Her kayanın altında -onun sıcaklığıyla zemherilere dayanan, serinliğiyle kızgın güneşe direnen...Sürüklenmeden azgın sellerde, fırtınalarda yitikliğe savrulmadan- ona tutunmuş, onunla yaşama sımsıkı ve güvenle sarılmış nice canlı vardır; kayanın yerinden oynatılıp savrulmasıyla darma duman olan nice canlı...
İşte, benim babam da benim güçlü kayam, direncim, yaşama tutunduğum gücümdü; fani dünya aldı gitti elimden... Giden bedeniydi, kalan bendeki ben' i...
Ruh' un şad olsun babam, mekanın cennet.. Seni hep rahmet, saygı, sevgi ve onurla anacağım...-
Bir bebeğin
Minik elleriyle dokunuşunu kıskandım,
Sana dokunamadım baba!
Bir çocuğun
Pervasızca sarılışını kıskandım,
Sana sarılamadım baba!
Sevgisini haykıran çocukları kıskandım,
'Seni seviyorum ' diyemedim...
Gölge olan kanatları kıskandım,
Ben güneşte yandım...
Şeker yiyen çocukları kıskandım,
Hiç şeker yiyemedim ki baba!
Babaya kenetlenen elleri kıskandım,
Ellerim acıdı...
Uyurken masal dinleyen çocukları kıskandım,
Benim masalım olmadı hiç!
" İlk aşk
İlk heyecan babayla yaşanırmış" dediler,
Yüreğim dağlandı baba!
Çocukluğunu doyasıya yaşayanları kıskandım,
Çocukluğumu yaşayamadım;
Ben çocukken büyüktüm baba!
Çocukluğumdan beri
Büyürken, "altın bileziğim" dediğin
Dürüstlüğün, erdemin rehberim oldu
Yönümü ararken hayat yolun da
Şaşmadan, şaşırmadan...
Sana layık olmanın onurunu yaşadım
Taşmadan, taşırmadan...
Can acıtan yokluğunda yürüyorum
Sensiz..
Ne olurdu
Sevginin bir dokunuş olduğunun ayırtında
Haykırsaydık, yaşasaydık en masum sevgileri
Baba- kızın sarmalanışın da!
Töre dedin,
Gelenek, görenek dedin,
Şu dedin, bu dedin
Esirgedin,
Gizledin en güzel duyguları...
Biliyorum sevdiğini,
Tıpkı seni sevdiğim gibi...
Geceleri üstümü örtüp
Saçlarımı okşadığını biliyorum...
Sevgiyle yüzümü seyrederken
Tanrı'ya yakardığını...
Yanaklarıma kondurduğun buselerin
Sevgi gülleri çıkardığını biliyorum!
Ne olurdu
Bu kadar çabuk büyümeseydim;
Şımarsaydım,
Dokunarak sana doysaydım baba!
Sevgine, şefkatine hasret bırakmasaydın,
Minik ellerimi ellerinde
Tutsak etseydin baba!
Keşke..
Geç kaldım, geç kaldık...
Geç bulup tez yitirdiğim,
Doyamadığım babam!
Bir kerecik 'babacığım' diyemediğim,
Kollarımı boynuna saramadığım babam;
Övüncümsün,
Gururumsun,
Kara toprağın bağrın da
Rahat uyu sen!
Hâlâ yanağımı okşamakta
Sevgiyle kondurduğun busen,
Baba' m...
Bugün ’Babalar Günü! ’ Buruk ve Sancılı...
Bazen insanın iki ayağının bir pabuca sokulmak istendiği, ancak; bunu başaramadığı anları olabiliyor ya... İşte böyle anlarımdan biri bugün!
Biliyorum, dün kara bir gündü; bağrımıza onlarca hançerin saplandığı, onlarca evladın -kendi şerefli doğrularında yürüdüğü - başka şerefsizlerin (, bu sözcük adına özür dilerim!) yanlışına kurban edildiği…
Dün, babalar vardı; yüreklerinde kola kolay sönmeyecek yangınların çıkardığı savurgan deli fırtınalarla kasıp kavrulan...
Ve nice fidan vardı; henüz köküne su yürürken ülkem pınarlarından; filize duramadan koparılan ve kül eden bir yangının alevleriyle sonsuza savrulan...
Umutları vardı oysa… Çınar olma istenciyle, yarınlara dal budak salmayı düşleyen... O düşlere yangın düşerken; körpe fidanlar - elbette bağrımızda bir çınara dönüşerek- büyüyecek, nice meyveler verecek tarihin şerefli sayfaları arasında, verecek ama…
İşte, ama’ sı var dünün yine de... O ama’ ların muamması içinde düğümlenen babalar, hıçkırıklarıyla düğüm düğüm ağıt yakan analar kadar seslice haykıramıyorlardı. Acıtan çığlıklarını zehirli bir sıvı gibi içlerine akıtırken; çelik gibi sağlam, kaya kadar dik ve korunaklı idi evlatlarının arkasında, çıkarsızca.
Ah! Babaların içine düştükleri yangınları kim nasıl söndürecek, hangi korunaklı kayaya dayayacaklardı sırtlarını? Söndürebilecekler miydi, göz pınarlarının tazyikiyle yürek yangınlarını?
Bugün babalar günü...
Benim babam, vadesiyle Hakk'ın rahmetine kavuştu; nice kavuşanlar gibi. Onları bir kez daha rahmetle, şükranla, saygı ve dolu dolu sevgiyle anıyorum!
Bugün; derinliği, anlamı sözcüklere sığmayan babaların günü! Elbette bugünle sınırlı değil, her gün onlarla dolu, onların günü aslında!
Kimi “ babalıyken babasızdır” kimi “ babasızken babalı...” Yetimliğin adı konulamaz oldu… Bir göbek kordonu yetmiyor kurbanım, yetmiyor öksüz yüreklerin açlığını doyurmaya!
Hayatın akışı içinde, her şeye karşın ayakta, dik durabilmeyi, öfkelerimize gem vurabilmeyi…
Umarsızlık tarihinin sayfalarına hapsolmadan; vakti geldiğinde, kendimizle / hayatla yüzleşebilmeyi öğrenmeliyiz.
Bu kırık, bu yarım duygu ve düşün halesi içinde;
Babalık mertebesini kimliğiyle, sorumluluğuyla, onur ve haysiyetiyle hak edebilen babaların önünde içtenlikle, saygı ve sevgiyle eğiliyor; ışıklı, sağlıklı erinç dolu nice günler, nice yaşamlar diliyor;
Babalar Gününüz kutlu olsun diyorum; dostlarım, canlarım...
Refika Doğan – Antalya
Refika DoğanKayıt Tarihi : 25.6.2006 23:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Merhum babama...Ve bütün Babalara...
Mürsel Adıgüzel
TÜM YORUMLAR (8)