Senelerce sigara,sigara dedin,
Sonunda acıyı sen çektin,
'Neden'diye sorulunca,
'Pişman olduğunu' söyledin...
Dokuz yıl oldu aramızdan ayrılalı,
Bırakıp gittin bizleri,
Zaman evimizde çok şey değiştirdi,
Nasıl anlatsam ki?
Bir tanecik oğlun Halit by- pass ve beyin,
Tatlı Nil'in farklı bir ameliyat geçirdi...
Derken en acıları geldi.
Nasıl anlatsam ki?
Önce eniştem ayrıldı aramızdan,
Daha sonra canım annem...
Arka arkaya gelen acılar hepimizi yıprattı
Nasıl anlatsam ki?
Gittiğinin birinci yılında,
Evimize bir Melek geldi
Tatlı Nil'inin bıcır bıcır bir bebeği;
Zeynep dünyaya geldi...
İlk torun,gözbebeğin olan Nilüfer
Ankara Siyasal'da,
Mis kokulu Melisa'n Anadolu Lisesinde
Küçük Zeynep ise İlköğretim üç'te...
Ömrümüz böyle geçiyor baba,
Annemi aldın yanına;
Bizler kaldık yetim, öksüz
Neden bırakıp gittiniz.? ..
Hergün aramızda ve kalbimizde
Yaşıyorsunuz inan babacığım
Ne olur sağ olsaydınız
Yine hep birlikte...
Yanımızda bir nefes,bir kuvvet
Derdimize ortak,bizlere öğüt veren,
Sesinizi,sevginizi ve nefesinizi
Nasıl özledim bilseniz babam....
Kayıt Tarihi : 27.11.2008 17:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Babamın aramızdan ayrılışının dokuzuncu yılı nedeniyle,onsuz geçen yılları içimden geldiği gibi yazmaya çalıştım. Aramızdan ayrılanları rahmetle anıyorum.
![Müzehher Evcim](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/11/27/babam-a-mektup-4.jpg)
Hikmet YURDAER
Annem gezindiğim çiçekli bağdı
Babam güvenle yaslandığım dağdı.............
Ah! .... O yüce dağlara
Erimeyen karlar yağdı...........
Evimizin direği
Çatır çatır çatladı
Annemizin yüreği
Derdi beşe katladı..........
Ömrümün en güzel çağı,
Annemle babamla yaşandı....
Kimsenin onlar gibi olamayacağını anlamam,
Onları kaybettiğim andı..........
TEBRİKLER.......GERİDE KALANLARA UZUN ÖMÜRLER DİLERİM....SEVGİLERİMLE
İnci Germenliler
siz saygıdeğer müzehher hanımefendiyi o vefalı yüreğiyle varettiği bu duygu yüklü şiirlerinden ötürü kutluyorum.+10 tam puan
Büyük şehirleri birbirine bağlayan yolun üzerindeki ilçedeki caddedeydi baba ocağım. Hoş; şimdi de aynı yerde ya…
Gaz lâmbaları, gramofon, akülü radyolar, odun sobaları; samanlığı, içinde bir tek inek bulunan ahırıyla, beşyüz metrekare bahçeye sırtını dayamış toprak damlı kerpiç evin barındırdığı merkeziyet teşkil ettiği baba ocağı. ‘Hayat’ denilen, kışın çamaşır yıkamak, her zaman saç üzerinde yufka, katmer yapmak için kullanılan bir sundurma avlunun bir köşesinde. Odun kaçakçılarının ormancının takibinden kolay kurtulması için yapılmış geniş vorda kapı. Alelacele indirilip kıyılan meşe gövdeleri. ‘Çat kapı’ misafirler. Gemici feneri eşliğinde gece misafirlikleri; tatlı uykular.
Cadde boyu akasya ağaçları. Akasya ağaçlarının gölgesinde akşam yemeği için bulgur ayıklayan, işleme işleyen, kış için yün eğiren, çorap, kazak ören, çeneleri bir türlü durmayan, o gece ana-babalarının çimip-çimmediğini biz oyun oynamakta olan çocukları çağırıp soran yaşlı, genç kadınlar ve onlara kulak misafiri olan genç kızlar.
Gözlerden ırak, ev sahibesinin olmadığı bir avluda biz dört-beş yaşlarındaki bozulmadıklar, ‘pırtıcılık’* la başlayıp bakkalcılık, doktorculuk, evcilikle devam eden oyunlarla birlikte cinselliğimizi tanıma teşebbüslerimiz…
Akşam ezanıyla birlikte ellerinde yağlıklarına** sarılmış turfanda kavun-karpuz, üzüm ya da ağzından iple bağlı, parmağa takılmış balıkla gelen babalarımız.. Bacalardan dağılan haşhaş yağı kokusu arasında baba-çocuk koklaşmalarının ardından evlerimize dağılmalarımız…
Babamın, canım babamın içimizde sofra adabına uymayanları gülümseyerek uyarışı ve bir büyüğümüzü biz kural bilmeyenlere örnek göstermesi.
Daha sonra elektrik, sadece ablamın uzanabileceği yere monte edilmiş rafıf üzerinde radyo, Bir türlü yanmasını bilmeyen(!) lânetler okunmuş kömür sobası, avluya yapılmış kiremitlerin örttüğü tuğla ev ve yok olan vorda kapı. Zile basıp gelen misafirler.
İlgi alanı hayli geniş olan Rüştiye mezunu, İnhisar Müdürlüğü’nden, kasada beş kuruş fazla çıktığı için soruşturma geçirince istifa eden babamın, canım babamın arı kovanlarının başına giderken başıma bir korumalık geçirip beni de kovanlarının başına dikmesi ve arı bakımcılığını öğretmeye kalkması. Bu arada balın, arı kovanları önünde sıralı karıklardaki semizotu, salatalık, maydanoz ve başka sebzelerin faydalarını anlatması..
Bir testerenin, bir planyanın, bir keser ya da çekicin nasıl kullanılacağı..
On iki dönüm bağımızın budanması sırasında geçen yıldan kalma dalların nereden budanması gerektiği..
Arap harfleriyle yazdığı kitabında kullandığı mürekkebin asırlar boyu kalıcı olması için nasıl hazırlanması gerektiği ve benim Arap harflerini öğrenmemin ileride çok işime yarayacağını; ilk imza denemelerime eşlik ettiği..
Liseye başladığım yıl ona sormadan, yıllardır terziliğimizi yapan Pandıoğlu İsmail’i bırakıp Efe Hüsnü’ye ayda bir elbise ısmarladığımı söz konusu etmeden parasını ödediği, her giydiğim elbise sonu bana çaktırmadan gururla beni seyrettiği..
Liseyi bitirir bitirmez sadece güzelliğini gördüğüm kızla evlenmeme karşı çıkmalarına rağmen ilçede hâlâ unutulmadık anlı-şanlı düğün yaparak evlendirdikleri; benim evlendikten bir ay sonra kendilerini terk edip, kaynanamın evine içgüveysi olarak gittiğimin acısını ve torunlarına anamla birlikte hasret öldüklerini çok sonra, benim çocuklarım da büyüyüp, aile oldukları zaman ancak anlayabildim.
Ah babam, canım babam!
Kimbilir benimle ilgili ne hayallerin vardı. Senin, anamın manevî beklentilerini asla anlayamadım. Bayramlarda bile kapınızı çalmadım. Allahım affetmez ama lütfen sizler affedin!
Ah canım anam!
“Babaocağınız Gâvurcu evlerinin gölgesinde kaldı,” diyerek, her dairesi 198 metrekare olan o altı kat apartmanı dikmeyecektin babaocağımıza. Babamdan hiçbir esinti göremiyorum ben. O apartmanın temelleri altına tüm çocukluğumu gömdün. Artık sılam bile diyemez oldum oralara. Ne komşularımız kalmış, ne akasyalar ne de arkadaşlar..
Babam, canım babam!
Seni gülümseterek yaşlandıramadım. Kokumu, yürüyüşümü, sesimi senden kaçırdım. Hele hele torunlarını..
N’olur affet.
Affet babam.
Sana dualar gönderiyorum; mekanın mutlaka Cennettir ama hasret kaldığın kokular hâlâ burada ve biliyorum hâlâ hasretsin.
Affet!
Affet canım babam…
Derdimize ortak,bizlere öğüt veren,
Sesinizi,sevginizi ve nefesinizi
Nasıl özledim bilseniz babam....
babalarımız bizim canlarımız cennet mekanları olsun
TÜM YORUMLAR (70)