Ben küçücüktüm babam
Henüz kokuna bile doymamıştım
Daha senle oynayacaktım
Saçlarımı okşayacaktın
Bana bisiklet alacaktın
Nereye gittin babam
Ben küçücüktüm babam
Daha büyüyecektim
Seninle dertleşecektim
Bekli de kavga edecek
Sonra barışıp elini öpecektim
Nereye gittin babam
Ben küçücüktüm babam
Sen gittin ben büyüdüm
Acıları dertleri kederleri
Sensiz çektim sessizce
Kimseler görmedi ağladım gizlice
Nereye gittin babam
Ben küçücüktüm babam
Şimdi adam oldum baba oldum
Yinede seni özler yüreğimi dağlarım
Seni her özlediğimde resmine bakar
Çocuklar gibi ağlarım
Nereye gittin babam
Sevgi AkkayaKayıt Tarihi : 4.10.2009 03:21:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tüm babasız büyüyen kendi baba olsada hala çocuk yüreğinde babasını özleyen baba sıfatını hak eden tüm babalara armağanımdır.Babalığı sadece çocuk sahibi olmakla olunan sananlar,çocuklarını kullananlar bu şiirden uzak olsun... sevgilerimle...
![Sevgi Akkaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/10/04/babam-368.jpg)
İşte şimdi onlar yok,hep dövünmek nafile.
Var iken kıymet bilmek yoklukları bir çile.
Ne kadar tahmin etsek bunu böyle bilmezdik,
Sizi bir kez görmeye neler neler vermezdik..
Şimdilik dövünmek var hep dizlere vurarak.
Bir ömür geldi geçti son durak kara toprak.
İmkansızki gelmeniz Anne ve baba bekle,
Oraya geleceğiz vuslatımız cennette.. ''İnşallah''
Sevgi hanımı kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Şiir bir çocuğun babaya olan özleminin, yıllar sonra da olsa, dışa vurumudur. Babanın unutulamayışı, yaşamı boyunca devam eden, peşini bırakmayan bu özlemin, insan içinde kök salışı dizelere yanşımış.
Her insan böle değil mi? Hayatın zorluğu ile karşılaştığında, ya anneyi veya babayı aramıyor mu? Mutluluğunu, sıkıntılarını, kavgalarını, yaşamı boyunca nasıl mucadele edeceğini bu iki varlık olan anne ve baba ile paylaşmak her insanın, doğal bir beklentisidir. Yaşanmamış duygular hep taze kalır. Yaşamak ister. Çocukları olsa bile, çocuklarının göremediği ve mutlulukları yaşamadığı anne ve baba ile olan ilişkilerini düşünmek, düşlemek insanın içinde bu özlemi had safhaya çıkarır.
Şiir de konu dışına çıkılmadan okuyucuya aktarım yerli yerinde. Sayın Sevgi Akkaya hanımı tekrar kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum. Yeni şiirlerde buluşmak ümidi ile; Esenlikler diliyorum. Tam puan. Selamlarımla GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ
Şiir, beğenilme kaygısından çok uzak;
Özünde değerli, ancak işlenememiş ya da işlenmek istenirken (elde olmayan nedenlerle) işlenişi yarım kalmış bir cevherin kaybının yarattığı burukluğun, çocuk yüreğinde bıraktığı duygu yoğunluğunun (doğaçlama sözcüklerle) dile getirilişi,
Sevilenin yokluğunu, acısını iliklerine değin yaşayan mahzun bir çocuğun saf duyguları ve bu duyguların alabildiğince aynı saflık ve yalınlıkla mısralara aktarımıyla oluşmuş; hayatın içinden güzel ve anlamlı bir kurgu, diyebiliriz.
Şiiri okunur kılan şairin samimiyeti, son derece yalın ve her kesimden, her algıdan insanın ortak duygusuna ortak ve anlaşılır bir dille seslenişidir.
Şiirdeki “ Ben” tekil şahsı ve iyelik ekinin çokluğu, şairin tekil ve özel duygularını içselleştirerek büyütmesi, sahiplenmesinden… Ve bu sahiplenişin (hiçbir süsleme ve beklentiye mahal vermeksizin) akan bir su gibi aynı saf ve yalın çocuk gözü, dili, çocuk yüreğiyle (artık o yüreğe sığmayarak taşan gizli bir hıçkırık gibi) dışa vurumundan…
Enteresan tarafı şu:
Şiirde, seslenen kahraman, bir erkek… Oysa şair bir bayan! Nasıl olur, böyle bir ters akış? (Varsayımla oluşturulmuş) bir erkek çocuğun gözüyle - olmayan- bir babaya karşı duyguları nasıl bu derece isabet ettirilebilmiş? Şiiri sürükleyici kılan giz de burada ya…
Oysa bana göre bunda şaşılacak bir durum yoktur, olamaz da… Bir kere belli bir yaşa değin bütün çocuklar tek bir cinsiyetmişçesine ortak ve değişmez duygularla bağlıdır anne ve babaya. Ancak, okul-eğitim sürecinden itibaren çocukta sosyal çevre ve değerler bazında algı derecesi de yükselerek doruğa çıkar kademe kademe.
İyi de, “ bu çocuk bir kız çocuğu, ilerleyen süreçlerde! “ dediğinizi duyar gibiyim!
Bunun yanıtı -bana göre- şu ayrıntıda yatıyor: Kahramanımız bir bayan, ama evli, çocuklu bir bayan! Kendi çocuğunun babaya (yani eşine) ve babanın çocuğuna karşı sevecenlik dolu diyalogunu görüyor, mutlu oluyor. Fakat yakından tanık olan birisi olarak; aynı zamanda, kendi içselliğinde özenle koruduğu ve - babanın yokluğuyla büyümüş- paramparça duygularının varlığını da inkâr edemeyerek başa dönüyor; bir sanrı anındaymışçasına…” babam yaşasaydı, işte, ben de böyle sarılacaktım, böyle oynayacak, tutacaktım elini, tutacaktı elimi ve koruyup kollayacak, sahiplenecekti beni, işte böyle…” diyerek.
Burada, şair, belki de farkında bile değil hangi cinsiyete bürünerek babasına seslendiğinin… Kendisi mi, kendi çocuğu olan oğlunun kimliğine bürünerek, onun ağzından -aslında kendi ummanında özenle kendisine sakladığı- örselenmemiş duyguları mı? Burası bir muamma… Belki de bu durum şiire ayrı bir heyecan, ayrı bir anlam katmakta...
Şairimizin çocuğu muhtemelen erkek çocuğu… Baba-çocuk sarmalında gözlemlediği o muhteşem resim de bu tabloyla kazınıyor belleğine ve kendi yarım kalmış duyguları atağa geçerek görünenle bir köprü kuruyor. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
İster kız çocuğu ister erkek çocuğu… Ne fark eder? O bir anne aynı zamanda. İyi bir gözlemci, çözümleyici…
Genelde bir kız çocuğu veya bir erkek… Özelde ise, bütün bu cinsiyet kimliklerinden soyutlandırılmış “BİR ÇOCUĞUN”; baba kavramından beklentilerini… Neyi ne kadar nasıl anladığını, babayla ilişkisini ve bütün bu çocuk kimliklerinin (hem erkek, hem kız ve hem de sadece çocuk olma özelliğiyle) duygudaşlık (empati) yoluyla söz konusu yaşa, seviyeye inilerek; babadan beklentilerin, babaya duyulan/duyabileceği (duyumsanması muhtemel) duyguların; bilinçli bir anne ve nihayetinde yetişkin bir insanın penceresinden irdelenmesi sonucunda ortaya çıkan tablonun yetkin bir kalemle aktarımı sağlanmış.
Şu muhteşem finalle hangimizin içi dağlanmaz, hangimizin -dil ucunda söylenmek isteyip de söylenememiş, o yarım kalmış öpülesi sözcüklerin cıvıltısıyla şahlanan- masum duyguları örselenmez ki?
“Ben küçücüktüm babam
Şimdi adam oldum baba oldum
Yine de seni özler yüreğimi dağlarım
Seni her özlediğimde resmine bakar
Çocuklar gibi ağlarım
Nereye gittin babam”
İnsan, belli bir yaştan sonra -yetişkin olsa da- yine çocuktur! (Bir şekilde çocuk olmuş, çocukluğu yaşamış… Yarım kalmış ya da hiç yaşanmamış çocuksu duygularıyla…)
O, bütün çocukların (ayrıştırmadan) yarım kalmış veya yaşanmış ya da yaşanması muhtemel duygularına tercüman olmuş…
Kendi bedeninden oluşmuş çocuğunu severken de, çocuğuna yanarken de…
Kendi yavrusunu özlerken de, özlenirken de… O, adam da olsa; adamlığın ardında bıraktığı öksüzlüğüyle hep bir çocuk; yüreği dağlı, gizli gizli “keşke” lerine ağlayan…
Çocuğunun o minicik elini tutarken de, ilk sakalını tıraş ederken de…
İçinin ırmaklarıyla serinletemediği, kılcal damarlarını yırtıp dışarıya sızan sızı, BABA ve babayla yaşanmamış çocukluk…
O, belki de mükemmele yakın bir baba örneği olurken bu kırık yanıyla;
Aslında her mükemmelliği, onu çocuğuna yaklaştırırken, kendi çocukluğunu ve o çocuklukta ki yaşanmamışlıkları da beraberinde içine dolduran bir karayel gibi; yakıyor, kavuruyor.
Derinlere kök salmış bu ruh hali, bitimli sona değin birlikte olacaktır kahramanımızla.
Kısacası; annelere mahsus bir duyarlılığın diğer duygularla beslenerek içte, kıvama getirilmesi ve derin bir algı ile naif kaleme yansıtılması, denilebilir.
Tabii, bunlar benim kişisel penceremden bakarak algıladıklarım! Gerçek ise, şairin iç dünyasında gizdir. Önemli olan da bu giz’ i yaratıp, şiirin bütününde koruyarak okura yansıtılması, değil mi?
Sevgili Sevgi AKKAYA canımızı bu içtenlik ve duygu dolu naif paylaşımı dolayısıyla kutlarken,
“Gerçek Dostlar Birliği” nin değerli yönetimine de içtenlikli teşekkürlerimi sunuyorum.
“Baba evin direğidir” derler.Benim fikrimce baba hayatın, yaşamın, ve bir ailenin ömrünün direğidir.Yaşarken ve öldükten sonra da.
İyi bir baba herşeydir.Huzur, mutluuk,güven, saygı, sevgi.Aile arasındaki bağ, annenin yaslandığı ve kimsenin aşa bilmediği yüce bir dağ
Biraya kadar yorumu yazmıştım face de bir arkadaştan mesaj aldım:
-ne yapıyorsunuz- dedi
- Babaya ait şiir var ona yorum yapıyorum - dedim.
Ve soru sordum. İyi bir baba nasıl olmalı?
-Benim babam gibi olmalı- dedi
ALLAH onları başımızdan eksik etmesin dedi.Annem de, babam da sağ, yaşıyorlar ve bir birlerini çok seviyorlar.Babam iyi babadır,babalar öyledir - dedi
-Hepsi değil- dedim
Arkadaşım hayat dolu. Hep mutluluk saçar etrafına Haraketli kaynar bir çocuk gibidir
-siz mutlusunuz ve ailenizi de mutlu edebilme
yeteneğiniz var dedim
-Eğitimci olmanın avantajı diyelim- dedi
Değil, dedim, bu babadan gelen bir şey
babanızdan kaynaklanıyor
-Yetiştirlme tarzı mı? - diye sordu
-evet yetiştirilme tarzı
bazen eğitimcinin de eğitime ihtiyacı olabilir- dedim
O:
-etik değerler dediğmiz şey
Ben:
-Evet dedim, aileden geliyor zaten
büyüklere saygı,küçüklre sevgi,
doğruluk,yalan söylememe v.b. gibi
4 baba çeşidi var benim fikrimce
1.ezen babanın kız evladı erkeklere nefretle büyür ve mutlu olamaz, eşine nefretle bakar oğlu aksine merhametli olacak
2.ezilen babanın oğlu kadınlara nefretle büyür
ve babasının çektiklerini eşine çektirir
o da mutlu olamaz
3. bırakıp giden babanın çocukları tüm dünyaya isyan eder.Anneden gelen eğitim de var
tabi aksi de olabilir
4. iyi bir babanın çocukları, iyi yetişecek
temel eğitim anneden geliyor olsa bile, burda babanın etkisi önemli. Tabi okul da var.
bunlar benim düşündüklerim - dedim,siz ne dersiniz?
-Annede babada iyi olmalı
aksi halde çucuklar iyi yetişemez
-Yalnız bunu mu diyeceksiniz
dedim
-hayır, devam ediyorum - dedi küçük yaşta anne çok önemli okul-arkadaş çevresi- aile.
İyi bir baba çocuğu kimlerle arkadaş ve neler yapıyor diye ilgilenir, arkadaş çevresini tanır ve ona göre çocuğunu tehliklelerden korur.
İyi bir baba çocuğuna evde arkadaş gibi davranır,
yeri geldiğnde onunla oyun bile oynar,arkadaş gibi.
iyi bir baba eşine iyi davranır, çocuklarına iyi davranır,onlara sevgi ve şevkat gösterir,onları hiç bir şeye muhtaç etmez,her zaman yanlarında olduğunu varlıgı ile hissettir - dedi arkadaşım.
Buraya kadar arkadaşımla benim sohbetimdi.
Şimdi ben bir örnek vereceğim:
Komşuda iyi bir kadın var. Üç çocuğunu babasız büyüttü.Baba kendisi için yaşadı.
Anne aç kaldı yavrusunu aç bırakmadı, çıplak kaldı çocuğunu giydirdi,en iyisi onların olsun istedi. Çok sabırlı metanetli, ağırbaşlı, erdemli bir kadın güzel bir anne.
Ama ne oldu? Oğul büyüdü babasına çekti. Aynı şeyleri annesne çektirdi.
Askerdeyken “baba” diye koluna dövme yaptırmış.
Bin bir azapla çocuğunu erseye getirmiş anneyi bu küçük görünen, aslında küçük olmayan olay kötü etkiledi. Oğluna bir şey dememiş, ama gizli gizli ağlamış. Derdini bana söylerken. Benim teselli vermek için dediklerim bunlar oldu:
-O babasını sevdiği için değil. İçinde Iyi bir baba hasreti ve özlemiyle yazmış “baba” kelimesini. Ya da askerdeyken babalı çocukların yanında bu yokluğu hissettirmemek için yapmış olabilir - dedim. Dediklerim anneye teselli oldu mu, olmadı mı, bilmiyorum. Ama çocuğun ruh hali bunu söylüyordu. Büyükler için önemsiz olan şeyler bazen çocuklar için çok önemli. Bu pisikolojik olarak insanda derin iz bırakabilir. Benim şiiri okurken düşündüğüm ve keçirdiğim duygular bunlar oldu.
Çocuk için iyi bir baba ve anne için iyi bir eş daha önemli diye düşünüyorum. Şairle aynı fikirdeyim yani.
Bu güzel konu için şaire teşekkür ediyorum. Yüreğinin odunu, ateşini ekemiş şiire. Sade ve anlaşılır bir şekilde anlatmış duygularını
Tebrik ediyorum haftanın şairini.
GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ.
Xalide Efendiyeva
TÜM YORUMLAR (21)