Baba ve Piç (Düşüngülü Eleştiri)

Ali Akdemir
134

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Baba ve Piç (Düşüngülü Eleştiri)

B A B A V E P İ Ç

(Eleştiri)

Türkçe meselesini ihmal etmeyin. K. Atatürk. (Son Sözü)

İç atmosferi sevgisizlik üzerine kurulan ‘Baba ve Piç,’ Elif Şafak’ın halkıyla ters düşme pahasına da olsa, radikal kurgu ve söylemleriyle skandal yaratarak, sözde Ermeni soykırımını gündeme taşımak amacıyla yazdığı bir roman.
Şafak, Türklüğün cılkını çıkarmak ister gibi uç noktalardan aldığı öykülerle kültürümüzü mıncıklıyor. Her sayfası Türk düşmanlığıyla dolu olan bir roman. Yazar, batılılar Osmanlının ayağını kaydırırken insanların birbirini katlettiği, bir daha yaşanmasını temenni etmediğimiz kayıp zamanın izini sürüyor. Çile çekmiş Ermeni insanının tehcir öncesi ve sonrası öykülerini, ezgilerini bizlere duyumsatıyor. Her insan gibi şairin de yüreğini sızlatan Belasi’yi birlikte gezelim. Anadolu ceketinin yaması Belasi / Kalmamış toprak damlı bir evi / yerin dili anlatıyor hazin ezgisini. …. Çok Noel çanları çalmış burada / Tanımadığım bir ezgi geziniyor yüreğimde duygularım savruk. …. Başım ayağımdan daha dalgın / Ruhum delik deşik / Viran olmuş evlerin taşları arasındayım / Yok onların dili / Duyamadığım gizemleri türkü tutturur / Şiirim gevrek yeri. ‘Baba ve Piç’ romanında yazının izini sürerken, Şafak’ın kırılgan olduğu kadar vahşi ve sert olduğunu da ayrımsadım.
San Francisco’da Armanuş yirmi yıldır Türkiye’ye gelmeyen üvey babası Mustafa’nın İstanbul’daki evini kendisine sormadan, gizlice nasıl buldu? Birbirlerini tanımayan Asya, Armanuş ile hiç haberleşmeden İstanbul havaalanında Armanuş’u nasıl karşıladı? Temellendirilip işlenmeden olaylar gelişiyor, yeni bir kurgu denemesi ve arayışı olduğunu sanmıyorum. Okura, sonradan yama yapılmış izlenimi veriyor.
Şafak, Anadolu gerçeğini yansıtmaktan uzak kalmış. 1910 ile 1918 Yılları arasında Ermeni isyancı ve komitacıların ne amaçla örgütlendiğini, altmışlı yetmişli yıllarda öldürülen büyükelçilik görevlilerimizden hiç söz etmemiş. Mimar Sinan için ne demiş birlikte okuyalım. ‘o görkemli camileri yapan mimar kim? …Sinan’ın Ermeni olduğunu inkar ettiniz.’ (s.266) Hoş değil ama, hazır yeri gelmişken bir anımı anlatayım. Bir etkinlik yemeğindeyiz, sol tarafımda oturan yazar arkadaş bu günlerde ne yaptığımı sordu. Ben de, Cumhuriyetin ilanıyla ‘ser’ unvanı yitiren Mimar Sinan’ın unvanının güncelleştirilmesi için Valiliğe bir dilekçe verdiğimi söyledim. ‘Bırak o devşirmeyi, değmez! ’ demez mi. Şaşırıp kaldım, kendi kendime ‘çiğ milliyetçi’ diye mırıldandım. Şafak, Asya’nın anarşist ruhunu ortaya koyması için bir dizi manifesto maddesi yazmış. ‘İkinci madde: İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenler de asla ezici çoğunluk olmaz. Ayrımı gör! Tarafını seç! Üçüncü madde: Tarafını seçemiyorsan bari sadece yaşa, hırslarından arın; bir su yosunu ya da yaban otu ol.’ (s.133) Yazar, anarşist bir ruh yaratmak için yeni bir akım mı başlatıyor? .. Şafak’ın kaleminden kan mı damlıyor? Kutupluluk ilkesini işlerken taraflara eşit mesafede duramamış. Elif Şafak, ezilmiş ve bir arayış içinde olan Ermeni halklarının führeri mi olmak istiyor? Yoksa, Turgut Özakman gibi, ‘Şu Çılgın Ermenileri’ mi yazmak istedi?
Şafak, kurgunun her aşamasında art niyetini sergiliyor, sıkça ölçüyü kaçırmış. Dini olgular, karakterler, olaylardaki karşılıklı ilişkiler sosyolojik olarak ele alınırken o dönemin gerçekleri göz önüne almamış, ruh romana yansıtılamamış. ‘Burası Semavi Seyirci için birbiri ardına oyunların gösterildiği bir sahneyse eğer, perdenin iniverdiği zamanlar da olmalı arada; ince bir eşarbın üzerini kapadığı zamanlar gibi.’ (s.249) Romanın büyük bir bölümünde sanki Anadolu insanın çoğunluğu hurafe ve büyü yapıyormuş gibi İslam dinini sulandırarak din düşmanlığı da yapıyor. Peygamber Efendimizin ismiyle (Mustafa) kahraman yaratıp kız kardeşi Zeliha’ya tecavüz yaptırıyor. Milyonda bir olabilecek şeyi Türk halkına yamıyor, hiç gerçekçi değil. Elif Şafak, kıstasa kıstas der gibi, ‘1915’te Şuşan yetim kalmasa, 2005’te Asya diye bir piç olur muydu? ’ (s.375) diyor. Lütfen söyleyin, siz nasıl yorumlarsınız?
‘O günlerde Zeliha ne zaman dua etse, kanlı bandaj düşerdi aklına – Allah da kan kardeşi olabilseydi keşke… sadece onun kan kardeşi… …anında pişman olup tövbe ederdi. Arkadan hemen tekrar ederdi çünkü Allah’tan özür diledin mi üçlemen gerekirdi: tövbe, tövbe, tövbe’ (s.25) Böyle saçma bir düşünce olur mu? Gerçekle uzaktan yakından bir ilgisi var mı? Gayrimeşru çocuğunu aldıramayan Zeliha. “Sonra mırıldandı kendi kendine: ‘Neden yapmama izin vermedin Allahım? Neden bırakmadın kurtulayım bu bebekten? Ne var ki bu sözler ağzından dökülür dökülmez iki yüzlü hissetti kendini, geniş zamanlarda Tanrı’ya tepki koyup da dar zamanlarda yardımını isteyenlerden değildi. İçindeki ateistten özür diledi. Tövbe, tövbe, tövbe…’ (s.30) Şafak, Zeliha’ya iki ayrı yerde farklı inanç yüklemiş. Allah’a bu kadar yakın gösterilen bir kişi sadece gayrimeşru çocuk sahibi olacağı için ateist olur mu? Günahkâr olur. Yazar, bir başka sayfada Zeliha’ya bakın ne söyletiyor? ‘Dua bilmem, inançlı bile değilim. Agnostiğim ben.’ (s.309) ‘isyanımda ve dahi inançsızlığımda sebat edecek kadar taşaklıyım! ’ (s.310) Yukarıdaki alıntılarda görüleceği gibi, bir yerde ‘ne zaman dua etse’, diğer bir yerde ise ‘dua bilmem’ yazılmış. Şafak, romana hükmeden karakterler yaratmış gibi gözükse de, yarattığı kimlikler sağlam duruş gösteremiyor. Yukarıdaki son alıntının hemen ardından, Şafak yorumuna devam ediyor. Onun Türk insanını bile tanıyamadığını veya Atatürkçü düşüngüyü nasıl aşağıladığını şu sözlerden anlıyoruz. ‘Ama Zeliha Teyze geri almamıştı laflarını. Bu konuşmadan sonra bu ve benzeri konulardan ısrarla uzak durmuştu. Ailesinin yarısı kaskatı laik Kemalist, diğer yarısı ise dini bütün Müslümandı.’ (s.310) Kemalist olan Müslüman değil mi? Şafak’ın soyunarak şov yapacak hali yok, o da keskin söylemlerle sorununu gündemde tutuyor.
Türk halkının ahlaki değerlerini hiçe sayarak yazan Şafak’ın kendine has bir dil oluşturduğu söylenebilir. Yalnız, güzel Türkçemizi melezleştirmek için elinden ne geliyorsa yapmış. İngilizce, Arapça ve Farsça sözcükleri kullanarak romanına bir derinlik verilemeyeceğini yazarın da bildiğini sanıyorum. İlk gençlik yıllarını yaşamakta olan uçuk bir genç kız, Asya’yı işlek olmayan eski dille konuşturmuş. ‘bana mühim bir görevi bahşetti’ (s.157) ‘can atıyormuş, falan feşmekân.’ (s.158) ‘Annem nevi şahsına münhasır bir yaratıktır! ’ (s.183) Şafak, kişileri kültür durumlarına göre konuşturmamış. ‘Baba ve Piç’te bölümlere tarçın, nohut, vanilya gibi isimler koyan Şafak, öykülerinde çeşitli anlatım tekniklerine yer vermiş, zaman zaman geriye dönüş tekniğinden de faydalanmış.
İdealist bir görünüm sergileyen Şafak, iç gözlemleri yansıtan, anlam ve ifadeleri canlı tutan diyalogları romanında yüzde on beş gibi tutmuş, oldukça düşük bir oran. Sayfada ortalama 3.8 paragraf yapmış.
Bilinçli okur, güzel parıltılı sözleri zevkle okur, hoş olmayan sözlerde ise şöyle bir irkilir. ‘anıları, alzheimerin fırtınalı sularında yol gösterme şansı kalmamış köhne ve cılız bir deniz feneri gibi uzaktan uzaktan yanıp sönüyordu.’ (s.152) ‘o yandaki kan çekilmiş, geriye ağır, hantal bir çuval kalmış gibi.’ (s.194) Göze ve kulağa hoş gelmeyen sözlere bir göz atalım. ‘Biz neyiz biliyor musunuz? Bu ülkenin cerahati! Zavallı vıcık vıcık, kokuşmuş bir cerahat, hepsi bu! ’ (s.94)
Güzel Türkçemizin içinde yabancı sözcüklerin silueti çirkin duruyor. ‘Alkolik Karikatürist üzerinde sadece boxer küloduyla, bira göbeğini sergileyerek ayağa kalktı, CD çalara doğru gitti; Asya’nın en sevdiği Johnny Cash şarkılarından biriydi’ (s.153) ‘İlmin zıddı cehalettir. Marifetin zıddı ise inkâr. Malûmları bilmekle olur şuur ve fıtnat ve vicdan …Doğrudur, el hak, ilim malûma tabidir.’ (s.248) ‘ahbar-ı gayba dair türlü türlü mânâlar devşiriyor, tabiatın ve kâinatın’ (s.81) Yazım hataları dikkatinizi çekmiştir. Şafak, sayfada ortalama 33 kez yabancı sözcük kullanmış. Okuduklarımız içinde en yüksek oran! .. Kulağa hoş gelen estetik, yeni sözler: ‘epi topu birkaç hafta’ (s.76) ‘Bir de sana bak, safi nefs! ’ (s.78) ‘deli mavi gözlü bir adamdı’ (s.90) ‘Varlığımız kiç, latif bir yalan’ (s.94) ‘som sessizlik.’ (s.215) ‘O sulugözlü zırlak kadınlar’ (s.321)
‘Basın yoluyla Türklüğü aşağılamak’ suçundan beraat eden Elif Şafak, romanında ayrıntıların işlevselliğinden faydalanarak yazınsal dili yakalamış. Karakterlerin insan yanlarını öne çıkaran ayrıntılar yapmış. Doktorun kürtaj olacak olan Zeliha’ya söyledikleri: ‘Her şey yolunda gidecek merak etmeyin. Sadece uyku. Uyuyacaksınız, rüya göreceksiniz, daha rüya bitmeden sizi uyandıracağız ve sonra evinize gideceksiniz.’ (s.23) ‘Tavlayı kapatıp koltuğunun altına aldı. Yenilgiyi kabul ettiğinin göstergesi. Ne yazık ki Armanuş bu kültürürel jestten bihaberdi.’ (s.285)
Bir kanıt türü olan betimlemelere Şafak, sayfada ortalama 3,8 satır yer vermiş, insan hareketleri ve ruhsal durumlarını betimlerken deyimlerden faydalanmamış. Burada Anadolu’dan kaçış, kısaca tehcir anlatılıyor. ‘annesinin ayaklarının şişip iki acınası mosmor yastığa dönüşmesini seyrederken de; annesi fırtınada savrulan kuru bir söğüt yaprağı gibi sessizce düşüp öldüğünde; iki kardeşine babalık etmesi gerektiğinde; yol boyunca kokuşmuş cesetler ve duman, ateş ve çığlık dolu ahırlar gördüğünde; geriye yiyecek bir şeyleri kalmadığında kardeşleriyle birlikte Suriye çölünde koyunlar gibi otladıklarında bile’ (s.246) Bana bu öykü, muhakkak bir gün yargılanmasını istediğim Kenan Evren’in 1980’de yaptığı ihtilal sonrası yaşadıklarımı hatırlattı. ‘Eve dönüp sıra halinde büyük yuvarlak merdiveni çıktılar; önde Ohennes İstanbuliyan, arkada çavuş ve erat. Çalışma odasına çıktıklarında askerler etrafa dağıldı, yabani çiçeklerle dolu bir çayıra yayılmış bal arıları gibi her biri başka bir eşyanın başına gitti. Dolapları, çekmeceleri, duvardan duvara uzanan kitaplığın her rafını aramaya koyuldular. Kitapları şöyle bir karıştırıp içlerinde saklı belgeler arıyor’ (s.241) Tabi, ben aramadan birkaç gün önce taksitle aldığım Devrimler ansiklopedisini sobada yakmıştım! .. ‘evlerimizden çıkarıldık, toprağımızdan kovulduk, eşyalarımızdan olduk, hayvan muamelesi gördük, koyun gibi kesildik’ (s.192) diyen Şafak, betimlediklerini olduğu gibi kopyalamamış, onlara ruh da vermiş.
Toplumun diline yansıyan ve kültürünün de ipuçlarını dile getiren deyimleri, Şafak’ın pek de sevdiği söylenemez. ‘Delidir – ne – yapsa – yeridir kontenjanından faydalanırsın’ (s.290) ‘hiç işi olmaz o taraklarda’ (s.252) Batıdan dilimize giren deyimler: ‘internette sörf geç saatlere’ (s.55) ‘Ailemin topu kaçık’ (s.156) ‘uçuk bir tip ya da Asya’nın deyişiyle tam mesai çatlak’ (s.190) ‘Siyasetin çivisi çıkmış’ (s.346) Sayfada ortalama 0.8 kez deyim kullanmış. Yazar, sözvarlığımız atasözünü romanında hiç kullanmamış. Bunda bir art niyet yok, çünkü son dönem tüm yazarların kullanmadığını görüyoruz.
Güler yüzlü, şık giyimli ve kendisine has bir imaj da oluşturan Elif Şafak’ın yazınsal dile güç katan imgeden sıkça olmasa da faydalandığını görüyoruz. Derinlik katmak amacıyla da kullanmış olabilir. ‘Bilmiyordu ki zülf-i yare dokunmuştu. Bilmiyordu ki bir yaranın kabuğunu kaldırmıştı hoyratça.’ (s.324) ‘Her gün yeni bir unutkanlık hap yutuyoruz…’ (s.156) Sayfada ortalama 0.8 kez imge kullanmış. Bir kadın yazar olarak imge bahçeleri yaratıp okurun içsel tellerine su vereceği yerde, sen tut, ‘Sen kalk gel Orta Asya’dan dal dosdoğru Anadolu’nun bağrına, sonra bakmışsın her yerdeler! ’ (s.65) diye yaz. Avrupalı göçmenlerin Amerika kıtasına yerleştiği gibi Türkler de gelip bu topraklara yerleşmiş, bundan tabi ne olabilir.
Yerinde ve zamanında zekice yapılan mizah (espri) , yazıyı kuruluktan kurtarır. ‘bu meteforu kullanması yasaklanınca bakanlar kurulunu bir kurt sürüsü, başbakanı da kurt postuna bürünmüş bir çakal olarak resmetmişti. Bu metefor da elinde kalırsa bir başka fikir vardı zihninde: penguenler! Meclisin bütün üyelerini smokinli penguenler olarak çizmeye kararlıydı.’ (s.90) Zaman zaman vaat edilmiş topraklardan söz eden Şafak’ın yaptığı mizahlarla günceli yakaladığı söylenebilir.
Dilin anlatım gücünü artıran ikilemeler tarihin her döneminde kullanılmıştır. ‘kova kova su döküldü yerlere, köpük köpük sabun tozu’ (s.280) ‘Akşam perde perde böyle çöktü’ (s.102) Estetik zevk peşinde koşan okurun dikkatle takip ettiği ikilemeler sayfada ortalama 2.1 kez kullanılmış.
Romanında sevgi ve hoşgörüyü unutan Şafak, anlatıma güç ve güzellik katan benzetmeyi seviyor. ‘İstanbul’da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı.’ (s.20) ‘Asya beslenmeye hazırlanan kör bir kuş gibi ağzını açtı. Karikatürist esrar dumanını doğrudan ağzına üflediğinde, kana kana su içer gibi şevkle çekti dumanı.’ (s.152) Sayfada ortalama 1.8 kez benzetme yapılmış.
Yıllarca yabancı sözcüklerin etkisi altında kalan terimleri, Şafak sayfada ortalama 3.6 kez kullanmış. ‘Adsız Alkolikler Derneğine katılmıştı’ (s.90) ‘Uluslar arası yiyecekler reyonu’ (s.49)
Kendi gerçek anlamının dışında başka bir mana taşıyan sözleri, mecaz sanatını yazar, sayfada ortalama 0.3 kez kullanmış. ‘Gökyüzü ne vakit tepemize tepemize tükürmeye başlasa’ (s.10) ‘Tatlı yüzünün belli etmediği baldıran zehri…’ (s.154) ‘Haydi şakı bülbülüm! ’ (s.262)
Yazar tarafından okura yöneltilen sorular, ona yaşamında yol gösteriyorsa o mutlu olur. Şimdi okuyacaklarınızı felsefe soruları sanmayın, ‘yeterince Ermeni misiniz’ diye sorulmuş. Bu test soruları bu kitabın içinde ne geziyor diye bana sormayın. Ben ırkçılığa karşıyım… On beş sorudan birkaçını gelin birlikte okuyalım. ‘3. Evinizde, garajınızda ya da büronuzda Ağrı Dağı’nın en az bir adet resmi asılı mı? 8. Kemerli burnunuzu ameliyat ettirdiniz mi? 13 – 15 puan: Hiç kuşku yok, mağrur bir Ermenisin. (s.127) Sayfada ortalama 1.7 kez soru yöneltilmiş.
Şafak’ın yazının içinde süs gibi duran ve ona işlevsellik sağlayan alıntı, montajı da zaman zaman kullandığını görüyoruz. “Ama şöyle de bir laf vardır. Derler ki, ‘İki Ermeni bir araya geldi mi hemen aralarında bölünür, üç kilise kurar’ diye” (s.67)
Ermeni halklarının nabzına göre şerbet veren Şafak, iç çatışmaları dile getiren içmonologa sayfada ortalama 0.2 kez yer vermiş. “ ‘İyi iyi… bağırmaya devam et! ’ diye kendi kendine mırıldandı’ (s.21) Yazar, bir de içmonolog denemesi yapmış. ‘sabahleyin kuru temizlikçiden dantelli elbisesini almayı unuttuğunu hatırladı. Yarın sabah almayı unutma.’ (s.327)
Yazar, romanına yedi söz, altı İngilizce, birer de Türkçe ve Ermenice şarkı, üç masal, iki şiir, bir de marş alıntısı yapmış. Şafak’ın zaman zaman eğreti cümleler kurduğunu görüyoruz. ‘yatakta miskin miskin yatıyor, ancak İstanbul’un üretebileceği sesleri dinlerken, zihninde…’ (s.133) ‘günlük rutinin hayhuyu bittikten sonra’ (s.124) Diğer yazarlar gibi Şafak da, işaret imlerini anlamlarının dışında kullanıyor.
Elif Şafak, ‘Baba ve Piç’ romanının yaprakları arasına Anadolu gerçeği ve ahlak kurallarını hiçe sayarak yazmış. Yazar istemediği sürece kurgudaki bir kelebek bile kanatlarını oynatamaz. Elif Şafak, ‘Roman kahramanının suç işlemesinden bahsedilemez’ tezi ileri sürülerek suçsuz bulundu. Ancak, halkın ‘ayaklı vicdanı’ onu mahkum etmiştir... Bizler tarihçi değil, yazarız. * * * Baba ve Piç / Elif Şafak / Metis Yayınları / 376 s. * * * Semavi din kitaplarının kurgusu, tüm eleştirilerde olduğu gibi insanları doğruya, güzele yönlendirmek için mi kurulmuş? Bu kitaplarda da eleştirel bir devinim mi var?

Ali Akdemir
Kayıt Tarihi : 17.3.2007 12:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ergin Bingöl
    Ergin Bingöl

    Güçsüzlüğün ve yalnızlığın dayanılmaz ağırlığı altında ezildikçe etrafa fışkıran, çiğ ve kendinin ne olduğundan emin olmayan düşüncelerin tezahüründen başka bir şey olmayan Elif Şafak komedisini detaylı incelemiş olmanız ve eleştiri dozunu aşmamanız gerçekten çok güzeldi. En içten iyi dileklerimle teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Ali Akdemir