Ertan, Metin ile tanıştıktan iki yıl sonra beraber bir iş kurmaya karar vermişlerdi. Etraflıca bir araştırmadan sonra küçük bir lokanta açmakta anlaştılar. Laleli caddesinde kiraladıkları dükkanın tamir ve tadilatından sonra Enfes adındaki lokantayı açtılar. Görev taksimi yapmışlardı; lokantaya gerekli olan alış verişleri beraber yapacaklardı. Ertan ahcı,Metin ise garson olacaktı. Para yetersiz olduğundan temizlikçi alamamışlardı. Ahcı yemeklerin yanı sıra mutfağın temizliğini de yapacaktı. Buna karşılık garson ise dükkanın temizliğinden sorumluydu. Hayal çok büyüktü; bir yıl içerisinde Laleli caddesindeki bütün esnaf ve misafirleri Enfes’e yemeğe geleceklerdi. Ikinci aşamada Sarılar mahallesi sakinleri de Enfes’e alışmış olacaklardı. Üçüncü aşamada ise Enfes çarşıya taşınıp sadece eşrafın ve büyük esnafın ağırlandıkları saygın bir lokanta olacaktı. Enfes açılmış ve iki ortak canla başla çalışmaya başlamışlardı.
- Metin, oğlum neden bütün işleri sen yapıyorsun? Ertan senin ortağın değil sanki patronun! Kendini ezdirme evladım!
- Baba, görev taksimi yaptık: ben müşterilerle ilgineleceğim. Ertan ise ahcılık yapacak.
-Tabi! Tabi! Ne güzel görev taksimi yapmışsınız! Adam kolaydan bir kaç çeşit yemek yapıp kalan zamanda gel keyfim gel yapıyor! Sen ise harıl gürül çalışıyorsun!
- Ben istesem de yemek yapamam ki…. Ertan da garsonluk yapamaz!
- Garsonluk yapamazsa, dükkanın temizliğini de mi yapamazmış?
- Aslında haklısın baba, dükkanın temizliğinde bana yardım etmeli…
- Ne yardımı, baştan başa temizlet! Kafanı kullan kafanıııı!
Lokanta açılalı bir ay olmuştu ve iki ortak son müsteri de gittikten sonra yorgunluk çayı içiyorlardı. Ertan belli etmemeye çalışıyordu ama gidişattan pek menmun değildi. Çay içtikten sonra konuyu açacaktı.
-//-
Ertan yine çok yorgun bir vaziyette eve gelmişti. Yasemin, eşinin sadece yorgun değil aynı zamanda çok gergin olduğunun da farkındaydı. Eve geldikten sonra hemen duş alan Ertan, bugün koltuğa adeta yığılıp kalmış, sigaranın biri bitmeden diğerini yakmaktaydı. Yasemin işlerin pek iyi gitmediğini kaynanasından öğreniyordu ama Ertan hiç belli etmemeye gayret ediyordu.
- Ertan, n’oldu?
- Bir şey olmadı!
- Ertancığım, çok gerginsin. Her halinden belli, bir sıkıntı var. Anlat, ben de bileyim.
- Yasemin, bir şey yok dedim! Sadece çok yorgunum o kadar!
- Tamam, sen bilirsin.
Ertan bütün alış-verişleri yapmış, yemekleri de hazırlamıştı. Bir kaç müsteriye yemek götürmeye hazırlanıyordu.
- Ertaaan! Ertaaan!
Ertan telaşla dükkana girdi. Metin’in arkadaşları ve kardeşi Orhan’ı gördü ama hiç sevinmedi çünkü Metin çoğu akraba ve arkadaşından para almıyordu. Üstelik bu asalaklar Metin’i işinden alıkoyuyorlardı.
- Hoş geldiniz çocuklar, nasılsınız?
- Usta, senin çorbayı içinceye kadar çok iyiydik.
- Ha! Ha! Ha!
- Neden?
- Abi, bu nasıl çorba yaaa! Acısı yok, limonu yok ve tuzu da eksik! Hasta adam bile bu çorbayı beğenmez!
- Ha! Ha! Ha!
- Çocuklar, lokantalarda yemekler acı veya çok tuzlu yapılmaz. Her masada biber, tuz ve limon suyu bulunur ve isteyen istediği kadar biber, tuz veya ekşi kullanır. Seven var, sevmeyen var, hasta olan var, pehriz yapan var yani.
- Usta, ben anlamam! Benim çorbam çok acılı olacak, o kadar!
- Tamam Orhancığım, sen gelmeden önce beni ararsan eğer ben sana özel yemek yaparım. Müsadenizle servise çıkıyorum.
Ertan, terbiyesizi kovmamak için kendini zor tutmuştu. Orhan’a zehir gibi çorba ikram etmek boynunun borcu olmuştu. “Ükala herif, ben sana acı çorba nasıl olurmuş gösteririm! ”diye söylenelerek dükkandan çıktı.
-//-
Her geçen gün yemek servisi isteyen artıyordu. Uzaktaki müşterilerinin servis istemelerini anlıyordu ama hemen iki adım ötedekilerinin neden lokantaya gelmediklerine anlam veremiyordu. Müşterilerin ayağına yemek götürmek çok zaman alıyordu ve şu an servis için özel eleman almaya imkanları yoktu. Halıcı Hasan’a da yemeğini bırakmıştı.
- Ertan, çok yorgunsun sana bir kahve ısmarlayım.
- Hasan amca, teşekkür ederim. Başka bir zaman inşallah, hemen çıkmam lazım!
- Evladım, bir dakika soluklan. Rengin solmuş, düşüp bayılacaksın! Halıcıya acele tarafından bir kahve!
- Sağol Hasan amca, hatırını kıramam.
- Ertan, seni çok severim. Yemeklerin de çok güzel ama iki adım ötedeki lokantaya gelmeyip servis istediğim için biraz mahcubum. Seni bugün yorgun ve bitkin görünce konuyu açmak zorunda kaldım.
-Hasan amca, ben sana hizmet etmekten şikayetci değilim. Seve seve servis yapıyorum, hiç çekinmene gerek yok.
- Ertan, benim anlatmak istediğim başka. Ben Metin’in yüzünden lokantaya gelmiyorum ve diğer esnafların çoğu da aynı nedenlerden dolayı senden servis istediler. Metin, kardeşleri veya arkadaşları varken bizlerle ilgilenmiyor ve boşu boşuna bekletiyor! Bu işin böyle gitmeyeceğini bilmem söylememe gerek var mı?
- Hasan amca, özür dilerim. Ben ortağımla konuşurum, bir daha olmaz.
-//-
Gidişattan Ertan da rahatsızdı ve dayanacak gücü kalmamıştı. Neredeyse bütün işi kendisi yapıyordu, Metin’in faydasından çok zararı vardı. Bu şekilde devam edecek olursa eğer iflaz kesindi! Ne pahasına olursa olsun konuşup sorunu çözmek istiyordu. Gerekirse müşterileri rahatsız edenleri, asalakları ve kendilerini işten alıkoyanları lokantadan bile kovacaktı!
Lokantaya geldiğinde işlerin iyice karıştığını gördü, Yasemin ile Metin tartışıyorlardı….
Ertan, ortağıyla konuşmak yerine ortağını yatıştırmak zorunda kaldı. Meğer, Yasemin yardım etmek için gelmiş ama Orhan’ın lokantada bağıra çağıra futbol muhabbeti yapmasına karşılık: “Metin, kardeşine söyle yüksek sesle konuşmasın, müşterileri rahatsız ediyor! ” demiş. Metin ise küplere binmiş.
Ertan güçlükle ortalığı yatıştırmıştı ama ortaklıktan ayrılma kararını da vermişti. Bu olay üzerine hemen ayrılmak istemedi: “hanımının lafına bakıp işi bozdu! ” dedirtemezdi.
Ertan bir ay daha düşe kalka ortaklığı sürdürdü. Enfes’in üçüncü ayında, ilk kez, iki ortak hesap yaptılar. Gelir ile gider arasında bir dengesizlik vardı. Giderlerin hepsi ortadaydı yani Ertan hepsini belgelemişti ama gelirde müthiş eksik vardı. Ertan, ne kadar yemek pişirdiğini ve bunların ne kadarının çöpe gittiğini bile kayda geçmişti. Atılan yemeklerin ortalaması yüzde 10 idi ama gelir kaybı neredeyse yüzde 50 idi! Ertan daha bir şey demeden, Metin: “kimse beni hırsızlıkla suçlayamaz! “diye bağırarak çıkıp gitti…
Enfes lokantası Ertan’ın üzerine açılmıştı yani borçlar Ertan’a kalmıştı. Ertan, en az iflas kadar arkadaşı ile arasının açılmasına üzülmüştü ama yapacak bir şey kalmamıştı. Aslında Metin’in çok iyi kalpli biri olduğunu ve elinden tutulduğunda çok başarılı biri olacağını düşünüyordu. Ertan, her ne kadar bankadan kredi çekip zararı ödemişse de iflası ve Metin ile küslüğü bir türlü kabullenemişti.
