Dün yüzünü gösterdiler; Dallarında beyaz güller açmış yüz yıllık bir gül fidanı gibi uyuyordun sanki… Ahh Adı beyaz, yüzü beyaz, sözü beyaz kadın… Eğildim, öptüm yüzünü. Soğuktu tenin ilk kez bu kadar… Hala gençlik fotoğraflarındaki kadar güzeldin fakat. Bir özür takıldı o dakika yumru gibi boğazıma, haykıramadım. Bir ağlayış boğdu yüreğimi, kızarsın diye koyuveremedim… Evinden yorganına sarılı naaşını indirdik sonra. Sanki ihmallerimizi telafi etmek istercesine… En hasta zamanında dahi kendini kimseye taşıtmayan, kimseden yardım almadan, kimseye yük olmadan yaşamayı bize öğreten kadın. İlk kez, son kez taşıdık seni…
Nerelerden, nerelerden koşup geldiler vedanı duyanlar, ne çok sevdirmişsin kendini öyle babaanne… Oğulların, torunların, eşin dostun kıldık namazını… Adını okuduklarında o on yaşlarındaki çocuklar geçti yerimize, ağladık sessizce iç çeke çeke...
Şimdi ne çok şey hatırlatacak seni bize; kuru üzüm, kıtlama içilen limonlu çay, katıklı dolma, su böreği, şiveli edalı sözlerin, Aydınlıkevler’deki sokağın, ezberimdeki telefon numaran, oğulların, torunların, gelinlerin, öğütlerin, türkülerin, mahallendeki kapanmış eski sinema, “iyi kızarmış olsun” diye fırıncıdan aldırdığın ekmek, sevgi sözlerin...
Çocukluğumun ilk aşkı, ilk hasreti… Ne çok şey varmış hayatımıza dair bıraktığın; torunlarının çoğuna okuma yazmayı ilk öğreten oluşun, kardeşime kız isteyişin, Bitlis’e dair anlattığın anıların, öğütlerin, hayata karşı dik duruşun ve düşündükçe aklıma gelen neler neler…
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta