Babam ölüyordu bir pazar akşamıydı
Ağustosun en sıcak zamanı
Bedeni soğuk kılimaları bile hissetmiyordu
Güneşin gözündeki başı alev alev babam; sessizce ölüyordu
En korunaklı sanıp yanıldığımız o yerlerde
Beton yığını soytarı şapkalı hastahanelerde
Babam oruçlu,yorgun bedeni uykusuz
Babam çalışkan,öpülesi elleri nasırlı
Ağustosun en sıcağında babam
Havadaki bir boşluğa takılmış uyuyordu
Bütün yorgunluğunu atmak ister gibiydi uykusunda
Şimdi ne ferahlamak için rüzgar;
Ne daldada kalmak için bulut lazım bize
2010 ağustosunda babam uyur gibi yaparak ölüyordu çünkü
Şaka gibi az sonra kapı açılacak eli kolu dolu gelecekti
__Çocuklar karşı gelsin taşıyamıyorum nevaleleri
Aysberkler gibi bir kaybolup bir batan babam
Hep yardımsever kalacaktı duvarlardaki resimlerde
Babam bir ağustos akşamı ölüyordü
Tepemize koca direkler yıkılıyordu
Ağustosu ağustos yapan böcekler henüz gelmemişti
Yaz olgunlaşmamıştı daha
Geçen ağustosta kulağının dolusuyla duyduğu o sesle yetinecekti babam
Tarih duracak akrep yelkovanı sırtından sokacaktı bu gün
Ağustostu düğün zamanıydı yani
Hani o gece yarılarına kadar davetiye dağıttığı düğünlerde doyasıya oynayamamıştı bile!
Babam ölüyordu bu ağustos akşamı
Ve biz gömülüyorduk acının en derin yerine
Yüzümüz gönlümüz ıpıslak
Sırtımızda bir yığın acılar boynumuz kıldan ince
Ağustostu babam ölüyordu ve ben üşüyordum
ramazanda aç aç oruç tutup; Tuzlu gözyaşlarımı yutup günaha giriyordum
Daha iftara çok vardı ama babam ölüyordu,oruçluydu susuzdu üstelik
Köyün buz gibi suyunu taşıyan yorgun ellerinin izi kalmıştı ibrikte
Elmalar armutlar utana utana çürüyordu merdiven boşluğunda
Oysa koca koca kadınlar keskin dişleriyle elmalarda derin boşluklar açıyorlardı
İbrikteki suyu döke saça harcıyordu ergen kızlar
Su elmayla armutu ıslatıyordu gözyaşlarıyla
Bense sepet içindeki sıradan eğri büğrü bir elmaydım
Dala küsmüştüm dal omuzumda bir yüktü bundan böyle
Sepet içindeki sıradan bir elmanına ağacını sırtında taşıması gibiydi zaman
Babam ölüyordu bu sabah
Yoğun bakım ünitesi:kış köşesi
Hiç bir şey yapamadan utana utana bekliyordum
Kendimden çok
Ağacını sıtında taşıyan elmadan,ibrikteki titreyen sudan
Taze çocuk mezarlarından bir de onlarki iki kolum arası kadar küçüktüler
Hep 62 yaşında kalacaktı babam
Bir hafta önce düzenlediği annesinin altıncı sırasındaki taze mezarda yatarak
Hep çalışkan babam;
Kilolu al al yanaklı ve alınteri kokacaktı nasırlı elleri
Mezarına çiçek dikerken yakalayacaktım tanımadığım dostları
Düşlerimdeki ayrık otları bir bir güle dönüşecekti
Şiirler basacaktım kanayan yerlerime
Bir ölünün yüreğinin yana yerine basacak elleri yoktur artık
Ve bir ölüyü en çok üzecek nefis denilen iblis bu dünyada çoktur...
22/08/2010(Babam Habib Kuruya itafen)
görerek
Müzeyyen ŞahinKayıt Tarihi : 14.9.2011 21:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!