Aziz ve Nur Şiiri - Mehmet Akif Camkurt

Mehmet Akif Camkurt
20

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Aziz ve Nur

Aziz tereddütleri atarak yüreğinden
Emanet bıraktığı defterinin yanına
Gitti oturdu ama o davudi sesinden
Nurunun ihtarını işitti kulağında

Nur:
Bu ne cür’et azizim, burası sizin değil
Zira bir kardeşimi intizar ediyorum
Fazla uğraştırmadan şu sıradan kalksanız
Apaçık bir dille sizi ihtar ediyorum

Emaneti gösterir aziz umursamadan

Aziz:
Zaman ve hadiseler dönerken etrafımda
Evet burası dolu, benim tasarrufumda

Nur da kabullenmiştir Aziz’in gelişini
Gözleri başlatırken sonsuz bekleyişini
Aziz çoktan düşmüştür hicranın dehlizine
Çıkması mümkün değil imkanın denizine

Aziz o gece başlar şiirleri yazmaya
Mısralarıyla aşkın damarına sızmaya
Her gün kâğıda düşer nice acemi satır
Satırlar düşer düşer yüreğini ıslatır
İlk şiir yağmur olur yangınları başlatan
Aziz bir nağme yollar âleme ah anlatan

Nur:
Azizim bu nağme ne henüz anlayamadım
Sonuçsuz bir yolculuk değil benim niyetim
Sizle konuştum diye divane de olmadım
Bu nöbetler geçici sizedir nasihatim

Aziz:
Nurum siz karanfili açmadan kahrettiniz
Oysa size kırmızı bir dünya sunuyorum
Şu koskoca dünyayı mahzuna dar ettiniz
Siz de hiç insaf yok mu? Buyurun soruyorum

Nur:
Dağların ortasında yaşamayı dilemem
Sizi ne zirvelerde ne yerde görüyorum
Renginiz neden gri ben griye gelemem
Zira ben şeffaflığın rengini arıyorum

Aziz:
Nurum bu melankoli hayra alamet değil
Rengim gri olsa da yüreğim renkten uzak
Bakınız gözlerime bakışım zulmet değil
Varlığınız ruhumu azat etmeyen tuzak

Nur:
Sizi kim davet etti ömrümün sağ yanına
Gözünüz pak olsa da duruşunuz bulanık
Sitem olsun kaderin size düşen anına
Sözleriniz çok eski tanıdık mı tanıdık

Aziz:
Nurum ben çılgınlığı benimsemiş biriyim
Çünkü çılgınlık aşkın en sadık yaveridir
Siz firarın ben ise inadın esiriyim
Benim siyah duruşum aslen kahverengidir

Nur:
Bu süslü kelimeler tesir etmez gönlüme
Bana samimiyetim güneşini gösterin
Şiirleri yığarak dağ kursanız önüme
Riyakar olmayınız, samimi güller verin

Aziz:
Gözyaşlarım gönlümün tercümanıdır nurum
Size gözyaşlarımdan gülizar kuruyorum
Ağlıyorum şehriyar ben kedere vurgunum
Yıllardır bu kapının ardında duruyorum

Nur:
Azizim hicranınız dağidar eder beni
Durmak istemiyorum bu yaralı limanda
Dağ bile durduramaz ayrılık isteyeni
Anlamsız her hareket, durmak ta boş koşmak ta

Aziz:
Belirsizlik bulutu kuşattı gökyüzümü
Size ulaşsam ölüm, geriye dönsem hasret
Seyretseniz bir defa ıslanırken yüzümü
Düşer yanaklarımdan hüzün ve samimiyet

Nur:
Zihnimde şekillenmiş bir aziz var azizim
İmgeler denizinden size düşen “arada”
Kurtulamadım, neden bu kadar talihsizim
Size her dem kapalı bütün kapılar burada

Aziz:
Umudu yakan Nurum açınız kapıları
Ömrümün bakiyesi kimsesizlik dağıdır
Bembeyaz bir ışıktan Aziz’e kalan sarı
İşte bu renk ömür yolumun son durağıdır

Nur:
Rüyama çiçeklerin anlamları girse de
Ab-ı hayat sunsa da elleriniz beyhude
Gözüm gözlerinizi yanıyorken görse de
Kalbim ferah mı ferah, ruhum yine asude

Aziz:
Nurum siz buz çölünde kalmışsınız nicedir
Gözyaşı sıcaklığı nedir? Bilemezsiniz
Güneş size değse de yüzünüz hep gecedir
O kalpler yaşadıkça Nurum gülemezsiniz

Nur:
Size ne yaptım ki ben? Bu acı sitem kime
Gri gülüşünüzü ruhumda taşıyorum
Bakmayınız azizim kayıtsız güldüğüme
Ben dahi azurdeyim, acıyla yaşıyorum

Aziz:
Sitem haddime değil, ben: yüzü ıslananım
Yüreğimin ritmini adımınız belirler
Gelirseniz titreyen, giderseniz yananım
Kısırdöngü gibidir, her zaman sürer gider

Nur:
Takatimi aşıyor feryad-ü figan etmek
Ne de size halimi anlatabiliyorum
Çiçeklere yakışmaz sevgiye isyan etmek
Size O’ndan ebedi selamet diliyorum

Azize hicran olur ömrün her saniyesi
Attığı her adımda nuru hayal etmekte
Pişmanlık ve eziyet doldurur gecesini
Yücelerden merhamet gülden aşk beklemekte
Yavaş yavaş çekilir umut damarlarından
Kimsesizlik tufanı kuşatır etrafını
Sitemli kelimeler dökülür dudağından
Aziz nura anlatır aşkın intiharını

Aziz:
Gökyüzünü siyahlık kaplayan birisinin
Bir an olsun tebessüm ettiği görülmüş mü?
Lalezarda zakkumu toplayan birisinin
Sol yanının umutla çarptığı görülmüş mü?
Bir dağın zirvesinden düşsem kurtulur muyum?
Ya bir kurşun ya bir ip ya da neşter olmalı
Ötelere gidersem şefkati bulur muyum?
İntihar edenlerin sonu keder olmalı
Ne ip geçer boynuma ilk ya da son fark etmez
Ne de ben bir bıçağı saplayabiliyorum
Acılı olsa bile hayat burada bitmez
İntihar ihanettir Rahman’dan biliyorum
Nurum iki yıldız var beni dünyada tutan
İki yıldız ruhumu eritmekte yıllardır
Kutsiyete iman var çılgınlığımı yutan
Hayat bazen ferahtır ama genelde kahır

Nur:
Şadırvandan akan su size şifa Azizim
Yeşilin Sultanı’na gönül vermelisiniz
Ben esrarlı biriyim karda kaybolur izim
Belalı muammayım, siz de görmelisiniz

Aziz:
Nurum siz pelerine bürünen perisiniz
Ben sevgi körlerinin gördüğü, aşiyanım
Kararsızlık burcunda hüznün gözlerisiniz
Ben sırtında acıyı göllere taşıyanım

Öyle bir yalnızlığa duçar oldum ki Nurum
Münzeviler kendini enis-i âlem sanar
Kaktüsün susadığı gam çölüne mecburum
Orda her şey tutuşur, tüm sırlar bir bir yanar

Karşısında eğilip o ezeli kudretin
Yeşilin sultanından hep iltifat bekledim
Semaya açılırken iki karamsar elin
Söylediği sözlere isminizi ekledim
“Ey yücelerden yüce ben süruru isterim
Yüreğime koyduğun mah-i nuru isterim”

Kalbim sizinle dolu gitsem de kurtulamam
Sizi kalbime koyan kudreti sorgulamam
Söyleyin ne yapayım ey yed-i beyza olan
Yoksanız ey sevgili selameti bulamam

Nur:
Ufuklara erişen olmuş mu bugüne dek
Sizin bulunduğunuz yerde yaşamıyorum
Umarım ruhunuza O’nu üfler her melek
“O’ndan beni istemek”, sizi anlamıyorum

Aziz:
İşte beni anlatan bir misal sunuyorum:
Kırıldıkça büyüyen bir çiçek hayal edin
Beni kırsanız bile yine bağlanıyorum
Hadi sevgiyi bana imkânsız, muhal edin

Nur:
Beni hep çıkmazlarda bırakırsınız neden
Dertli matem tablosu çiziliyor durmadan
Karanfil umudunu neden kesmez ki gülden
Bir cefakâr olduğum yazılıyor durmadan

Aziz:
Dimağımı karanlık perdeler örttü bir bir
Nefretin alevinde yaprağım kül olsa da
Yıllar önce azizden düştü kırılgan şehir
Bana uzattığınız bembeyaz gül olsa da
Her gün yine acıyla kan akacak bu nehir
Bütün renkler karanlık, manasız, zül olsa da
Her sabaha sevdayı taşır bu kara sihir
Saçınızdan göğsüme düşen kâkül olsa da
Kılcallarıma dolar gözlerinizden zehir
Yaşamak melankoli ölmek makul olsa da
Bu tulumba çarptıkça sizi hissedecektir

Nur:
Gitmeliyim azizim artık size elveda
Yağmur durdu ve zaman son noktaya ulaştı
Size uzun, banaysa kısa sürmeli veda
Bende tüm düşünceler birbirine dolaştı

Aziz çaresizliği duyar iliklerinde
Karşılıksız nağmeler gönderir usanmadan
Her gece ıslaklığa dalan kirpiklerinde
Umut ve umutsuzluk, med-cezir olur her an
Uçurum kıyısına gelir bütün varlığı
Anlar: hüzün ve acı dağıtmaz karanlığı
Baktığı her çehrede nurun gözleri gezer
Ve sanki her çehreden ruhuna ışık sızar
Aziz o gece bozar kalbindeki tılsımı
Bir yâd-ı cemil gibi taşımakta Kasım’ı

Aziz:
Yıllar önce tohumu atılan bir gülsünüz
Bense yaprağınıza hasret kalan bir diken
Siz doğdunuz, içime güneş doğmadı henüz
Neden bu cefakârlık söyleyin ey dilşiken

Nur:

Aziz:
Boşluğa anlatsaydım dile gelirdi alem
Neden böyle kasvetle içli dışlı oldunuz
Uğrunuzda kırıldı elimde bin bir kalem
Her şiirin sonunda ruhuma siz doldunuz

Nur:

Aziz:
Yeryüzü haram oldu yaralı karanfile
Ki refik-i alanın kapısına dayandı
Ve ufukta kayboldu yükselen son kafile
Karanfile semanın kapıları kapandı

Nur:

Aziz:
Siyaha yelken açan birisini görürken
Söyleyin, kayıtsız mı olmanız gerekiyor
Size gül uzatana dikeni gösterirken
Bu kadar vefasız mı olmanız gerekiyor

Nur:

Aziz:
Arıyorum durmadan nurum gözlerinizi
Neden beni görünce birden kaçıyorsunuz
Sakın durdurmayınız kuşların yüreğini
Çünkü siz cankuşuna matuf yaşıyorsunuz

Nur:

Aziz:
Giderken ülkenizden yenilmiş sultan gibi
Sizse nefret tahtında büyürken handan gibi
Tüm varlığınız gülsün ve işte gidiyorum
Hayat hep size gülsün ah işte gidiyorum
İçimde biraz sızı ve dert hissediyorum
Size çığlıklarımı son kez gönderiyorum
Aklımdan silinmeli kavuşmanın rüyası
Size dair yazdığım her satır yüz karası
Tekrar varmamak için bin dua ediyorum
Geri dön deseniz de beyhude gidiyorum
O kadar yaralı ki gönül kuşum uçamaz
Ben artık muammayım ruhunuz da açamaz
Yazmanın anlamı yok anlamsızdır her yorum
Adımlarım çaresiz yine de gidiyorum
Kaçmanıza gerek yok artık durmadan benden
Beklentim kalmadı ki ne sizden ne kaderden
Yaralı âşıkları yaşatan umut bitti
Visalin perileri art arda ölüp gitti
Direnen kalemimin hiç takati kalmadı
Gözü yaşlı şaire tebessüm hiç olmadı
Sizi suçlamıyorum, suç benim günah benim
Istırab sizin değil tasa benim, ah benim
Bu perişan yerlerde artık duramıyorum
Ölüm ki lütuf olur neden varamıyorum
Sizden başka kimseye asla 'NURUM' demedim
Karşınızda bir defa “ben mağrurum” demedim
Yolunuza son defa çıkarak, susuyorum
Şair sustu anlayın elveda gidiyorum

Nur:
“Uzaktan bir kekliğe meftun olan avcının
Kurşunu tükenince yıkılan düşlerini
Kimsesiz bir çocuğun gri gülüşlerini
Ruhumda düğüm düğüm taşıyarak sessizce
Söylemek istiyorum ama heyhat ki her söz
Yollarımda uzayan kapkaranlık bir gece”

Aziz bir yanılgıya düşüverdi ansızın
Visal parıltısını gördüğünü zannetti
Nura son bir umutla nedameti iletti
Gözlerinde kayboldu kahve renkli bir kızın

Aziz:
Sanmayın ki avcılar uzakta kaldı nurum
Zira ben sevginizi bağrımda taşıyorum
Yıkılan düşlerimi diriltiniz yeniden
Yansam da yıkılsam da size ulaşıyorum
Bitirdim artık derken aslında başlıyorum
Heyecan fırtınası coşuverdi aniden
Kırılmış bir kapıya kalbimi asıyorum
Kimsesiz gülüşümü kopararak griden
Sapsarı tepeleri hasretle aşıyorum
Ruhunuza bir düğüm bırakarak sevgiden
Yolunuzda uzayan geceye koşuyorum

Nur:
Size sadece veda etmek için yolladım
Bu şiirsel besteyi, atiye ışık olsun
Diyerek birer birer kan çiçeği topladım
Madem gidiyorsunuz yolunuz açık olsun

Unutmayın azizim tadında bırakarak
Mükedder şarkılara bir son vermelisiniz
Aydınlık bakışlarla siyahı anlayarak
Aslında şarkıların mutlu olmadığını
Ve nurun yüreğinde takat kalmadığını
Kaçmak isteseniz de artık görmelisiniz

Aziz:
Tadında bırakarak nurum acılarımı
Son veda durağına geldiğim zaman kurşun
Kabzasından çıkınca biten sancılarımı
Başlatan ve bitiren umut denen o kuşun
Kanadındaki son tüy düşerken ısrarımı
En derin noktasına gömerek bir bakışın
Gizleyerek âlemden esrarlı efkârımı
Çehresinde yenildim beyaz giyinen kışın

Aziz o gece son kez serdi seccadesini
Ulaştırmak istedi gökyüzüne sesini
Dili hep suskun kaldı varlığıyla konuştu
O gece yüreğinde hatıralar tutuştu
Kıyam rüku ve derken ulaştı son secdeye
Aziz buhurdan gibi başladı inlemeye

Aziz:
Günahkâr ellerimi açarak sana doğru
Kaygılı bir duruşla hep iltifat bekledim
Zihnimi işgal etti nice mecazi soru
Kusurumu beyazın gölgesine sakladım

Kâinatı kuşatan en müstesna sevgiye
İhanet ettiğimi söyler her gün vicdanım
Ve bela zincirinde düşerken yanılgıya
Hep siyahın izinde akmaya mahkûm kanım

İhanet etsem bile gönlümün sarayına
Aziz’in yüreğinden çıkıp gitme ne olur
Terk etme benliğimi yokluğun esrarına
Beni kimsesizliğe mahkûm etme ne olur

Kapanıp acı ile hayalen ayağına
Sana acizliğimle geliyorum Allah’ım
Biçareyim ki düştüm güzelliğin ağına
Her gün isyan tahtında gülüyorum Allah’ım

Tertemiz bir dünyada kirlenirken hayalim
Kalbime senden başka birisi doldu birden
Sana uzatılmaya layık olmayan elim
Kapına dokunmadan kırılıp kaldı birden

İki büklüm olarak yüzümü sürdüm yere
Başımı kaldırmaya korkuyorum Ey Rahman
Cemaline ulaşan o ebedi sefere
Ulaşılacak yolu arıyorum Ey Rahman

Kendimden kaçıp yine sana sığınıyorum
Kırmızı bir hatanın cezasını çekerek
Yandıkça susuyorum, sustukça yanıyorum
Ömrüm böyle geçmeli, merhamet bekleyerek

Günahkar biçareyim haykırıyorum bunu
Ya bu canı benden al ya da canımdan onu

Durmadan ağlayarak intizar ettim bunu
Ya bu canı benden al ya da canımdan onu

Korkarım ki müebbet hıçkırık olur sonu
Ya bu canı benden al ya da canımdan onu

Geç de olsa anladım senin Hakk olduğunu
Ya bu canı benden al ya da canımdan onu

Rabbim gözbebeğimde şekilleniyor eyvah
İsminle başlamayan her fiilin sonu ah
Rabbim işte ağardı ufuklarımda sabah
İnnema eşku bessi ve hüzni ilallah(Ben hüznümü, kederimi ancak Allah'a şikayet ederim)

Rahman emir gönderdi “alın onun canını
Kulum çok çile çekti bitirin hicranını
Azizi salihlerin mekanına götürün
Sonra muhabbetimin denizine daldırın

Melekler birer birer indiler yeryüzüne
Azrail çiçeklerle Aziz’e müjde verdi
Ötelerin talihi gülüverdi yüzüne
Her melek kanadını onun yoluna serdi

Ruhunu bedeninden sıyırıp aldı biri
Yürümeye başladı sonsuzluğun yurduna
Rahmet tecelli edip kaplamıştı gökleri
Aziz inanamadı şefkati bulduğuna

Yüreğinde vefanın şarkısı dile geldi
Ümit ve korku ile çarpan yüreği durdu
Bin bir şükür içinde yaratana yöneldi
Aziz seccadesinde son nefesini verdi

Mehmet Akif Camkurt
Kayıt Tarihi : 2.10.2008 18:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Akif Camkurt