Köle insan, eş deyişle üretim yapan insan; üretim yaptığı zaman, kölelerin her bir alandaki üretimleri olan kullanımdı özgürlük, toplumsal güce dönüşür. Toplumsal güç de özgürlüğe (zorunlulukların bilinci ile doğaya rağmen kullanım gücü; bağıntı olanın, doğa içinde oluşla, doğal yasallıktı oluşla, kullanım bağımsızlığına) dönüşür.
Bura da, köleyi köle yapan üretmesi değil, aksine ürettiğine sahip çıkamadığı paylaşım mülkiyet şeklidir. Haydi diyelim ki efendi bu sürecin düzenleyen beyni olsun. Ama bu beyin sürece bağıntılı olacakla sizi öyle kayıtlayan bir örganizedir. Değilse seçilmiş bir üstünlük değildir. Organize, toplumsal gücün ya da birlik oluşturma gücünün beliren bir (yöneten beyin) yaptırımıdır.
Fakat durum böyle olmamış yöneten beyin, tüm süreci kuşatan olacakla; bugünkü kimi devletlerin hukukun dışına çıkışla kendisini denetlenemez kılışla; kendisini cari şekle göre, kuralsız bir işleyiş şekline sokması gibi efendiler de toplumsal gücün de üstüne çıkmıştır. Tüm sorun köleleliğin (bağıl emeğin) , üretimin yapılmaması olan serbestleşme değil de; aksine toplumsa girişme ile bağılca bağıntılıca üretilmesidir (yükümle şilen- üstünlük kazanışla yapının dışına çıkan değil) .
Organize olan birlikler kolektif bilinç ve merkezi yönetilmeyi ortaya koyamadıkça o birlik hiç oluşamaz dağılır. Toplumun ve sosyal yapının aidiyeti, tabudur totemleri ve kurumları o günün işlemesine denk düşer kolektif beyin oluşmalarının ve yönetmelerinin bağıntılı bir beliriş şeklidirler.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta