Siz, topluma ilişkin bildiğiniz tüm bağıntıları ortaya koymadan; sosyal yapıya (halka) dek bildiğiniz tüm bağıntıları (bilginin tarihsel göreciliğini) ortaya koymadan ve toplum ve halka ilişkin, görece bağıntı ve bağıntısısızlığını ortaya koymadan; ne demokraiyi tartışabilirsiniz, ne insan haklarını anlarsınız, ne insan özgürlüğünü ve insanın zorunluluklarını bilirsiniz.
Örneğin, halk oluşması topluma bağlı bir kavram iken; halk olmanın, insan olmanın, bir bilinçler eylemi olan inançları ise, toplumsal bir bağıntı değildirler. Aslında bağıntıları ortaya korken, başlangıçta inançlar ve toplumsal girişmeler birlikte var olmuşlar tıpkı çocuğun olgunlaşmasıyla, anneden ayrılması gibi inançlar da, gelenekler biçiminde toplumdan alıp dönüştürdüğü referanslarla ve öznel avatar kalıp oluşlarla, doğasına uygun olurlukla toplumdan ayrılmıştırlar.
Günlük kullanım dilinin dışında, bir girişimeye, bir konuya, bir duruma dek, bir sözcüğün anlatmına vs. ye ilişkin ne kadar çok bağıntı söyleyebilirsek, konu okadar anlaşılır, çözülür oluşla uzlaşılırdır. İşte demokrasi; kişiler karşılaşması oluşlarla ortaya çıkmış olan, bir kişiler bilmesi savıdır. Savlar kadarda çok bağıntıyı ortaya çıkarmanın; bir kişiler arası girişmesidirler. Bu girişmeler; ilişkin kişi- kişiler arası ve kişilerle otorite arasında olmaktadır.
Kişi-kişi girişmesinin eski sosyal birlikçi aidiyet girişmesinden farkı şudur. Eski aidiyet kişi-kişi girişmesi bir şema davranışlı dayanışmanın sağlanışıdır. Oysa toplum aidiyet girişmesi; toplumun canlı örgenlik ilişkileri içinde oluşan, özne ve nesneye değin hataları görüşle; hataları ifade edip, hataları ifade ettirerek,tartışılan görüşler uzlaşılarak, düzeltme hareketinin dayanışması içindeki sağlayıştırlar. Uzlaşılmayan tartışma olgunlaşmamıştır. Her tartışma da, uzlaşma çıkarılmamalıdır.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta