Üç kardeştik, Seldiren diye bir dağ köyünde, kaçak odun ve kömür yaparak ve satarak bizi büyütmeye çalışan babamın, haram ve kaçak bir işi yapmamak için bizi Antakya ‘ya, zaten ne olduğunu sonradan öğrendiğimiz mutfağı ve banyosu olmayan, hepsi bir oda olan bir eve taşıdığında…
Babam bir un fabrikasında günde 16 saat çalışıyordu, arada bir görüyorduk babamı, bayramı, pazarı yoktu zaten, öyle bize sarıldığını, öptüğünü, kokladığını da görmedim hiç, ramazan ve kurban bayramlarında sabah 2 saat geç giderdi işe de elini öyle öperdik…
Sonra iki odalı bir gecekondu yaptı bize, sonra bir mutfak, iki oda daha ve bu arada 3 kardeşim daha olmuş, bir kız kardeşim ise vefat etmişti…
Bu arada babam hep çalışıyor, asgari ücret tutarındaki maaşıyla bir yandan bizi okutmaya çalışıyor, bir yandan da evimize eklemeler yapıyordu, korkudanmıydı, sevdiğimizden mi bilmem çekinirdik babamızdan, saygıda kusur edemezdik, zamanla biz de çalışmaya yardım etmeye başladık elimizden geldiğince…
Yıllarca babamda izlediğim bişey vardı; yemeğini evden götürür, evde ne varsa, bazen artık bir aş, bazen soğan, domates, tuzluyoğurt, çökelek…
Boş da gelmezdi çoğunlukla eve, sebze haline uğrar, ucuz ne bulursa alır, en az 3-5 km yolu omuzunda yükü, yürüyerek gider gelirdi..
Yemeğini evden götürmesini, işe yürüyerek gidip gelmesini, ucuz olsun diye sebze halinden almasını anlıyordum da, bazen cebinden çıkarıp anama verdiği, bazen aldıklarının arasında çıkan ve anamın dilimleyip bizlere paylaştırdığı bir (1) elma, bir (1) portakal, iki (2) pasta, bir (1) tatlı gibi yiyecekleri bir türlü anlayamıyordum, neden bir ya da iki taneydi, neden cebinde getiriyordu… Hep soru işaretiydi benim için…
işleri düşünmekten
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Sevgilimsin,ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli
Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta