Babama Şiiri - Hakkı Arslanoğlu

Hakkı Arslanoğlu
109

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Babama

Kimi gün topladın yerden izmarit
Kimi gün yiyecek aş bulamadın
Senin ki ömür mü anlayamadım
Daha gün görecek yaş bulamadın

Yaşarken hayatın seyrine daldın
Sefalet içinde kıvrandın yandın
Zamansız ölmeyi bir hüner sandın
Hayra yorulacak düş bulamadın

Kayseri-1986
Hakkı

Hakkı Arslanoğlu
Kayıt Tarihi : 5.5.2011 15:54:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Adın -Sufi Soyadın -Can Baba Adı -Ali Baban Sağ mı? -Hayır! ! ! ! ! ! ……………………………………….. 1984 Kasımı. Hava iyice soğumuş ışıltılı yağmurlar yerini çoktan beyaz örtüye bırakmıştı Kayseri’de Sıcacık kömür sobasının başında her zamanki gibi ellerini sobaya karşı tutmuş bir şekilde oturuyordu babam.Ellerini indirse sanki üşüyecekti.Beni ne kadar seviyorsa sıcağı da o kadar çok seviyordu.O günlerde sık sık öksürüyordu.Yıllardır öksürüyordu ama son zamanlarda iyice artmıştı.Benim ve annemin zoruyla gittiği doktor tüberküloz teşhisi koymuştu ve sigarayı mutlaka bırakması gerektiğini söylemişti.Yıllardır annemden sonraki en sadık arkadaşı sigarayı bırakması gerekiyordu ama böyle sadık bir dosttan kolay vazgeçilemiyordu. Saatinde alınması gereken koskoca bir torba dolusu ilaçla eve dönmüşlerdi. İlk iğnesini hastanede vurunmuş, hiçbir yan etki tespit edilememişti. İlaçları annem kontrol ediyor, iğneyi de o yapıyordu. Ne de olsa sağlıkçı eşiydi. Evde misafirlerin de olduğu bir gün annem rutin iğnesini yaptıktan sonra babam birden kendini kaybetmişti. Hemen hastaneye kaldırdık. Durum çok ciddiydi ve polise bildirilmesi gerekiyordu. Annem iğneyi kendisinin yaptığını söyleyince polisler ifadelerimizi almak için bizi karakola götürdüler. Uzunca yazılmış bir tutanağı imzaladıktan sonra sabaha karşı hastaneye dönebildik. Babam biraz kendine gelmiş ifadesi de çoktan alınmıştı. Sabah ölüme sebebiyet vermekten annem mahkemeye çıkarılmış, Babamın ifadesi doğrultusunda hakim annemi ”üç ay içinde kocan ölürse hapse atarım seni kadın” diyerek şartlı serbest bırakmıştı. Ertesi gün gazetelerde haber olduğumuzu görünce üçümüzde önce şaşırdık sonrada espri konusu yapmıştık. “Ruhsatsız iğneci oğluyla birlikte emekli parasına konmak için kocasını iğneyle öldürmeye kalktı…” Aralık sonu babam Amasya’ya ablamların yanına gitmişti.Kontrollerine orada devam etmek istiyordu.ne de olsa ikisi de sağlıkçıydı,güveniyordu.. Sömestr tatili nihayet gelmişti ve ben de Amasya’daydım.Babam buradaki teşhisin de tüberküloz olduğunu,ilaçlar sayesinde ciğerlerinin düzelmekte olduğunu neşe içinde anlatıyordu.. Akşam yemeği sıralarıydı.Bir tuhaflık vardı ortada.Ablam sürekli gözlerini kaçırıyordu benden.Bir şeylere sıkkın olduğu her halinden belliydi ama babama ve bana bunu yansıtmak istemiyordu.Gözleri hüzün yumağına dönüşmüştü.Hemen mutfağa girdim arkasından.Babamın durumunu sorduğumda aldığım cevap” çok kötü,çok..” olmuştu. İçgüdüsel olarak,”kanser mi? ” dedim.. Hastalık iyice yayılmıştı ve doktorlara göre iki ya da üç ayı kalmıştı bizimle paylaşabileceği. ”Memleketine götürün,hırpalamayın gönlünü hoş tutun,her istediğini yapın son zamanlarında” diyordu doktor..Bu duymak isteyebileceğim en son şey bile değildi ama olmuştu işte.. İçindeki yükün acı ve hüzün olduğunun farkınaymış gibi otobüsümüz ağır ağır Kayseri’ye doğru yol alıyordu.Dışarıda yağan beyaz konfetiler doğayı düğün salonuna çevirmişti adeta.Aslında kar benim içime yağıyordu..Usul usul ve hüzün yüklü… Bu sırrı annemle paylaşmam hiç de kolay olmadı. Yıllarını paylaştığı, yıllarca aynı yastığa baş koyduğu, acıları, zorlukları birlikte göğüslediği, sevinçleri birlikte yaşadığı, çocuklarının babası salak bir hastalığın pençesine düşmüş, yıllar süren birlikteliğin artık son istasyonuna gelinmişti demek. Biri inmek zorundaydı,isteme istemeye.. Kayseri’de ilk işimiz halamları aramak olmuştu,Kuzenim doktordu ve belki çare ordaydı.. Ümit böyle bir şey olsa gerekti.. Halamlar iki gün içinde geldiler. Babam bu ziyaretçiler için çok ama çok sevinmişti. Neden geldiklerini anlamamıştı ama çocuklar gibi neşe içinde konuştukça konuşuyordu..Moral olmuştu bu zamansız ziyaret.. Halamlarla birlikte babamı Eskişehir’e gitmeye ikna etmiştik ama şüpheli bakışlarıyla sanki hepimizi test ediyordu.Bir şeyler hissettiği her halinden belliydi ama sahnelediğimiz profesyonel repliklerden dolayı emin olamıyordu.… Dört kişilik Umuda yolculuk başlıyordu ve garip gelse de bu yolculukta en hüzünlü olan babamdı aslında…Yıllardır gözünden sakındığı biricik oğlunu beyaz hüzünle kaplı bir şehirde yalnız başına bırakmak zorunda kalmıştı..Vücudunu işgal eden amansız acılarını sanki unutmuştu.. Onları Trene yerleştirdikten,babamı bir bebek gibi sarıp sarmaladıktan, sarılıp,ellerini umutsuzca ve acıyla öptükten sonra tirenden inip hüzün ve hasret yüklü kompartımanın penceresinin önüne adete demir atmıştım.Dört çift göz çaresizlik içinde üzerime dikilmişken ben vücudumun amansız titreyişine ve gözlerimden düşmek için fırsat kollayan sağanağa engel olmaya çalışıyordum.. Umut yolcularının işgalindeki Tren acı bir çığlık atıp yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. Az sonra beklide sonsuzluğa depar atacaktı ama sanki olacakları anlamış gibi nazlanıyordu gitmekte. Pencereden önce cılız bir el hasretle ve hüzünle sallanmaya başladı. Bu bir veda selamıydı. Bu beklide tek yönlü bir yolda dönüşü olmayan bir gidişin vedasıydı. Arkasından bütün eller o hazin veda için kalkmış acıyla sallanıyorlardı. Koştum trenin arkasından pencereye yetişip elimi cama yapışmış olan o hüzün ve acı yüklü cılız ele yapıştırmıştım.Candan ama hasret bulaşmış bir gülümseyiş babamın yüzünden gözlerime doğru hoyratça süzülüvermişti..Tren hızını artırmış benimse gücüm tükenmeye başlamıştı.İçimi yaralı bir kurt gibi kemiren bu trajik sır hareket etmeme fırsat vermiyordu artık.Tiren hızını artırmış,beyaz karların üzerinde kara bir yılan gibi süzülürken babam eleri camda yeşil gözleriyle bana veda ediyordu.O eski istasyonda lapa lapa yağan karların altında hissiz,umutsuz,çaresiz, yıkık ve kırık bir şekilde ne kadar bekledim bilemiyorum…Ayaklarım çoktan perona yapışmıştı… Babam hayatının son yolculuğuna çıktığını bilmiyordu belki ama umudu gözlerinde yeşil yeşil bana koşuyordu…Ben o yeşil bakışlarda babamı çoktan kaybetmiştim..Ben onu sonsuzluğa koca şehrin eski bir tren istasyonundan, gökyüzünden yağan lapa lapa konfetilerle uğurlamıştım. 28 Nisan 1985 yolculuğun son günüydü…………………. Hakkı Arslanoğlu [email protected] 13.05.2008 21:09

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Fakir Kul
    Fakir Kul

    güzel bir şiir.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Hakkı Arslanoğlu