İstinye ‘li Haydar Bey bir şirkette müdürdü,
Görevini yıllarca paşa paşa sürdürdü.
O candan hizmet etti, korudu şirket onu,
Böylece sürüp gitti hayat-memat oyunu.
Evlenmişti Haydar Bey, üç çocuk sahibiydi,
Maddiyat bakımından hali-vakti iyiydi.
Çocuklar okuyordu ilk, orta ve lisede,
Aile çok mutluydu eller çekemese de.
Karısı Aynur Hanım tek kızıydı bir evin,
Haddi-hesabı yoktu bu kızı isteyenin.
Nicesini teperek gelmişti Haydar Bey ‘e,
Evet-mevet demişti onunla evlenmeye.
Bu iki iyi insan iyi bir ev kurdular,
Yıllar yılı birlikte çok mutlu oturdular.
Adam iyi bir adam, kadın güzel, namuslu,
Biri İstinyeli ‘ydi, diğeri Avanos ‘lu.
Yoksulluktan başlayıp varlığa ulaştılar,
Çalışıp didindikçe her şeye ulaştılar.
Bir elleri yağdaydı, bir elleri de balda,
Yerleştiler bir eve güzelim İstanbul ‘da.
Kira-mira değildi, ev kendi evleriydi,
Adam insan evladı, kadın da meleğiydi.
Kimin bir derdi varsa koşardı ikisi de,
Onlardan yarar gördü ölüsü, dirisi de.
Sevene, isteyene açıktı kapıları,
Onları abad etti ellerin duaları.
İşte bu yüzdendir ki; işleri yolundaydı,
Keşke bütün insanlar onlar gibi olaydı.
- 2 –
Mevsim bir kış mevsimi, aylardan aralıktı,
Henüz kar falan yoktu, hava az-çok ılıktı.
Akşama doğru çıktı yağmurlu bir fırtına,
Kapkara kesilmişti açık, bulutsuz hava.
Rüzgar savuruyordu sararmış yaprakları,
Yağmur kamçılıyordu yakını, uzakları.
Asfalt kapkara olup yapışmıştı ruhlara,
Damlalar karışmıştı ıslanmış ışıklara.
Yağmurlu bir rüzgarda ağaçlar soyunmuştu,
Rüzgar öte-beriyi her yana savurmuştu.
Şemsiyeler altıda silik, koşan insanlar,
Sele dönüp durmakta minik minik damlalar.
Caddeler ve sokaklar kasvet, çamur deryası,
Gelmek bile bilmiyor yağmurların arkası.
Tekerlekler altından, suları fışkırtıyor,
Otolar her geleni, gideni ıslatıyor.
Araçlar katar katar, farları ıslak ıslaki
Yayalar yol veriyor sağa-sola kaçarak.
Haydar Bey çıktığında işte durum böyleydi,
Şirketi Sirkeci ‘de, evi Yeşilköy ‘deydi.
Evine ulaşmaktı adamın tek emeli,
Tek gün geç kalmamıştı evlendi evleneli.
Karıştı otosuyla arabalar seline,
Gidip kavuşmak için huzur dolu evine.
Binalar ve ağaçlar akıyordu yanından,
Kalarak arkasında kopuyordu hep ondan.
Farlarının ışığı yutuyordu yolları,
Soğuktan, yorgunluktan sızlıyordu kolları.
Başında ağrı vardı, içi kazınıyordu,
Bedeninde adeta ateşler yanıyordu.
Ayakları uyuşmuş, elleri uyuşmuştu,
Evi-barkı bir yana, her şeyi unutmuştu.
- 3 –
Farlarının önünde bir kadın görüp durdu,
Doğrusu; yolda duran kadın onu durdurdu.
Açmıştı kollarını bir makas biçiminde,
Ölümü göze almış, duruyordu önünde.
Kaçmamıştı önünden hızla gelen otonun,
Adam camı indirip yüzüne baktı onun.
Yaşlıca bir kadındı, altmışbeş yaşlarında,
Yoksulluk dillenmişti bu zavallı kadında.
Başında eski eşarp, sırtında hırka vardı,
Üstündeki giysiler beter ıslanmışlardı.
Yorgunluk, çaresizlik belliydi her halinden,
Yoksulluk akıyordu ayağından, elinden.
Otomobil durunca koşturmuştu yanına,
Eğilmişti aracın indirilmiş camına.
Haydar Bey ‘ e dedi ki; ‘Biz yardıma muhtacız,
Araba bekiyorduk, nereden bulacağız.
Bu yağmurda rüzgarda tek bir taksi geçmiyor,
Geçen de müşteriye aldırmadan geçiyor.
Yalnız kendi derdinde bütün özel otolar,
Sanki gazlamasalar bitmeyecek hiç yollar.
Kızım kaldı ortada, hamiledir kendisi,
Rüzgarlara karışıp gidiyor iniltisi.
Başladı sancıları; ha doğdu, ha doğacak,
Korkarım; bu yağmurda asfaltta doğuracak.
Yoksul bir aileyiz, yok paramız-pulumuz,
Kırılıp yen içinde kalmış el ve kolumuz.
Bizi bir hastaneye götürseniz ne olur?
Gayriye lütfedenler Tanrı ‘dan lütuf bulur.’
Çekiverdi Haydar Bey aracını kenara,
Merakla bir göz attı ıslak parmaklıklara.
Eğilip demirlere abanmıştı bir kadın,
Eşi-benzeri yoktu kopardığı feryadın.
Kadın genç bir kadındı, doğurmak üzereydi,
Çektiği sancılardan adeta ölmekteydi.
Vicdanlı bir insandı, çok üzüldü Haydar Bey,
Vicdan cana geldimi kolay olur en zor şey.
İndi ve açıverdi ön arka kapıları,
Hem öne, hem arkaya oturttu kadınları.
Ana öne binmişti, genç kadın arkadaydı,
Sancısı sürdüğünden hep feryet feryadaydı.
Otomobil başladı asfalt yolu yutmaya,
Yaşlı kadın koyuldu öyküyü anlatmaya.
Öyküye bakılırsa; kadın görmüş-geçirmiş,
Binbir fedakarlıkla kızını evlendirmiş.
Bebek daha doğmadan damat terk etmiş kızı,
Yani kıza saydırmış göklerdeki yıldızı.
Elde yok, avuçta yok, ana yaşlı, kız gebe,
Karın davula dönmüş yoksulluklar içinde.
Elde hiç para yok ki; bir taksiye veresin,
Kızınla paşa paşa hastaneye gidesin.
Sancılar başlayınca hemen düşmüşler yola,
El kaldırıp durmuşlar görünen otolara.
Kız bir yandan uluyor, sağnaklı yel bir yandan,
Tek bir far belirmiyor saatlerce yollardan.
Kızı gebe görünce durmamış tek araba,
Kimse yardım etmemiş, güya; insanlık bu da.
Kadın dualar etti: ‘Ey Tanrı ‘nın has kulu,
O seni hoş tutacak; hoşnut ettin bir kulu.
Tutumun savuşturdu başından bin belayı,
Rabb sana nasip etsin o Cennet-i Ala ‘yı.
Tezelden götür bizi en yakın hastaneye,
Basayım torunumu doğar doğmaz sineye.’
Gebe dualar etti haykırışlar içinde,
Duanın her sözcüğü en etkili biçimde.
Haydar Bey huzur duydu giriştiği bu işten,
Zira; çok dua aldı güngörmüş-geçirmişten.
Evi-barkı, hanımı, çocukları unuttu,
Görevi yana atıp hayır yolunu tuttu.
Çünkü; yalan dünyanın obir dünyası vardı,
İnsanlar orasını buradan hazırlardı.
Bastı Haydar Bey gaza, otoya taktı kanat,
Oto uçtu yollarda sanki havalanarak.
Az gitti, uz gittiler ama çok yol aldılar,
Hastaneye ulaşıp Acil ‘e dayandılar.
Hemşireler koşuştu, gebe bindi sedyeye,
Taşıdılar öylece kadını içeriye.
Biri dedi: ‘Geliniz, hemen kayıt yapalım,
Gereken bilgileri fişlere aktaralım.’
Haydar Bey kem-küm etti, adam çekti kolundan,
Sürükledi adamı bir büyükçe kapıdan.
Soruldu akla gelen tüm ahret soruları,
Haydar Bey şaşkın şaşkın yanıtladı bunları.
Dediler li; ‘Şimdi git, yardım et kadınlara,
Dikkat et, bir yanlışlık yapılmasın onlara.
Burası hastanedir, olur bazı vak ‘alar,
Başa bir kez geldimi insanı çok hırpalar.’
Haydar Bey para verdi, yaşlı yoksul kadına,
El-mel açmasın diye garip yerde yabana.
Dedi: ‘Bacım kızının aman tut ellerinden,
Ona asla söz etme o kötü günlerinden.
Her erkek bir değildir, ‘İt’ miş onun kocası,
Gebe bırakıp kızı, gazlamış kahrolası.
Sizin asıl ömrünüz işte bugün başlıyor,
Geçmişi düşünenler, yaşarken yavaşlıyor.
Gün bugündür, yıl bu yıl, çekiver kuyruğunu,
Sana tokat atana, sen de at yumruğunu.
Lütfen al bu parayı, belki gerekir sana,
Para bir anahtardır darda kalan insana.
Kartımı da vereyim; gerekirse ararsın,
Bir sorunun olursa; gelip bana sorarsın.
Ben yardımı severim; insanlık ölmemiştir,
Bir iyilik görüp de kim kalkıp bilmemiştir?
Artık bana izin ver; ulaşayım evime,
Başım bir dertte sanıp tümü düşer peşime.
Zira; ben hayatımda eve hiç geç kalmadım,
Ne ki yola çıktımsa; asla oyalanmadım.
Kalınız sağlıcakla, gözünüz aydın olsun,
İnşallah pek az sonra ‘Büyükanne’ olursun.’
Çocuklarıyla eşi kapıda bekliyordu,
Karısı meraklanmış ağlıyor, inliyordu.
Otosu görününce rahat nefes alındı,
Haydar Bey kucaklandı, sarıldı, sarmalandı.
Sıcaktı salon-malon, hazırlanmıştı yemek,
Olay oldu masanın çevresinde birleşmek.
Haydar Bey anlatmadı onca olan biteni,
Belirtmekle yetindi işin geç bittiğini.
Herkes inandı gitti, kimse üstelemedi,
Adam yaptığı hayrı kimseye söylemedi.
Ama yardım yapmıştı o gün camiye hanım,
Bunu ne sizler sorun, ne ben kalkıp yazayım.
Zira; değeri kalmaz, yardım ele söylense,
Fakat yapılan yardım anlatılır nedense.
Haydar Bey insan adam, hayrını gizli tutar,
Bir yardım yapacaksa; herkesten gizli yapar.
Yardımının hayrını hemen hemen görmüştür,
Uzun bir ömür sürmüş, tek bela görmemiştir.
- 4 –
Sabah telefon çaldı Haydar Bey çalışırken,
Ahizeye uzandı çaydan yudum alırken.
Ses aynen şöyle dedi: ‘Beyim bir oğlun oldu,
Yengemiz hastanede ondokuzda doğurdu.
Kayınvalden inatçı; parayı ödemiyor,
Hastane masrafları altımilyar ediyor.
Gel ve parayı öde, faturanı al ve git,
Gelip de ödemezsen; biz gaziyiz, sen şehit.’
Haydar Bey şaştı kaldı: ‘Ne oğulu, kardeşim?
Hastaneye gelmedi, evdedir benim eşim.
Sabah kahvaltı ettik ayrıldım kendisinden,
Hastanenin masrafı niçin istensin benden? ’
Dikenli ses dedi ki; ‘Haydar Bey değil misin?
İnsanoğlu değil de, cin misin, peri misin?
Soyadın şu, yaşın şu, doğum yerin falan yer,
Filanca işi yapar çalıştığın şirketler.
Baba sen değil isen; nasıl bildim bunları?
Biz burada çok gördük senin gibi hıyarı.
Geleceksen hemen gel, faturayı verelim,
Yoksa hemen bildir de icrayı gönderelim.’
Haydar Bey şaştı kaldı: Şaka mıydı, gerçek mi?
Adamlar yanlışlığı bulup düzeltecek mi?
Şaka olsa; ne bilir el, ad ve soyadını?
Ne bilir şirketini? Ne bilir sıfatını?
Belli ki; hamileyi kendi kendi eşi sandılar,
Kadını kayınvalde zannedip aldandılar.
Hastaneye giderek her şeyi demeliydi,
Kadınlar zorda ise; yardım da etmeliydi.
Baksana; verilmemiş hastanenin parası,
Belki de ağır geldi doğumun faturası.
Haydar Bey savıverdi işlerini başından,
İsterse etsinlerdi ekmeğinden, aşından.
Ok gibi giriverdi arabadan içeri,
Araba homurdandı ve atıldı ileri.
Ha babam da, ho babam, yollar su gibi aktı,
Araba Haydar Bey ‘i hastaneye bıraktı.
Merdiven kaç basamak? Bilen gelsin beriye,
Haydar Bey dalıverdi servisten içeriye.
Başhekimi bulmuştu koşunun sonucunda,
Adam heykel gibiydi kadının başucunda.
Koptu kızıl kıyamet söze gerek kalmadan,
Binbir feryat yükseldi yataktaki kadından.
Kadın haykırıyordu: ‘Gebe bırakan budur…
Gördüğünüz bu adam dağların haydududur….
Bir yamaçta kıstırıp zorla geçti ırzıma,
Tanrı ‘sını sevenler bir kez tükürsün şuna…
Elin cinsi sapığı, ne istedin ki; benden?
Cenabı Hak çıkarır elbet hakkımı senden.
Ben zavallı bir kızım, ekmeğim yok yiyecek,
Bulamamıştın sanki başka kız, becerecek.
Koparmaya mı geldin körpe oğlumu benden?
Öde önce masrafı asla zırt-vırt etmeden.’
Yaşlı kadın saldırdı Haydar Bey ‘e yumrukla,
Dedi: ‘Deyyus… Pezevenk… Gel bu boku ayıkla…
Önceleri diyordun; ‘Kızın başımın tacı,
Kızla evleneceğim, o kalbimin ilacı.’
Sonra terk edip kaçtın, gizlendin köşelere,
Bahşettin tüm sevgini kadehe, şişelere.
Aç mıyız biz, tok muyuz? Ne sordun, ne de bildin,
Bize iki yüzünün gerçeğini gösterdin.
Ya kızımı alırsın, temizlersin pisliği,
Ya da göze alırsın yıllarca hapisliği.
Oğlan senin çocuğun; Tanrı biliyor bunu,
Yapabilsem; karnına doldururum kurşunu.’
Başhekim cana geldi: ‘Ayıptır yahu beyim,
Sizin gibi adama kalkıp ben ne söyleyim?
Geldiniz apar-topar dün akşam hastaneye,
Refakat etmediniz bu zavallı anneye.
Kadın çok kan kaybetti çocuğu doğururken,
Kaynananız mahvoldu her yana koştururken.
Kaçıp gidiverdiniz doğumu beklemeden,
Kayınvalde rahatsız, inanın; ta geceden.
Üstelik faturalar ödenmemiş, duruyor,
Kadında hiç para yok, yüreğim kavruluyor.
Bastırın paraları, alın gidin bunları,
İnsanlıktan iğrendim görünce, olanları.’
Haydar Bey çok yan yatı, yağlı çamura battı,
Sözleri yalanlayıp doğrusunu anlattı.
‘Sen anlat külahıma, belki inandırırsın,
Başhekim Bey aptaldır, olur ki; kandırırsın.
Kadın karın değilse; sana ne gebelerden,
Koşturursun Acil ‘e dereden, tepelerden.
O rüzgarda, yağmurda böyle nane yenir mi?
Evle bark bırakılıp Acil ‘e gelinir mi?
Kayınvalden değilse; kimdir elin kadını?
Bırak inadı adam. Öpüver evladını.
Eğer sen koymadınsa; kim koydu kızı gebe?
Vallahi bu yaptığın Çin usulü işkence.’
Başhekim savcı oldu, hemşireler de tanık,
İki kadın; davacı, Haydar Bey; hain sanık.
Kağıtlar, ifadeler, imza üstüne imza,
Yedin işte tarafı yardımsever Kör Hazma.
Senet verip ödedi adam bütün parayı,
Polisler alıp gitti Acil ‘den fukarayı.
- 5 -
Haydar Bey yudumladı nezarette kahveyi,
Anlattı polislere olanca mes ‘eleyi.
Kimileri inandı, kimisi inanmadı,
İki kadın davacı. Polis bırakamadı.
Dediler: ‘Yetkimiz yok. Giremeyiz saflara,
Senin pipin dolaşmış, inan ki; çarşaflara.
Yargıca anlatırsın çocuk senden değilse,
Yargıçların dışında karar veremez kimse.
Ama beyim, sendense; kabul et o bebeyi,
Babasız bırakmasın Tanrı ‘m hiçbir kimseyi.
Ayıp değil mi, yarın ‘Piç-miç’ derler oğlana,
Gel sen şunu kabul et sığınıp Yaratan ‘a.
Az-biraz günah kıza; kızı davul etmişsin,
Üstüne güle güle terk etmişsin, gitmişsin.
Kaynanan iyi kadın, yüreği dolu sızı,
Elbette arka çıkar, ne de olmasa; kızı.’
Haydar Bey ‘Evet’ dedi. ‘Hitler ‘i ben öldürdüm,
Kennedy ‘yi ben vurup bir bahçeye gömdürdüm.
Koç ‘a suikast yaptım, Sabancı ‘yı şişledim,
O yüzden çok pişmanım, kötü işler işledim.
Hele şimdi bırakın, az bir uyku çekeyim,
Uykudan uyanınca bir kız daha dikeyim.
Bana mı kalmıştı ki; yardım ettim ellere,
Bırak doğursun inek, yel içinde sellere.
Sizden bir dileğim var; bir telefon edeyim,
Demem gerekenleri eşime söyleyeyim.’
Sağladılar fırsatı, adam telefon etti,
Yola çıkacağını hanımına iletti.
Dedi ki; ‘Gidiyorum ta Güney Afrika ‘ya,
Bilmiyorum ne zaman döneceğim yuvaya.
Elimizde işler var, tüm dışsatım işleri,
Tamamlamam zorunlu bu alış-verişleri.
Siz beni beklemeyin, rahatınıza bakın,
Kalkıp şirketten falan sormayın beni, sakın.
Paranız bittiğinde bankadan çekersiniz,
İstifa ettiğimi şirkete söylersiniz.
Yeni bir iş bulmuştum, attım buna kapağı,
Daha şimdiden oldum zengin şirket ortağı.
İnşallah döneceğim Afrika ‘dan altınla,
Başarı kazanırsam; para-mara kamyonla.
Her ay falan komsere şu miktar para verin,
O bana gönderecek, siz komsere gönderin.’
Haydar Bey rica etti karakolda komsere,
Lütfen yollasın diye parayı kodeslere.
Dedi: ‘Yap bu işimi, parasız kalmayayım,
Elin kodeslerinde ele yalvarmayayım.
Çünkü; ben biliyorum, yargıç beni hapseder,
Haklının bulunması bizde beş-on yıl sürer.
Kalmam asla altında yapacağın bu hayrın,
Görürsün mertliğini bir gün elbet Haydar ‘ın.’
Komiser çok acıdı, teklifi kabul etti,
Sonra da nezarette sabaha dek bekletti.
Çıkarıldı zavallı sonunda mahkemeye,
Anında tutuklama verildi Haydar Bey ‘e.
- 6 –
Bu babalık davası sürüp gitti birkaç ay,
Kodese alışana ‘Ay’ dediğin; şinanay.
Bebekten kan alındı, Haydar Bey de kan verdi,
Yargıç kanları alıp Adli Tıb ‘ba gönderdi.
Haydar Bey güvenmişti yargıca Allah gibi,
Takar diye beratı omza maşallah gibi.
Yargıcın eli mahkum; tıb ne derse o olur,
‘Kanlar tutmuyor.’ Derse; Haydar Bey de kurtulur.
Adli Tıb yanıtını gönderdi birkaç ayda,
Haydar Bey ‘e dediler: ‘Niye gezdin sen çayda? ’
Yani demişlerdi ki; ‘Bu kanlar ayni kandır,
Bunlardan biri oğlu, obiri babanındır.’
Gördün mü sen, Haydar Bey, tıbbın yanıldığını,
İlişkisi olmayan kanların tuttuğunu?
Şimdi kumda oyna ki; kıçına çöp batmasın,
Balonuna sahip ol; eloğlu patlatmasın.
Haydar Bey ‘Nuh’ deyince davası da uzadı,
Yargıç bu kez de onu Adli Tıb ‘ba yolladı.
Haydar Bey maslahatı verdi doktor eline,
Mikroskopla bakıldı alınan spermine.
Raporda denildi ki; ‘Adam baba olamaz,
Zira; biçare kısır, bunun çocuğu olmaz.’
Raporun ulaştığı celsede berat etti,
Tahliye edilince Haydar Bey eve gitti.
- 7 –
Haydar Bey ‘in hanımı ‘Hoş geldin Bey.’ diyordu,
Kapkara Afrika ‘dan armağan bekliyordu.
Oysa elleri boştu yaklaşan kocasının,
Adam sarılmadı hiç boynuna goncasının.
Afrika ‘dan dönüp de olur mu sarılmamak?
Ayrılmakla bir midir eşinden ayrılmamak?
Özlemez mi hiç insan, bunca ay karısını?
Kadın özlemsiz buldu, özlenen kocasını.
Kollarını açtı ya, kollar kaldı havada,
Kocası bileğini yakaladı kapıda.
Götürdü içeriye çekip sürükleyerek,
‘Karıcığım’ yerine ‘Ulan kahpe’ diyerek.
Belinden tutar tutmaz bir duvara fırlattı,
Sağ ve sol yanağına iki tokat patlattı.
Dedi: ‘Ulan orospu, kimden lan bu çocuklar? ..
Kime ‘Baba’ diyecek bu bizim yavrucuklar? ..
Doktorlar rapor verdi kısırlığıma benim,
Yani çocuk yapmaya elverişsiz bedenim.
Kazandım bu sayede koskoca bir davayı,
O yüzden yolup durdum kabuk tutmuş yarayı,
Çocuk yapamıyorsam; bu çocuklar kimin, lan? ..
Kimlerle boynuz taktın bana sen, karayılan? ..
Söyle! .. Seni şişlerim! .. Doğrar doğrar atarım! ..
Bana boynuz takanı kağıt gibi yırtarım! ..
Öküz bile sadece iki boynuz taşıyor,
Benim kafamda ise; üç boynuz dolaşıyor! ..
Kimdendir bu boynuzlar? .. Şimdi ver hesabını! ..
Öpmez miyim ben senin ananı, avradını? ..
Bandır bandır ye beni etmişsin eloğluna,
Acep ben bunu senin koyar mıyım yanına? ..’
Kadın sopa altında çok ağladı, inledi,
Sille-tokat yüzünden güçlükle dile geldi.
Dedi: ‘Beyim, çocuğun ilki önceydi, senden,
Onu peydahlamıştım seninle evlenmeden.
İkinci, muslukçudan tesadüfen türedi,
Adam sen evde yokken musluk takmaya geldi.
İnan; bir ‘Seflik’ olmuş, yerleri karıştırmış,
Kalkıp ihanetini bana da bulaştırmış.
Üçüncü, fırıncıdan. Kaçtı. Fırın kapattı,
Ahlaksız kalkıp bizi ekmeksiz de bıraktı.
Beyim sana saygım var: Ben nasıl söyleyeydim?
Nasıl kalkıp da sana ‘Sen kısırsın’ diyeydim?
Benim asli görevim eşimi mutlu etmek,
Çektiğim çileleri ona belli etmemek.
Yıllarca çile çektim, sana belli etmedim,
Kendi mutsuzluğumu kendime söylemedim.
Güzel davranışımın tek ödülü bu mudur?
Erkekler bu kadar mı nankörlükle doludur? ’
(ARAP isimli Şiirsel Gülmeceler 'inden > 48-64/100)
İsmet BarlıoğluKayıt Tarihi : 10.11.2004 21:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
oyküsel bir şiir, yaratmış. Ruhu şad olsun.
saygılar.
Mehmet Ali DEMİRCAN
TÜM YORUMLAR (1)