Baharın eli iyiden iyiye hissedilir olmuştu. Yaşlı adam sık sık evinin yakınındaki küçük parkta güneşlenmeyi seviyordu. Bazen oyun bahçesinde oynayan çocukların neşesine takılır bazen de kendi sessizliğinde anılarına dalar giderdi. Ara sıra uyukladığı olsa da çocukların neşeli çığlığıyla kendine geliyordu.
Eşi de gidince evin sessizliği çekilmez olmuştu. Zaten oldum olası kendi halinde yaşayıp gidiyordu. Yoktu öyle çok eşi dostu... Ki olanlar da birer birer eksilmişti...
“Yaprak dökümü mevsimindeyiz, kaç günlük misafirliğimiz kaldı belli değil.” diyordu içlenerek.
Bazen zamanın hızına aklı ermiyordu. Daha dün gibiydi babasının durmadan çalışması, anasının evi kıt kanaat idare etmeye çalışması ve çocukluğu...
O sabah yine aynı parka geldi. Biraz parkın içinde yürüdü. Sonra bir banka oturdu. Yüzünü tam tepesinde tüm görkemiyle gülümseyen güneşe çevirdi. Terleyince ceketini çıkarıp bankın üzerine koydu. Halinden memnun görünüyor, güneşin iyiden iyiye ısıttığı kemikleri bayram ediyordu...
Güneşten mayışmış, dalıp gitmişti. Ayağına gelip çarpan bir topla yerinden sıçradı... Topun ardından koşarak gelen bir oğlan çocuğu kendisinden özür dileyerek topunu alıp gitti.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.