Bağışla beni ömrüm!
Dizlerine kadar battığın balçıktan seni söküp alamadım ya,
kıramadım ya bileklerinden zincirleri,
taşıyamadım aydınlık bir şafağın kapısına.
Atamadım çoşkun bir nehrin kıyısına ve çıkaramadım seni mutluluğun şahikasına.
Hep yangınlarda kaldın ulu orta.
Her seferinde vuruldun kılıçsız katıldığın savaşlarda.
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Devamını Oku
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Ömür, çizilmiş bir yolun başlangıç ve bitimi arasındaki süreç ki kendi irademiz dışında zorunlu menzil. Verilen kararların, bu yolculukta çıkmazlara sürüklemesi ve peşin sıra dert sarmalını sürüklemesi maalesef onarılmayan yaraların ve hataların oluşmasına nedendir...
Çok etkili bir anlatımla kaleme düşen yürek sesi şiiri çok sevdim kutluyorum Nimet Hanım...++
Ozanın dediği gibi, iki kapılı bir han, bu yolculukta, engebelerle olduğu kadar güzelliklerle de karşılaşılıyor. her engelde, düştüğün yerden tekrar doğrulup kalkarak devam etmek, yılmadan, yorulacak ama vazgeçmeden devam etmek, gülerek geçtiğin yollarda da asla temkini elden bırakmadan devam etmek gerekir. başa gelen her şeyden, mutlaka bir ders almalı, iyi ya da kötüyü asla unutmamalıdır. Bu yolculuğu ben, böyle sürdürenlerin, sonu iyi yere varacağına inanıyorum. Düşündüren, anlamlı güzel bir çalışmaydı. tebrik eder, devamını dilerim.
Bilinmiyor saptığımız yolun sonu.. Bir seçim yapıyoruz ve tercihlerimizin bedelini ödüyoruz..
Ömür ufalanacak gibi değil. Yada parçalara bölüp dilediğimiz parçayı yaşamak kalanı sokağa atmak..
Düşlerde parçalanıyor işte sessizce.. hayal kırıklıklarıyla doluyor avuçlarımız.. ve bazen güneşin doğuşunu bile göremiyoruz yüzümüzü çeviremiyoruz o yana..Binlerce sessizlik çarpışırken iç sesimizi dinleyip dilimizden fırlayan cümlelerin acısı yakıyor tenimizi de.
En iyisi koyu perdeleri sonuna kadar açıp pencerenin dışında bekleyen güneşi daha fazla bekletmeden içeri buyur etmek galiba..
Hüzünlü koyu bir sessizliği vardı emeğinizin..Kutluyorum içtenlikle.. sevgiler.
aah ah..kaderin önüne geçilemiyor ki :(
Aynı durumdayız etkiledi gece gece yüreğine sağlık sevgili Nimet
Okurken derin derin düşündüm de bir türlü karar veremedim.Kim kimi bağışlamalı aslında?... Suçlu kim?... Ömrü biz mi yaraladık ki saramadığımız için özür diliyoruz?..
Ya da, gençliği o kanayan avuçlarımızda sımsıkı tutmak olası mı?... Hele de öyle bir zeminde.
Kar yağmur, fırtına, ve hatta bora, tayfun tsunami olanca şiddetiyle üstümüze gelirken ömrümüzü nasıl koruyacaktık ki?...
Söz özgürlüğe gelince akan sular durur zaten. Ülkemizde kadının özgürlüğü nereye kadar?... Kiminin eviyle iş yeri arasıdır özgürlüğü. Kiminin evinden tarlasına, bağına, bahçesine kadar uzanır. Kiminin kocasının iki dudağı arasındadır. Bu tanım uzaar gider.Ama ülkemizde kadının özgürlüğü hep kısacıktır... Hep birilerinin vesayeti altındadır. Böylesine özgürlükler tanımının hepimiz bir yerinde tutsağız işte. Hal böyleyken ömrümüze verdiğimiz sözü nasıl tutabiliriz ki?...
Ve son olarak diyorum ki; şu hayat denen oyunda hiç senaryo yazabildik, sahneye koyabildik mi?... Ondan geçtim, hiç kendi hayatımızın başrolünü oynayabildik mi?... Elbette hayır… Hep başkaları için yaşadık. Onların istekleri doğrultusunda koştuk. Hep figüran, hep figüran… Eminim bir gün başrolde olacağız canım… Perde inerken… Bilmem haksız mıyım?.. İşte Figüran…
***
FİGÜRAN
Yorgun bir martıdır yürek
Aldanır kış güneşine
Ruhum sanki sonbahar
Bedenim dirense de
*
Neden
Bakışlarını gözyaşlarına gizler kuşlar
Son göç katarı kaybolurken gökyüzünde
Ve neden sevgililer
Gizlemeye çalışır titreyen dudaklarını
Sabrın son vagonunu uğurlarken bilinmeze
Bazen bir ömür yetmez
Bazen de garip bir rastlantı
Yeter bilinmezleri çözmeye…
*
Hüzün, perdesini açarken
Daralır gülkurusu akşamlar
Her doğan gün,
Yeni bir oyun sergiler
Ve her gün
Yeni bir ümitle başlanır yeni oyuna
Senaryo dışında
Doğaçlama bir şeyler oynayabilmek ümidiyle
Beklemek nafile…
Oyun biter,
Işıklar söner
İner perde
Yaşam denen bu büyük oyunda
Rolünü seçme şansı fazlaca olmayan
Figüranlarız sadece…
Naime ÖZEREN
belki de en güzeli, böyle gelişine yaşamaktır hayatı.. hiç bir gard almadan, acısı ve tatlısıyla bu günde olarak.. hayatın içinde akan bir nehir gibi, önüne hangi setin çıkacağını bilmeden.. yoksa nasıl umutlu olabilirdik ki yarınlar için.. bence onur var olduğu sürece, daha hiç bir şey bitmiş değildir.... kutlarım nimet hanım.. yüreğinize sağlık, saygılar size..
