Her şeyden, en yakından daha yakınken birbirmize dolanıp sarmaşıklar gibi göğe açarken, göz yaşlarımın tuzu karıştı toprağımıza. Sonbahar bile gelmemişti, mevsim ilkbaharın yaza göz kırptığı zamandı. Dallarım yapraklarım kuruyup parçalandı. Ben boy verirken ellerinde, sen hiç acımadan birer birer kırdın dallarımı. O kadar acıttın ki canımı hiç beklemediğim anda ellerinin mi yüreğinin mi hoyratlığına uğradım. İlkbaharın en sıcak gününden sıcak, en az yaz güneşi kadar yakıcıydı birbirine tutunan ellerimiz. Yüreğimdeki ateşti dolaşıp, parmak uçlarıma uzanan. Sıcaklığın o çekiciliğine boyun eğmiş, eğmek ne kelime boyun kesmişti yüreğim. Öyle sıcaktı ki aramızdaki o bağ, güneşi kıskandıracak kadar. Sıcaklığın yakınlığı yakın etmişti bizi. O ki kelimelerle anlatamam. Ta ki sen içimde seni saran sarmaşıkları ayaza satana kadar. Dolu olup üzerime yağana, beni talan edene kadar. Toprağımdan dalımdan ayrı kurudum, parça parça savruldum. Hayat süren bir filiz yok artık bedenimde. Yüreğimde bizden geriye kalan bahara kanmış bademlerin kırgın soğukluğu var. koca bir dağ gibi duruyor aramızda. Yaktığın hiçbir ateş ısıtmıyor onu,.. Şimdi pişmanlık ateş gibi yanıyor içinde. Ne yazık ki koca bir dağı eritmeye yetmiyor.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.