-//-
Enfes’in kapanması sadece Ertan’ı değil, anne ve babasını da çok üzmüştü. Neşe hanım ve Dursun efendi sadece üzülmekle kalmayıp günah keçisi de bulmuşlardı. Evet, lokanta Yasemin’in yüzünden kapanmıştı! Neşe hanım ve Dursun beyin ortak düşünceleri: “Elin kızı zaten baştan beri yardımcı olmamıştı. Üstelik lokantaya gidip Orhan’ı kovmuş ve Metin ile de kavga etmişti. Yasemin ortalığı karıştırmasaydı şimdi Ertan çarşıda büyük bir işletme sahibi, itibarlı bir iş adamı olacaktı. Yasemin’in yüzünden Ertan halen el alemin işinde sürünüyordu! “
Aslında Neşe hanım ve Dursun bey oğlundan çok kendilerini düşünüyorlardı. Ertan başarılı ve zengin bir iş adamı olabilseydi eğer kendileri de bu zenginlikten bol bol istifade edeceklerdi. Ne de olsa bağkur emekliğinden gelen parayla kıt kanaat geçinebiliyorlardı. Bir ömür boyu hep maddi sıkıntı çekmişlerdi. Zengin insanlar gibi yaşamaya o kadar çok yaklaşmışlardı ki, Enfes kapanmıştı!
Ertan her ne kadar Yasemin’in bir suçu olmadığını anlatmaya çalısmışsa da sözünü dinletemedi. Aylar sonra Ertan da eşi yüzünden iflas ettiğini düşünmeye başlamış ve evde huzur bozulmuştu.
Yasemin çok iyi hatırlıyordu; bir gün kayın validesi Metin’in yüzünden lokantada işlerin kötü gittiğini ve oğlunun ortaklıktan ayrılacağını söylemişti. Buna rağmen zavallı ne yaptı ne etti ise bir türlü suçsuz olduğunu anlatamamıştı. Metin’in karşısına çıkıp konuşmaya çekindiklerinden bütün hırslarını Yaseminden alıyorlardı. Her geçen gün Ertan ile arası açılıyor ve bundan çok rahatsız oluyordu. Evdeki huzursuzluğa mı yoksa iftaraya mı yanacağını şaşırmıştı. Son çare, suçu kabullenmek oldu: “her şey ortadayken haksız yere suçlanıyorum! En azından suçu kabullenip işi arsızlığa vururum, benimle uğraşmaktan vaz geçerler! ” diye düşündü.
Aradan aylar geçmesine rağmen bir gün yine: “senin yüzündendi! ” dendiğinde patladı: “Evet, benim yüzümden! Ertan’ın Metin ile ortaklık yapmasını istemedim ve seve seve iflas ettirdim! N’olacaksa olsun artık! ” diye haykırdı. Herkes Yasemin’in tepkisine çok şaşırmıştı. Odaya bir an sessizlik hakim oldu, bir ara kimse ne diyeceğini bilemedi. Sonunda sessizliği Dursun bey bozdu.
- Kızım, neden böyle bir şey yaptın?
Neşe hanım ise bir süre düşündükten sonra: “ Oğlum, kocasına seve seve zarar veren kadından hayır gelmez, benden söylemesi! ” dedi. Bu kadar bozgunculuğa dayanamayan gelin daha fazla dayanamayıp annesinin evine gitti. Aradan yıllar geçmesine rağmen Yasemin, kayın babasının sorusuna halen cevap bulamadı. Sonunda şehrin en tecrübeli psikoloğu olan doktor Hulusi Kaçar’a tedaviye gitti.
- Doktor bey, az önce anlattığım gibi Ertan’ı iflas ettirdiğim için yani eşime zarar ettirdiğim için yıllardır vicdan azabı çekiyorum. Hayatım berbat, geceleri uyuyamıyorum...
- Yasemin hanım, ben size nasıl yardımcı olabilirim? Benden istediğiniz nedir?
- Doktor bey, halen kendimi bir türlü anlayamadım. Sizden istediğim bana şunu izah etmeniz: ben lokantayı neden kapattırdım?
- Size izah edebilirsem eğer, ne değişecek?
- Çok şey… Evime dönüp Ertan ile eskiden olduğu gibi mutlu olacağım....
(12-02-2013)
Abdullah KonukseverKayıt Tarihi : 12.2.2013 23:50:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Abdullah Konuksever](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/02/12/bag-bozumu-hikayesi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!