"Beyfendi değil Âzem, Â'nın Üstünde şapka var"
Türkiye sinemasının çok üstünde bir yapıttır Arkadaş filmi. 1974 te çekilen; yönetmenliğini, yapımcılığını, senaristliğini hatta başrol oyunculuğunu bile Yılmaz Güney'in üstlendiği ve bu alanda eşine pek az rastlanır türden bir filmdir.
Kara yollarının bilmem kaçıncı bölgesinde mühendis olarak çalışan, devrimci Âzem ile, üniversite ve eski dava arkadaşı, sonradan işadamı ve zengin olan Cemil'in yıllar sonraki karşılaşmalarını psikolojik bir eksende ele alıyor. Film de ki eşsiz sahneler, Ahmed Arif şiirleri, Melike Demirağ'ın Arkadaş müziği, verilen mesajlar, şüphesizki hafızamızın baş köşesinde yer almakta yıllardır...
Yılmaz Güney'in usta oyunculuğu ile yüreğimize sofra kuran Âzem... Şapkalı Â'nın Âzem'i... Yıllar, onu ve arkadaşlarını alıp götürsede, kimini işkence tezgahlarında, kimini kapitalist masalarda kaybetse de, inancını yitirmeyen Âzem... En çokta günümüzde, özellikle sosyalist devrimci gençlerin örnek alması gereken Âzem...
80 darbesiyle tasfiyeye uğrayan sosyalist blok, yıllar içerisinde çeşitli bölünmeler yaşadı. Sol içi kavramlar değişik kılıflara uyduruldu. Sosyalizm ise bu kılıflar arasında her geçen gün ezilmeye, başka tanımlara, içki masalarına meze olmaktan öteye gidemedi... Kimi eski kuşak solcuları, bugünün en büyük ulasalcısı, milliyetçisi yahut bir şirketin patronu, statükonun sadık bekçisi konumuna geldi. Gençler içinde durum pek farklı değil. İçi boş düşünceler, sloganvari konuşmalar, sosyal medya vatanseverciliği, aykırı giyim tarzları ile sözde sosyalist özgürlükçülüğü oynamaya başladılar. Bunu özellikle son yıllarda çok daha net görüyoruz. Sosyalist(!) gençlik grupları, piercingleri ile, belinden aşağıya düşen pantolonlarıyla; erkeklerin dağınık uzun saçları, kulak boylarında ki küpeleriyle, kısacası marjinal özentileriyle daha bir özgürleşiyorlar(!) . Protest müzikler eşliğinde siyaset yapmak nedense kitap okumaktan daha cazip gelmeye başlıyor. Savunulan bir kesim bir halk kitlesi var fakat o halk kitlesinden uzak hatta upuzak bir yaşam tarzı ile onlarla ne kadar yekvücut olunabilir o da başka bir konu. Sosyalizmin özgürleştirmeyi gaye ettiği yaşam tarzı şüphesiz ki bu değil...
Filme geri dönelim. Âzem'in devrim duruşuna ve çıkarılması gereken derslere. Bir kere Âzem, geleneklerini görmezden gelmeyen bir devrimci. Onun aykırılığı kılığı ve kıyafetinde değil, işçiyi sömüren patrona, köylüye zulmeden toprak ağalarına. Âzem sırf moda diye, sırf etraftakilere özenip uzun saç bırakan genç dostuna bile soruyor: "Niye uzatıyorsun saçlarını? " Çünkü sınıf mücadelesi saç uzatıp, piercing takmakla, düşük bel pantololarla, siyah ojelerle olacak bir şey değil. Özgürlük, gerçek ezilen halk kitlesinden kopmakta değil, onlar gibi sade yaşamak, onlar gibi mütevazi olmak, onlar gibi alınteri dökmek ve onlar gibi olabilmektir. İçki kadehlerinde zil zurna sarhoş bir şekilde sosyalizmi tartışmak hiç değildir. Bir işçi gibi çekingen ama hakkının peşinde olmaktır. Bir köylü gibi denize girmekten utanmaktır birazda...
Elbette sosyalizm bize insan haklarının gereği olan tüm özgürlük haklarını vaad ediyor. Elbette devrimci, kendi kişisel özgürlüğünü bir başkasının özgürlük hakkını ihlal etmeden sonsuza dek yaşamalı. Giyiminde, kuşamında, eylemlerinde özgür olmalı, özgürleşmeli. Fakat, kapitalizmin bize yutturmaya çalıştığı yabancılaşma biçimleriyle değil... Hele hele halktan öteleşen marjinal kisve ile hiç değil...
Âzem, bizim için sahici bir örnektir. Gerçek bir devrimci duruştur. O'nu sahiplenelim ve değerlerimize sahip çıkalım. Filmdeki repliğini kendimize çevirirsek: "Hepimizin özünde işçi ve köylü sınıfı vardır. Çünkü biz ezilmiş bir sınıftan geliyoruz..." Öyleyse o ezilmiş sınıfı(mızı) n hakkını fazlasıyla verelim...
Ulvi KoçuKayıt Tarihi : 13.12.2013 20:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
26 Mayıs 2013

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!