip kanatlanmak durumundadır. Yoksa bu gidişat hayra âlamet değildir.

    A. Ş. ÖZDEMİR : Genel olarak; şairin ilham kaynakları nelerdir, asıl yaslandığı dayanak, beslendiği damar, kullandığı malzeme nelerdir Efendim? Özel olarak da; Bahaettin KARAKOÇ’un kaynağı, dayanağı, beslendiği damar ve kullandığı malzemeyi biraz daha açarak lütfeder misiniz? ...

    B. KARAKOÇ : Şaire her şey ilham kaynağıdır genelde. Tabiattaki tüm varlıklardan tutunuz da, hâyâlinizin uzanacağı her şey şaire ilham kaynağı olabilir. Kullandığı malzeme ise dildir.Dayanak ve beslenilen damar konusunda, şairine göre değişkenlikler vardır. Ben kendi eksenimden, kendi penceremden ve kendi şiir dünyamdan hareketle şöyle söyleyebilirim: Yüreğim asıl dayanağım ve şiirimi besleyen şah damarımdır. Onula duyar, onunla görür, onunla sever, onunla mayalanırım.’Yürek nedir? ’ Bilene yürek Allah’ın evidir. Öyleyse bu yürek, en canlı renklerle döşenmeli, en vurucu seslerle kuşanmalı, en yüce sevgilerle beslenmelidir. ‘Göz nedir? ’ Göz, belene bir Allah çırasıdır. Bu göz yalanın, yanlışın en kalın zırhlarını delip gerçek güzele, bakî olan güzele ulaşabilmelidir. ‘Sevgi nedir? ’ Sevgi, ezelden ebede doğru akıp giden kutsal bir mayadır, hayatın en büyük sırrıdır… Dağların sultanı olmak, kervanlar bozmak ve şu iç günlük ömür için sık sık ihtirasın, kara kinin kılıcını çekip bu mayayı bulandırmamak, bu sırrı yozlaştırmamak gerek. Sevgilerin vatanı yürek, Allah’ın evi olan yüreklerin ışığıysa sevgidir. Aşk benim vatanım, edep gönül toprağım, hicap iklimim, şiir ise mesajımdır…

    A. Ş. ÖZDEMİR : Üstadım, Edebî türler içerisinde şiiri seçmenizin sebebi nedir? ... Niye Roman, hikâye, deneme … değil de şiir? ...

    B. KARAKOÇ : Edebî türler içerisinde yalana, yanlışa, yıkıma ötekilerden daha az vasıta olduğu için şiir. Kendi kumaşıyla örtmesini, örtünmesini bildiği için şiir. Acıların da, sevinçlerin de; nefretin de, sevgilerin de en kıvrak dili olduğu için şiir. İnsan ruhu kadar eski olmasına rağmen hiç eskimediği için şiir. Ölü kelimeleri diriltip kanatlandırdığı için şiir. Kaynağı kendi içinde olduğu ve her zaman büngül büngül kaynadığı için şiir. Ve beni Allah’ın ipine, Allah’ın yarattığı güzelliklere bağladığı için, bana ötelerden sırlar taşıdığı için şiir…

    A. Ş. ÖZDEMİR : Efendim, kültür ve sanatımızın en öncelikli sorunu nedir? ...

    B. KARAKOÇ : Son yıllarda hızını daha da arttıran kültür emperyalizmi, hakimiyetini daha yoğun hissettirmeye, bizi millî değerlerimizden uzaklaştırmaya başladı. Bu konuda tepki vermemeye başladık. Her şey kabûlümüz cinsinden bir atalet ve vurdumduymazlık içerisindeyiz. Bir kültür hortumunun içerisine düşmüşüz ki, değil ayıp yerlerimizin açılması, hayatlarımızın tarûmâr olması bile tepki alanımızın dışında kalmış Böyle bir ortamda yeni bir şok dalgası vermek, toplumları sarsmak lâzım. Müslüman Türk kültürü bütün milletlerin kültürlerinden daha cihanşümûldur. İslâm’dadır mesaj. İslâm’dadır iki cihanın öz suyu. Âkif’in dediği gibi, bunu ‘asrın idrakine’ zerk etmek gerek, söyletmek gerek. Bu konuya yukarıda da değindim. Manevî cihazlanmanın olmadığı yerde, madde her şeye egemendir. Araf’taki titreşen sürgün ruhlara mozoleler vaat ederken hep seraplar gördürür. Evet, önce manevî cihazlanma ve insanlık âlemine inkılâpçı İslâm’ı anlatma şart. Sanat, bu çizgide silkinip şahlanmalıdır ve bütün tabuları yıkarak ufuklarını genişletmelidir.

    A. Ş. ÖZDEMİR : Biraz da günümüz şiirinden, bu günkü şairden bahsedelim Efendim. Bu konuda bir değerlendirme lütfeder misiniz okurlarımıza? ...

    B. KARAKOÇ : Günümüz şiiri de hastalıklıdır. Sebep bir değil, sebebi oldukça çok. Zenaat sanatın önüne geçti. Hafif şarkı sözleri karalayanlar şair kesildiler ve ekrânları işgâl ettiler. Ne yol gösterici münekkit ortada, ne de yozlaşmaya karşı tavır koyan, direnen, tepki gösteren bir toplum… Sanat, sanat ahlâkını; âşk, âşk ahlâkını unutmuş gibi… Sağlam bir geleneği olmayan, millî bir çizgi tutturamayan, mukaddesleri dışlayan medya, gözlerimizi teslim aldı, düşünemiyoruz; zamanımızı teslim aldı, özgün eserler üretemiyoruz. Duyarlılığını yitiren toplumlarda şiir, düşünceye boyutlar kazandırmayan beyinlerde ise felsefe, hep sis içinde çırpınıp durur.

    A. Ş. ÖZDEMİR :Gölbaşı’nda yayımlanan ANADOLU’M dergisi 7. sayısına ulaştı.
    ANADOLU’M’dan hareketle, biraz da dergiciliği konuşalım lütfederseniz. Dergiciliğin Kültür ve Sanat dünyamızdaki yeri nedir Üstadım? ...

    B. KARAKOÇ : Merhum Cemil MERİÇ “Dergi, hür tefekkürün kalesidir! ” der. Çok doğru bir tespit bu. Edebiyat tarihimizi incelerseniz, Sanat, Edebiyat alanındaki atılımlar, akımlar, değişimler, gelişimler hep dergilerle başlamıştır. Bu konuda “Yedi Meş’âle, Hisar, Garip, Varlık, Mavi, Türk Edebiyatı, Mavera, Dolunay” aklıma gelenleri. Daha birçok dergi, Sanat ve Edebiyatta yeni akımlara, gelişme ve değişimlere öncülük etmişlerdir. Aynı zamanda dergiler, genç kalemlerin yetişip Edebiyat sahasına atılmaları için de merdiven vazifesi görmüşlerdir. Daha on iki yaşımdayken ilk şiirimin, o dönemin önde gelen, “Yurt” dergisinde yayımlanması üzerine duyduğum mutluluğu, yaşadığım hazzı hâlâ unutamam. Dergiciliğin Sanat ve Edebiyata yön vermesi sadece bize has bir olay değildir. Tüm dünyada durum aynıdır. Ben her dergiyi dağda yanan bir çoban ateşine benzetirim. Mutlak orada ışık ve ısı vardır. O aydınlığa hep koştum; bu gün size geldiğim gibi. ANADOLU’M dergisini Gölbaşı adına bir şans sayıyorum. Ülkemizin bir çok şehrinde yayımlanan bir tane dahi dergi yokken, Gölbaşı gibi bir ilçede, bu kadar güzel bir derginin yayımlanması tüm takdirlerin üstündedir. Emeği geçen herkesi kutluyorum. ANADOLU’M’a da uzun ömür diliyorum. İnşallah, uzun soluklu olursunuz. İnşallah, genç ve kabiliyetli kalemlerin Edebiyatımıza kazandırılmasına vesile olursunuz. Tüm ilçe halkını da kendi dergilerini sahiplenip yaşatmaya çağırıyorum. Allah (C.C.) daim kılsın…

    A. Ş. ÖZDEMİR : Efendim, kıymetli zamanlarınızı ANADOLUM gibi mütevazı bir dergiyle paylaştığınız için size minnettarız. Çok teşekkür ediyoruz. Son olarak dergimiz aracılığıyla okuyucularımıza vermek istediğiniz bir mesaj var mı? ...

    B. KARAKOÇ : Ben teşekkür ederim. Gölbaşı’nın ve bu güzel ilçenin sanata edebiyata duyarlılığını yekinen biliyorum. Gerek katıldığımız şiir şölenlerinde ve gerekse de diğer sosyal etkinlerde, Gölbaşılı’ların çok ilgili olduklarını tespit ettim. Burada muazzam bir alt yapı var. Sanat ve Edebiyata ilgili, bu konuda yetenekli birçok kişiyi tanıdım. Bundan Gölbaşı adına gurur duyuyorum. ANADOLUM gibi güzel bir dergi de yayına başlamış. Sanıyorum bu ilgi sayenizde daha da artacaktır. Tüm okuyuculara ve güzel ilçenin güzel insanlarına selâm ve saygılarımı sunuyorum. Hepinizi de böyle emek gerektiren bir dergiyi hazırladığınız ve bunun çilesini çektiğiniz için kutluyorum. Tekrar teşekkür ederim…

    (ANADOLUM - Aylık Kültür ve Sanat Dergisi – Nisan 2005- Sayı: 8)

  • Ridade Kozanoğlu
    Ridade Kozanoğlu 28.02.2004 - 15:46

    Merhaba,
    Ben Sayın Bahhattin Karakoç'un şahsında tüm KARAKOÇ 'lara seslenmek istiyorum.Lütfen, şiirlerinizin tamamının yayımlanabilmesi ve bizleri bu zevkten mahrum bırakmamanız için......
    Takdirlerine bırakıyorum.Tabi antoloji yetkililerininde çabasını bekleyerek.Sevgi ve saygıyla...Allah yüreğinizdeki güzellikleri, bizlerle paylaşmayı nasib etsin.