İrademiz dışında çıktığımız yolculuğun, başladığımız yere dönüşümüzle noktalanan sürecidir ömür.. Yola çıkmamız ve yolun bitişi gayri iradidir, yani..
Belli bir mesafeyi katettikten, önümüze çıkan kavşaklarda seçim yapacak, sapılacak yolu bilinçle tercih edecek duruma geldikten sonrası bize aittir...
Bilinç tam değil, irademiz de ipotek altındaysa, ömür denen yolculuğun tamamından sorumlu tutulamayız... Ve onun da adı 'ömür' olur mu, bütün güzergahlarıyla birlikte 'HAYAT' olur mu, yoksa bir başka ad mı bulmak lazımdır, düşündürür...
Şiire konu olan ömür, 'bilincin başlamasından' sonrası için de 'kısıtlılıktan' mustarip bir ömrü anlatır gibidir...
İstemsizce sürüklenilen ve içinden çıkılamayan 'girdaplardan' söz ettiğine göre.. Hayatın belli evrelerinde 'olması gerekenlerin', yaşanması doğal olanların ve yaşamı anlamlı hale getireceklerin gerçekleşmemesi, 'kader' adı verilen ve insan iradesini aşan karar mekanizmalarının işlediği düşünülürse... Böyle bir ömrün olağan dışılığı herhalde abartı sayılamaz...
'Bağışla Beni Ömrüm' diyor şaire ve şiirin her bölümü, başlığı ile... İşte düşündürüyor okuyanı, belki de sadece beni.. 'Kim, kimi bağışlayacak?'
Ömrün öznesi, o ömürden ne kadar sorumlu ki? Ya da tersi... O ömür, herhangi bir sorumluluğu olmayan sahibinden, neden şikayetçi olsun?
'Bağışlanma', suçluluğu gerektirir... Suç ise 'istenmeyen, zarar veren bir fiilin işlenmesini ve bir işleyenin olmasını...'
Önümüze kocaman bir soru gelip, dikiliyor: 'Hayat, o hayatı kendi seçimleriyle yaşayan biri olmadıkça, hayat niteliği kazanır mı?'
Ömür süre ise, hayat o süre içinde sahne alan oyundur... Süre, zamanla ilintilidir ve nasılsa geçecektir...
Sahneye çıkan oyuncu, kendi oyununu oynayamıyorsa; en hafif tabiriyle figürandır, az daha ötesi 'robottur...'
Oyunu sahneye koyan ya da koyanlardır sorumlu... Öyleyse bağışlayanın ve bağışlananın kim veya kimler olacağı da bellidir, bence...
Sanırım şaire de böylesi bir açmazı anlatma uğraşındadır, şiirinde...
Düşündüren, farklı açılımlara sürükleyen şiiri ve değerli şaireyi kutlarım...
ÖMÜR ...bir kız çocuğunda açmış gözlerini ..
Alından düşmüş bir perçem saç misali gözler üzerine , oradan seyreylemiş günleri geceleri ... kovalamış durmuş
''Kader' im ben''
diyen günde , inen kara geceleri.....
yüreğinde sevgiler büyütmüş...
büyüttükçe büyümüş.. yüreğinin içindeki sevgi dar gelmiş bedenine ...
isyan etmiş kıramamış bir türlü zincirlerini...
Aslında uzansa yakalaYacak sevinci..!
Mutluluk çok yakında yeter ki uzan uzanabildiğin kadar
Kaf dağının ardında değil inan ..!
ÖMRÜNE ÖMÜR eklensin biraz gülümse...
henüz bitmedi... SON SÖZÜ SEN SÖYLEYECEKSİN ÖMRE..!
..yüreğine emeğine sağlık..Kutlarım Sonsuz Sevgilerimle Arkadaşım..ant10
Bağışla beni ömrüm! Tutamadım gençliğini acıya sıkı sıkı tutunan ellerimle.Sökemedim çivileri avuçlarından,bir türlü kaderin ellerini çekemedim hep açık duran yakandan.Bir mum yakıpta kurtaramadım ya seni karanlıktan… ....Yine giptayla,imrenerek okudugum,düsündürücü oldugu kadar,cokta derinligi olan,hayli emek verilmis,ayricaligi olan,degerli bir calisma.Nimet hanimi yürekten kutluyorum.selam ve saygilarimla.++ant
Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta