TUĞRA; tek bir dörtlük, özün özü. Mühür,sonuç.. Ciltler dolusu sözü dört mısrada söyleyebilmenin adı.
GÜLCE adını verdiğimiz EDEBİYAT AKIMI' mızın öncülerinden olan OSMAN ÖCAL kardeşimin, hem GÜLCE mize ve hem de Türk Şiirine kazandırdığı TUĞRA isimli bu NAZIM TÜRÜ'nü ele alalım, olur mu?
ÖNCELİKLE; Tuğra, TEK DÖRTLÜKTEN MEYDANA GELMEKTE ve 'şair dilerse bunun BEŞLİK tarzını da yazabilir' diyerek, tarzın önünü de açmaktadır.
GÜLCE yola çıkarken; aruz da, hece de, serbest de bizim. Hiçbir vezine ve edebiyat tarihimizde iz bırakmış akıma veya şairine karşı değiliz; bizim olan değerlerden hareket ederek, şiir tarihimizden hız ve ilham alarak yeniden yeni olmaya çalışacağız demişti. Bugüne kadar yazageldiğimiz usül, metod ve tarzı da terketmeyeceğiz, ama, şiirimize yeni nefes alanları sunmaktan da geri kalmayacağız demişti. Bu yeni nefes alanlarından birisi de TUĞRA'dır. TUĞRA, divan edebiyatımızın RÜBAİ türünün yeni bir versiyonudur.
Sadece KOŞMA'nın (aaab-cccb-dddb-eeeb) kafiye dizilişi ile şiir yazan, Hece şiirimizin öteki tarz, renk, desen ve türlerine 'merhaba' bile dememiş bazı dostlarmızla, bir nesri makasla kesip kesip alt alta dizip şiir yazdım diyen dostlarımız, bize, kafiye ORTADA mı olur? Veya kafiye mısra sonunda olur, siz ÇAPRAZINA, mısra başlarına da kafiye koyuyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, şiirse DÖRTLÜK’lerden oluşur, siz ÜÇLÜK-ÜÇMISRALIK nazım türleri vb yeni şekil ve tarzlar denemeye çalışıyorsunuz, şiirimizi bozuyorsunuz demekte, söylemlerini daha da ileri götürerek suçlamalara varan isnadlarda bulunmaktalar.
Oysa, yüzlerce ÜÇ MISRALIK Türkülerimizi; çapraz kafiyelerle örülmüş ağıtları, KAFİYESİ ORTADA olan musammat koşmalarımızı unutamazdık. Edebiyatımızın mazisinde nice ölümsüz eser var, okunmayı bekleyen, incelenmeyi bekleyen. Ve bugünün şiir anlayışıyla yeni boyutlar kazandırılmayı bekleyen…
GÜLCE, başta Ekrem YALBUZ ve Osman ÖCAL gibi daha bir çok usta şairin kalemlerinden güller açarak, nakış nakış şiirimizin yeni nefes alanlarını işlemeye başlamıştır.
GÜLCE, yenidir ama, kökleri şiirimizin muhteşem mazisindedir. GÜLCE’nin önerileri; bugün Hakk’a yürümüş olan üstad şairlerin bıraktığı noktadan şiirimizi alıp, daha ileri noktalara götürmeye devam etmektedir.
GÜLCE’ nin önerdiği ve ÜÇGEN adını verdiği nazım türü en çok tepkiyi alan türdür.
Sadece bir örnek vermek istiyorum: Enis Behiç Koryürek’ten bir örnek:
“GEMİCİLER
Biz dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz
Ufuklardan ufuklara haber sorar gezeriz
Güneşlerde uyuklayan yamaçları,
Kalbi durgun tarlaları bıraktık.
Gölge veren ağaçları
Sevmiyoruz biz artık.
Sevgilimiz,
Ey deniz!
İşte biz:
Nihayetsiz
Mavilikler yolcusu!
Ruhumuzun kardeşidir
Güneşlerde parlayan bu yeşil su.
Bayrağımız yeşil sular ateşidir.
Biz bayrağın fedaisi sayısız Türk genciyiz.
Biz hilale şan arayan korku bilmez gemiciyiz.
Ey vatandan müjdelerle bize kadar gelen rüzgar
O sarışın sahillerde kara gözlü, genç kızlar,
Yaz gecesi mehtap ile konuşurken
Doğru söyle, sordular mı bizleri?
Nasıl cevap verdi gökten
Gemimizin rehberi,
O vefakar
Yıldızlar…
Poyraz var;
Yelken dolar.
Gemi sanki kanatlı!
Enginlerde pembe güneş
Gülümserken bu yolculuk ne tatlı!
Çal sazını kalenderce yiğit kardeş!
Nağmelerin yorulmayan dalgalardan bahtiyar,
Gönderelim bu ahengi o sevgili yurda kadar”
Enis Behiç KORYÜREK
Şimdi bu şiirin şekline, hece sayısına ve kafiye yapısına dikkat etmek gerekir. İşte apaçık ortada bizim ÜÇGEN adını vererek sahip çıktığımız ve şairlerimizin gündemine sunduğumuz nazım türü değil midir? Enis Behiç Koryürek üstadımızın bıraktığı o noktadan bu tarza sahip çıkıp, bunun kuralını yayınlayıp, adını koyup ileri noktalara götürmek, günümüz şairlerinin gündemine sunmak hata mıdır?
“Garip Üçlüsü” ve “Yedi Meşaleciler” den bu yana, yeni edebi bir akım arayışları hep devam edegelmiş, şairlerimiz şiirlerinde kendilerince uygun gördükleri tarz, şekil ve üsluplarda yeni şiirler kaleme almışlardır. Öyle ki, serbest şiir yazanlar dahi divan edebiyatından etkilenerek beyitlerle kurulan, kaside, Gazel, Mesnevi, Rübai, Murabba ve Muhammes türünde şiirler kaleme almışlardır.
ATİLLA İlhan’ın (müjgana aşk şarkıları) ’nda
(Okşamak kumrallığını içinden uysal lambaların,
beyhude ıslıklarını yakınlaşan sonbaharın
akşam tenhalığında birlikte duygulanmaların
saklı mutluluğuyla dalgından çok daha fazla dalgın
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi) dizelerinin bulunduğu “muhammes” i yazmakla hata mı etmiştir? ,
(dünyayı tumturaklı bir yalan sayanlar
yalanın dehşetini yaşlandıkça anlar
nazım’ın piraye’yi sevdiği zamanlar
ölse ölümünden ne suçlar çıkarılırdı) dizelerinin bulunduğu murabba’yı yazmakla şiire ihanet mi etmiştir?
Ziya Osman Saba’nın (Eller, hepsi de beşer tane parmaktan/Eller, türlü türlü…yaşamaktan) (Boynu bükük eller, dizlerin üstünde/İster bir yabancının, ister kardeşimin de) beyitleriyle başlayan Mesnevi’si şiirin bozulması mıdır? Dile ihanet midir? ;
Turgut Uyar’ın “Çokluk Senindir” başlıklı Gazel’i ve
(hatırlarım bir akşam bir yokuşa durmuştum
İri atlarımız macardı dantellerimiz alman
Ne göksuda bülbül dinlemek ne abdülhak Şinasi bey
Ipılık bir sevgi geçerdi arasıra içimden o zaman) diye başlayan “salihat-ı nisvandan saffet hanımefendiye atfettiği” Kasidesi’ ne ne buyurulur?
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Aynı şekilde hece ustası olan başta üstad Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere Arif Nihat Asya hocamız dahil bir çok usta da divan şiirinden etkilenmişlerdir.
Kısaca demem o ki; divan edebiyatı, halk edebiyatı, aşık edebiyatı, tekke edebiyatı, aruz, hece, serbest; adına ne derseniz deyin, bizim şiir dünyamızın şairleri hem maziden ve hem de hal’den etkilenmişler ve kendilerine özgü tarz, şekil ve üslup da da şiirler kaleme almışlardır.
GÜLCE’mize gönül veren şairlerimiz de aynı yol ve aynı yöntemi izlemekteler. Hemçok okumakta, araştırmakta, düşünmekte ve konuları derinlemesine müzakare ettikten sonra önerilerini yapmaktadırlar.
Vezin, kalıp ve şekil amaç olamaz. Sadece bir araçtır. GÜLCE’ miz bugüne kadar 17 araç ortaya koymuş ve buyurun şiirin yükselişini bu gövdelerle yapabilirsiniz demiştir. Ve birbirinden güzel eserler şiirimize renk kazandırmış ve kazandırmaya da devam etmektedir.
Bize KAFİYE ORTADA mı olur? Diyenlere;
Bilindiği gibi MUSAMMAT GAZEL, ortadan ikiye, iki eşit bölüme ayrılabilen ancak GAZEL olduğu içinde BEYİT'lerle dokunan, mısra ortasında(iç kafiye) si bulunan bir nazım türüdür. Musammat gazel gibi musammat kasideler de vardır. Fuzuli'nin pek meşhur olan ve aruzla yazılmış olan;
'Beni candan usandırdı -cefadan yar usanmaz mı?
Felekler yandı ahımdan -muradım şem'i yanmaz mı? beyiti ile başlayıp;
Kamu bimarına canan -devayı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman-beni bimar sanmaz mı? ' şeklinde devam eden musammat gazeli güzel bir örnektir.
Ve de;
Halk Şiirimizde MUSAMMAT KOŞMA' da bulunmaktadır ki, onda da iç kafiye dizaynı vardır. Divan şiirinde musammatlar eşit iki parçaya ayrılabilmekteyseler de halk şiirimizde bu kurala uyulmaz.
Örnek verelim;
'
............................................
*
Lebler kırmızı la'l kaşları hilal
Gözler ahu misal bulunmaz mi csal
Bilmem bu ne hayal bilmem bu ne hal
Bu ne parlak cemal ülker misin sen?
Mirati hem-vare yanıktır yare
Yüreğimde yare oldu bin pare
Gönül başka yare düşmez ne çare
Bir başka nigare benzer misin sen? '
Mir'ati
Ve her beyti İÇ UYAKlarla 4 eşit dize parçasından oluşan MUSAMMAT SEMAİ'ler de bulunmaktadır.
Örnek olarak TOKATLI NURİ'nin;
'Hakikat cayıdır cana bizim meyhanemiz şimdi
Sirişk-i aşikan-asa dolar peymanemiz şimdi
Hayal-i şem'i hubana düşen ta haşre dek yana
Ruh-ı dildar-ı canana döner pervanemiz şimdi' şeklinde devam eden MUSAMMAT SEMAİ si...
Gene aruzun müfte'ilün müfte'ilün müfte'ilün müfte'ilün kalıbıyla yazılan SATRANÇ'ında kafiye yapısı da dikkate değer;
Örnek;
'Yüzüne zer hızma ile cebhe zehep düzme ile
Başta oya yazma ile yakışır elvan güzele'
Şeklindedir.
Peki bunları ve bunlardan başka sayısız örneği görmeyen dostlarımız, KAFİYEYİ MISRA SONUNDAN ORTAYA NASIL ALIRSINIZ diye bizi niye suçlarlar ki? Biz ilhamımızı edebiyat tarihimizden almaktayız. Aldığımız bu ilhamla edebiyatımızı, özellikle şiirimizi çok ciddiye almakta, çok büyük önem vermekteyiz. Şiire hizmet, GÜLCE MENSUPLARININ EN BÜYÜK SEVDASIDIR.
Şimdi, TUĞRA NAZIM TÜRÜ ile, günümüz şairlerinin unuttuğu aruzun rübaiye özgü ahreb ve ahrem kalıplarını, Gülce aruz adını verdiğimiz, kökleri İbrahim Alaattin Gövsa’nın SEVMEK fiilinden gelen TÜRKÇE ARUZ ile nakışlayarak(yani kolayca aruz şiiri yazarak) ,kafiyeyi hem mısra sonunda hem ortada kullanarak yeni bir nefes alanı, yeni bir söylem aracı gündeme getirmekteyiz.
TUĞRA, mühür, son cümle, imza, tasdik…
TUĞRA, özün özü..
TUĞRA, hoş geldin Safalar getirdin bizlere…
Osman ÖCAL’ımızı yürekten kutluyorum…
Mustafa CEYLAN
Mustafa CeylanKayıt Tarihi : 7.2.2010 22:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)