ADIYAMAN
İl ve çevresi 7.yüzyılda(758 yılında) Arapların eline geçince.yenibaştan imarı yapılan şehire.Emevi komutanlarından MANSUR bin ca’vana bin el-Haris,el Amire nın isminden dolayı hısn-ı mahsur adı verilmiştir.Cumhuriyet’in ilanından sonra 1923 yılında eski ismi Hısn ı mansur olan bu adı hangi sebeple ve suretle almış olduğuna dair bazı tarihi malumat varsa da Hısn-ı mansur’dan daha evvel ki isimleri bilinmemektendir.Bazı tarih meraklıları ilimizin eski isminin Adıyaman olmayıp eski bir miletolan ETİ) kaviminin iskan ettikleri mahal olmasından kinaye olarak etim an olduğunu bazılarına mümbit ve mahsuldar bir ovaya malik olması sebebiyle Arapların(vaduleman) tesmiye ettiklerini ve bir kısımları da memleketimizi(adımın) denilen bir hükümdar tarafındanyapılmışolmasına kanı olarak namına izafeten (Adıyaman) denildiginiida etmekteler.
Tarihi Adıyaman bilinen en eski yerleşim yerlerinden birisidir.M.Ö.40 bin yılarına kadar uzandığı bilinmektendir.M.Ö.7 bin yılına kadarpaleolitik.7bin 5.bin yılar arasında kalkolitik dönemlerinin hüküm sürdügüil.tarihi boyunca devletler arası el değiştirilmiş M.Ö.3 bin120 yılar arası tunç çağı ve Hititler ve daha sonra Asurlar.Ö. 900-700 ferikler m.ö.750-600perslerm.ö. 600-334-Mekedonlarm.ö.334-69 kommagene krallığı m.ö.69-m.s.72.roma imparatorluğu.72-395. doğu roma Bizans imparatorluğu-395-670 Emeviler.670.758.Abasiler.758.926Hamdaniler.926.958.Bizaslar.958-1114 Türk Akınları 114-1181. Eyyubiler 114-1204 Anadolu Selçukları.1204-1218.Moğollar.1230.1250.Memluklar.1298.1393.Beylikler dönemi 1393.1516.Osmanlı imparatorluğu.1516.danitibarenTürkiye cümüriyetinin kuruluşuna kadaregemenligine girmiş ve bir sançaklabeyler beyliğine bağlanmıştır.Adıyaman 1841 de ilçe olmuş 1849 yılında sancak olarak Diyarbakır a bağlanmış kaymakamca yönetilmiştir.Adıyaman sancak iken Besni Siverek Kahta ilçeleri Adıyaman’a bağlanmış.1954.14 haziran22.haziran 1954 tarihi Remi gazeteden yayımlanarak yürülüge girmiş 1 aralık1954 il omüştür.ilk vali olarak İbrahim tevfik KUTLAR göreve başlamış.
ADIYAMAN’IN eski ağzıyla cümleler
Gözlerımı hapatdım Adıyamanı yaşom.
Yağmır yağoor.dam damloor.
Sako’mı aroom arom bulamom.
Dört çörten kıyma çekor.
Tokaç seslerıne karışor loğdır seslerı.
Sıho dayım kar kürelerken sırpor.
Sümbüller sallanor süviklerden.
Elımız ayağımız buyor sovıhdan.
Kavırmalıh bızağıyı kesoh.
Kavırmayı arıstağa asoh sepet sepet.
Aıyamanı düşınom da.
Mısafırlığa gidoh,
Kurı üzım kesme bastıh akıt yiyoh.
Cevız kıroh.
Kurı nohıdı kıllafos yapoh mangalda.
Bibimın oğlı gece bizde kalor.
Sakızdan çıhan fotırafları yutmacına oynoh.
Ayahlarımız sayoh,
Şehir,yiyecek,artis oyını oynoh.
Anam şillik getıror,yiyoh.
Canımız karlambaç da isdor.
Yorıloh,lombayı söndırip yatoh.
Birbirimızı deppikloh,örtıde
Hadı uyıyın gecoldı’’ diyor anam
Böyganam bize HEKET sölor,
Dambassan’’ı,kıllı kızı ağnador
Uyımış gibı yapoh korkımızdan.
Adıyamanı düşınom da.
Tulıh tulıh ayran satılor mahlelerde.
Ayrançı bazarında ayran aloh,
Kıj-vij dövış seslerıgelor, şendikten.
Kuşkana sesine karışor şitılerın seslerı.
Böyıkbabam yarpızlı küfte isdor.
Pendırlı helva da olsın diyor.
Pendırlı ekmegi öysedim diyor paşam.
Herkeş şüşe şüşe gül şurıbı yapor güneşde.
Has bahcasına gidoh komşılarlardan barabar.
Yağlı yarpahları şekere basip basip yiyoh,
Arhadaşlar ille kök isdorlar.
Adıyamanı düşınom da.
Kapı kapı kollı gelın gezdıroh.
Kollı gelın ne isder,
Bi kaşşıcık su isder,
Ver Allahım veeer.diye bağıroh.
Bişı vermeyip su serpolar üsdımıze.
Topladıhlarımızı küfde yapıp yiyoh.
Konşımızın kızı gelın olor.
Ceyız gezdıroh ce delerde,
Düyıne gidip oynoh,
Pıtte def çalor Delikanlı çümbşü
Sinamacılar atarabadanafiş gerdırip
Dikkat dikkat saat sekiz otız da,
Meram sinamasın da,
İlavelı iki filım birden..diye bağırolar.
Kıtkıt mı sinek mı sınoh,
Aboş babadan deleme aloh.
Soğan kabığı saroh kıtkıtların tommızına.
Yazıda kıcik birligim birlik çelik çırpımba oynoh.
Cember sürip deleme çevıroh.
Lüle parkına gidip cambaza bahoh.
Delal kalede seslonor,
Alanından bulanından
Bi Eşek keybolmış ha DİYE bağıror.
Ben bulom götırıp müjdemı alom.
Babamın yanına köşgerlige gidoh ağabeymden
Tağarın suyını deyiştıroh.
Sehreye gidom kep edoh,
Yorıloh navrız toplahmahdan.
Nakıbın havızından çimip serınloh
Adıyamanı düşınom da
Yüregimız fenikor tommız sıcağında.
Önemli Nehirleri: Kür, Aras, Alazani, Samur, Terter, Kanık, Genceçay ve Beylegan
Yeraltı kaynakları: Petrol, doğal gaz, kurşun, çinko, bakır, demir cevheri, barıt, kobalt, arsenik, mermer, kireç taşı, siyanit, maden tuzu ve kayatuzu.
İdari Yapı
Azerbaycan Cumhuriyeti 'Rayon' adı verilen idari bölgelere ayrılmıştır ve 59 rayon (bölge) , 11 şehir ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nden oluşmaktadır. Baku ve Genс е kendilerine bağlı Rayonları bulunması sebebiyle Büyükşehir olarak tanımlanmaktadir. Rayonların yürutme yetkileri munhasıran Cumhurbaşkanı tarafından atanа n 'İcra Hakimleri' (İcra В а şçısı) tarafından kullanılmaktadır. 12 Aralık 1999 tarihinde, ilk yerel seçimler у а р ılmış ve İcra Hakimiyeti sistemi ile birlikte belediye sisteminin de uygulamasına geçilmiştir.
Karabağ'ın işgalden kurtulmasıdır
Natig Kamilov'un şarkıları.
Azatlık Meydanı başta olmak üzere Bakü'nün çeşitli kesimlerinde resmi geçit törenleri düzenlend
Azerbaycan Milli Hükümeti Tiflis'ten Gence'ye geçerek faaliyetlerini artırırken, Bakü'deki yönetim de Gence'deki milli hükümeti sona erdirmek için harekete geçti. Türkiye'den gelen Kafkas İslam Ordusu ve Azerbaycanlı gönüllülerden oluşan birliklerin, Göyçay bölgesi başta olmak üzere çeşitli bölgelerde Rus-Ermeni güçleriyle girdikleri savaş ve çatışmaları kazanması sonucu Bakü'deki Bolşevik yönetimi sona erdi, ancak bu kez de İngilizlerin kontrolündeki Kaspi (Hazar) yönetimi kuruldu. Daha sonra Türk Ordusu ve gönüllü birliklerin Bakü'ye girmesiyle Kaspi yönetimi de sona erdi ve Milli Hükümet Gence'den Bakü'ye taşındı. Ülkede 7 Aralık 1918 tarihinde ilk demokratik seçimler yapıldı ve Azerbaycan milli parlamentosu faaliyetine başladı
28 Mayıs 1918, Azerbaycan Türklerinin Rus işgalinden kurtuluş günüdür.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı, M. Emin Resulzade’nin o ünlü sözünü hatırlatmak istiyorum:
“Bir defa yükselen bayrak, bir daha inmez
1992'de yaşanan Hocalı Katliamı,
Dağlık Karabağ bölgesi hala Ermenilerin işgali altındadır
Resulzade Osmanlı devletinden yardım ister.Ve Osmanlı kan kardeşlerini korumak için kafkaslara ordu gonderir.
15 Eylül 1918 de Bakü ermeni ve rus bolşevik işgalinden kurtarılır.Kahraman Nuri Paşa ordusu yeri geldiginde şehit verdi yeri geldiginde kahramanca savaştı.Azerbaycan Halk Cumhuriyyetinin Başkenti Genceden Bakü ye taşındı.
Güney Azerbaycan Milli Kurtuluş Hareketi 20. asrın başından itibaren biriktirdiği bir çok uğursuz siyasi deneyimler ışığında 21. asırda milli sorunlarını halletmekte ve Güney Azerbaycan’ın siyasi talihini belirlemekte kararlı gibi görünmektedir. Kuşkusuz ki, bu hareketliliğin hızlanması için evrensel koşullar da etkisiz değildir. Dünyadaki milli oluşumlara koşut olarak ruhi diriliş ve milli şuurun yükselişi sağlanmaktadır. Biz bu dış etmenlerin değil, iç dinamiklerin üzerinde duracağız.
Azerbaycan toprakları Hemedan’dan Derbent’e, Kızıl Özen ırmağından Baku’ye, Gümrü’ye kadar uzanan 250.000 Km2’lik bir vatan parçasıdır.
10. asrın son çeyreğinden 20. asrın ilk çeyreğine kadar yaklaşık 950 yıl İran Türk hâkimiyetinden kalan yâda Türk hanedanı idaresinde yaşayan bir ülke olmuştur. (2) 1813 yılında Kaçar Şahı, Rusya’nın Gence’yi işgaline karşı çıkmakla yapılan Gülistan anlaşmasıyla, Derbent, Kubat, Bakü, Lenkeran, Şirvan, Şaki, Gence, Karadağ Hanlıkları ile İlisu Sultanlığı Rusya’ya bırakıldı. 1828 Yılında yapılan Türkmen çay anlaşmasıyla İran ve Rusya Türk yurdu Azerbaycan’ı ikiye böldüler. Bu tarihten itibaren Rusya toprakları içerisinde kalan kısım Kuzey Azerbaycan, İran topraklarında kalan kısım ise Güney Azerbaycan olarak anılmaya başladı. 19. asrın ilk çeyreğinde Ruslar tarafından işgal edilmiş olan Kuzey Azerbaycan da bugün 8 milyona yakın Azerbaycan Türkü, bağımsız şekilde yaşamaktadır. Güney Azerbaycan ise hala İran idaresi altında bulunmaktadır. İran’da yaşayan Türklerin önemli bir kısmını bu Güney Azerbaycan Türkleri teşkil etmektedir. Bu nüfusun yaklaşık 20 milyonu aşkın kısmı 86.000km2’lik alanda yaşamaktadır. Güney Azerbaycan’ın Türk nüfusu ile meskûn olan belli başlı yerleşim merkezleri şunlardır: Tebriz, Umumiye, Hoy, Salmaz, Menent, Tufargan, Maka, Çulfa, Şabister, Marağa, Astara, Halhal, Ahar, Melekan Mişkin Şehir(Kiyav) , Zencan, Abher, Miyana, Sarab, Sufiyan, Ardebil, Muğan, Bilesuvar, Sultaniye, Takistan, Kazvın, Hemedan, Soğukbulak. Günümüzde İran’ın nüfusu aslında tam olarak belli değildir ve bu nüfusun kaçta kaçını Türk soyluların oluşturduğu da açık olarak bilinmemektedir.Ancak bilinen şu ki İran’daki Türk nüfusunun 30 milyondan fazladır yani Türklerin nüfusu, ülke nüfusunun % 50 sini oluşturmaktadır..Buna göre İran’da yaşayan halkın yarısı Türk tür ve bunu inkar etmek mümkün değildir. İran da yaşayan Türkler içinde Azerbaycanlılardan sonra en kalabalık ve önemli topluluğu Horasan’da yaşayan Türkmenler teşkil etmektedir. İran’da Azerbaycanlılardan ve Türkmenlerden sonra üçüncü önemli Türk gurubu da Kaş kaylardır. İran’da yaşayan önemli bir Türk gurubu da Şahsevenler’dir. Bu Türk toplulukların hepsinin oğuz soyundan geldiğini söylemek mümkündür..Bunlar: Bayat, Avşar, Hamse, Kızılbaşlar, Kara papaklar, Karadağlılar, Miskin, Şatranlu, Giyimli, Kengelüler, Akkoyunlular, Karakoyunlulardır. —GÜNEY AZERBAYCAN‘NIN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ- Burada kısaca da olsa İran’da ki Türklerin özellikle Güney Azerbaycan Türklerinin bu asrın ilk yarısında giriştikleri iki istiklal hareketinden bahsetmek lüzumunu duymaktayım. Bunlardan ilki; (4) ‘‘1920 tarihinde Azadistan Devletini ilan eden Güney Azerbaycan da Şeyh Muhammet Hiyabani olmuştur. Hiyabani, Güney Azerbaycan bağımsızlık hareketinde mümtaz bir yere sahiptir. Settar Han-Bağır Han önderliğinde başlayan meşrutiyet hareketine katılan Hiyabani siperlerde çarpışarak olgunlaşmıştır. Güney Azerbaycan’da Azadistan Devletinin sükûtu için Rıza Şah tarafından görevlendirilen Muhammet Takihan Pes yan bu görevi kabul etmedi Horasan Vilayeti Askeri Komutanlığını isteyerek oraya gitti ve siyasi çalışmalara başladı. 1910 yılında orada isyan bayrağını açtı ve 1921 yılında bağımsızlığını ilan etti. 1921 yılı sonlarına doğru İngilizler ve Farslar el ele vererek aynen Hıyaban iyi olduğu gibi onu da kendi adamlarına öldürttüler’’ Muhtar Azerbaycan Devletinin kurulmasıyla sonuçlanan ikinci büyük mücadele ise 1944 ler de başladı. Bu dönemde Güney Azerbaycan bağımsızlık mücadelesini sosyalist muhteva ila ihraç ediyordu. Çünkü dönemin Süper gücü Sovyetler Birliği bu bağımsızlık mücadelesini destekliyor ve sosyalizmin söylevleri İran da ezilen Türk halkına ümit ışığı oluyordu. Bu sebepledir ki Mir Cafer Pişe veri de sosyal demokrat fikirlerinden dolayı hapsedilmişti. 1945 yılında Cafer Pişe veri liderliğinde Azerbaycan Hâkimiyeti kuruldu ve bu Sosyal Demokrat Devlet bir yıl kadar devam etti. Bu bir yıl içerisinde Muhtar Azerbaycan Devleti kurumlarını oluşturdu, eğitim sistemini, ekonomisini hür iradesine göre düzenledi. Ülke yeniden yapılandırıldı. Büyük ümitlerle kurulan Devlet siyasi pazarlıklara sebep oldu. İran ile Rusya’nın yeniden anlaşması sonucunda İngiliz ve Rusların da desteği ile bu Devlet askeri bir operasyonla ortadan kaldırıldı. Pişe veri ve arkadaşları da öldürüldüler. Böylece Türk yurdu Güney Azerbaycan’da bir bağımsızlık hareketi daha kanlı bir şekilde bastırılmış oldu. Ancak bu mücadelenin etkileri günümüze değin devam etti. Şu anda Güney Azerbaycan Türkleri demokrasinin ülkede yerleşmesi için çaba sarf ediyorlar. Ana dillerinde (Türk dili) ilk, orta ve yüksek tahsil almak, ana dilinde hür medya kuruluşları, radyo ve televizyonlara sahip olmak vicdan, düşünce, din ve inanç özgürlüğü istiyorlar. Kendi ekonomilerini kurmak ve geliştirmek alın yazılarını tayin etmek, hür ve bağımsız yaşamak ve milli devletlerini kurma mücadelesi veriyorlar. Güney Azerbaycan Türkleri bu mücadeleyi yapmakla İran’daki bütün demokratik ve milli bağımsızlık mücadelesinin bayraktarlığını yapmıştır. Ancak bugünkü durumda sıkıntılar içinde zor bir hayat sürmektedirler. Unutulmamalıdır ki bugün İran denilen coğrafyada Türk milletinin beş bin yıla dayanan bir devlet geleneği vardır. Azerbaycan’ın en aktif teşkilatları bağımsızlık mücadelesi veren teşkilatlardır ve esas ülküleri Türk milliyetçiliğidir. Güney Azerbaycan merkezli Türk düşünce sisteminin ideolojisi ve çalışmaları sürdürülmektedir. İran’ın korunması için değil Türklerin kurtuluşunu temin etmek için mücadele edilmektedir. İran da bugün Hama ney hükümeti tarafından yürütülen politika Azerbaycanlıların Türk olmadıkları ve İranlıların soyundan geldikleri tezine dayanmaktadır. İranlılaştırma politikası her yönden devam etmektedir. Kitaplar yazılıyor ve 20 milyonluk Azerbaycan Türkünün asimile edilmesine uğraşılıyor. Güney Azerbaycan’ın kültürel ve idari bütünlüğünü bozmak için Azerbaycan eyaletindeki yer adları lütufta bulunuluyormuş gibi Fars adlarıyla değiştirilerek bölge coğrafi olarak da Farisileştirilmeye çalışılıyor. Pek çok şehir Azerbaycan eyaletinden çıkarılmak kaydıyla Tebriz ve Umumiye merkezli olarak batı ve doğu Azerbaycan diye ikiye bölünmüştür. Hamaney hükümeti baskılarla 30 milyondan fazla Türkü boğmaya çalışmaktadır. Bu gelişmelerle yaklaşık 12 yıldır Güney Azerbaycan’da ki bağımsızlık hareketleri de daha açık bir görünüm kazanmıştır. Azerbaycan Türk milliyetçileri içerde ve dışarıda kendi yollarını çizmiş yürümektedirler. Netice itibariyle Azerbaycan iki ayrı ülke ve iki ayrı millet görünümündedir. Ancak Güney Azerbaycan Türkleri tarih boyunca Türk kimliğini koruyarak İran hükümetinin asimile politikalarına karşı mücadele vermişlerdir. Bugün artık Güney Azerbaycan milli hareketi tek güç halindedir. Amaç; Güney Azerbaycan Türklerinin İranlılık kimliğinden kurtulup Azerbaycan Türk kimliğine sahip çıkmaları ve Türk milletinin kurtuluşunun temin edilmesidir.
P.B. MAHNİ ZENGANLİ
KAYNAKCA:
Azeri Ali –Azadistan Devleti ve şeyh Muhammed Hiyabani
Saray Mehmet – İran’daki Türk (Türk Dünyası Özel Sayısı 11)
Zehtabi Muhammet Taği –p- İran Türklerin eski tarihi
DİP NOTLAR
1- Saray Mehmet – İran’daki Türkler.1997.3.sayı sf 1610
2- Azeri Ali –Azadistan Devleti ve şeyh Muhammed Hiyabani sf 18
3- Saray Mehmet – İran’daki Türkler.1997.3.sayı sf 1611-1613-1644 4
- Azeri Ali –Azadistan Devleti ve şeyh Muhammed Hiyabani sf
MEHMET EMİN RESULZÂDE “kalem, kelâm ve mefkûre üstadımız” sözleri ile ifade etmişlerdir.
Azerbaycan tarihinin her bir sayfası milletinin kanıyla yazılmış ve halen de yazılmaktadır.
Bu gün İran adlı ülkenin hapishanelerinde esir olup ama esirlik etmeyen binlerce Güney Azerbaycan Türk milliyetçileri, İran’ın ETTELAAT(İstihbarat) idaresi tarafından çeşitli işkeneceler altında yaşam mücadelesi vermektedirler ve çok sayıda Türk mahpusları günlerdir ki açlık grevindedirler.
Babek kalesinin zirvesinde Güney Azerbaycan’ın milli bayrağını geçmişteki yıllar gibi dalgalandırıp ve milli mücadelelerinde ilerleyerek Azerbaycan’a layık ve uygun bir talihi seçip, elde edecekler.
35 milyon Güney Azerbaycan Türk milletin “MAKUS kaderi-FERİDE anlamını sözlüktebul” SÖZLÜK ANLAMI
Ters çevrilmiş, baş aşağı getirilmiş.
mecaz Uğursuz, kötü:
'Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz.'- Atatürk.
KARABAĞ
Rusya,özellikle Karabağ’a, dünyanın her tarafından getirttiği Ermeniler’i yerleştirdi.. 1923′ de Stalin, Karabağ’ın yukarı kısımlarına yeni bir Ermeni kafilesini daha yerleştirdi ve Azerbaycan’dan kopartarak özerk bölge hâline getirdi.
“Dağlık Karabağ” veya “Yukarı Karabağ” şeklinde kullanmaya başladılar. Çünkü Karabağ’ın bütününde Azerîler, Dağlık Karabağ’da Ermeniler çoğunluktaydı.Ermeniler 1988′ de, Dağlık Karabağ’daki nüfus yoğunluğunu gerekçe göstererek Karabağ’ın kendilerine bağlanması için harekete geçtiler. Sovyet Cumhuriyetleri Birliği (SSC‘nin 1991 sonunda dağılması ile Ermenilerin Karabağ ile ilgili hareketleri, sınır çatışmalarına dönüştü. Ermenistan-Azerbaycan sınır çatışmaları, iki ülke arasında ciddî bir savaş durumuna geldi. Ermenistan, o dönemde Azerbaycan’da yaşanan siyasî iç karışıklıklardan ve ordusu-silâhı olmamasından yararlanarak önce Karabağ’ın tamamını, sonra da Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Azerbaycan topraklarını işgâl etdi. Günümüzde, Azerbaycan topraklarının % 20’sine yakın bölümü, Ermenistan’ın işgali altındadır. Bu topraklarda yaşayan 1,5 milyona yakın insan da evinden-köyünden kopartılmış, vatan toprağının bir başka bölümüne topyekûn sürgün edilmiş gibidir.1992 yılından bu yana Karabağ konusu, bölge ile ilgili olarak yapılan milletlerarası görüşmelerin gündeminde yer alıyor. Azerbaycan, Ermenistan Parlâmentosu’nun 1988 yılında aldığı “Karabağ’ı ilhak kararı”nın geçersiz sayılmasını istiyor. Bu istek kabul edildi. Ermenistan, buna karşılık Karabağ’a bağımsızlık statüsü verilmesini talep ediyor. Tartışmaya açılan bu talep, bölgeye yerleştirilecek, her an patlamaya hazır yeni bir dinamit kütlesi görevi yapacaktır. Ermenistan, Azerî göçmenlerin Karabağ’a dönmesini kabul etmiyor, yalnızca işgali altında bulunan Karabağ dışındaki yedi şehri Azerbaycan’a geri vermeyi taahhüt ediyor. Karabağ’da zengin uranyum madeni yataklarının, işgal altındaki Ağdam ve Kelbecer şehirlerinde ise altın madeninin bulunduğu biliniyor.
26 Şubat 1992′ de Azerbaycan’ın Hocalı kentinde sivil halka karsı Ermeniler tam anlamıyla bir katliam yapmışlardır.
Karabağ, volkanik dağlarla kaplı, 18 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip, yüksek bir yayladır. Bölgedeki en yüksek zirveler; Murovdağ {3420 metre) ve Kamış(3740 metre) ‘tır. Araş Vadisi ‘ne inen Karabağ Sıradağları ‘nın orta kısmında Alakaya (2338 metre) ve Kırk-Kız(2863 metre) dağları yer alır. Sönmüş volkanların oluşturduğu Işıklı Dağ ve Kızıl Boğaz zirveleri 3 bin 500 metreye kadar çıkar. Deniz seviyesinden 2 bin metre yüksekliğe kadar ormanlık olan Karabağ’da, bu seviyeden sonra otlaklar başlar.
AZARBEYCAN ŞİİRİNE KATILMAK İÇİN…..
Azerbaycan Vectör Uluslar arası ilim ve Edebiyat Eserleri Araştırma ve İnceleme Merkezi ile GASAT Genel Merkezinin müşterek başlattığı “Azerbaycan Şiirleri Antolojisi” ne son katılım tarihi 20 Ocak 2009.
Hazırlanacak olan 'Azerbaycan Şiirleri Antolojisi'ne' birden fazla şiirle katılmanız mümkün.
Şiirler, hem Azeri Türkçesine çeviri yapılarak, hem de Türkiye Türkçesinde olmak üzere iki ayrı dilde yayımlanacaktır.
Antolojinin Türk Dünyası çalışmalarını Prof. Dr. Elçin İSGENDERZADE beyefendi, Türkiye çalışmalarını ise GASAT Genel Başkanı Edebiyat Araştırmacısı Şair ve Yazar Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU hanımefendi birlikte yürütmektedirler.
Antoloji için gerek sayı, gerekse her hangi bir sınırlama getirilmemektedir. İster hece vezni ile yazılmış olsun, ister serbest olarak kaleme almış olduğu “Azerbaycan” konulu şiirlerini, aşağıdaki iletişim adreslerine iletebilirler.
Gönderiler 20 Ocak 2009 tarihine kadar devam edecektir. Azerbaycan konusunun dışında gönderilen şiirler değerlendirme dışı bırakılacaktır...
Türkiye'den katılacak şairlerin, şiirlerini GASAT Genel Başkanlığı adına [email protected] adresine göndermeleri gerekmektedir.
Atatürk ilkeleri
ATATÜRK İLKELERİ
Çağdışı fikirlerin olmaz meyvesi sonu?
Dinle bak anlatayım sana Atatürk yolu.
Açıldı mı? Bayrak bayrak Atatürk ilkeleri
Kesilir karanlığın cehalet denen kolu
Halkçılık senin özün korkma ısrarla savun.
Atatürk gibi Halkçı bir liderin var övün.
Işıksız,susuz,yolsuz kalmasın bir tek köyün.
Şehirler pırıl pırıl ‘Türk,Çalış,Güven,Öğün’
Milliyetçilik demek milleti sevmektir.
Tüm halkını severek onu kardeş görmektir.
Yurdunun yücelmesi önde gelen dilektir.
Acı tatlı günlerde tek bilek tek yürektir.
Devrimcilik yenilik,açık olmaktır çağa.
Özlem duyma geriye gerek yok bağnazlığa.
Erkek kadar güçlüdür her alanda kadında.
Tekniği hep rehber al deniz,kara,havada.
Laiklik saygı duymak tüm toplum inancına.
Caminin minaresi,kilisenin haccına.
Dini inançlarını koymak kanun gücüne.
İnancımız ayrı ise senin benim suçum ne?
Devlet büyükbabandır daima malını koru.
Hizmet olarak gelir döner dolaşır sonu.
Bunu böyle yapmalı,yurdun her kızı oğulu.
Hükümetler değişir değişmez ata yolu.
Cumhuriyet yönetim sisteminin adıdır.
Atanın bıraktığı en büyük armağandır.
Senin karekterindir onu çalış ve yücelt.
Koru yıktırma onu Atatürk’e hizmet et.
Nurdağı’dır Torosların eteği
Bahadırlı, Celikhanlı yatağı
Kurumayan gavur gölü batağı
Göçmen kuşun durağısın Antebim
Koç yiğit yatağı Antep Yaylası,
Kamilim vurulmuş ağlar anası.
Fransız topu ile mavzer yarası,
Duvarları nakış nakış Antep’im.
Mesken kurdum Karkamışın düzüne
Türkü yaktım aşığının sazına
Barakta vuruldum Türkmen kızına
Ozanları bağrı yanık Antebim
Nisanda ayrılır kış ile yazı
Mayısta kutlanır hıdrellezi
Kavaklık ekimde karşılar güzü
Her mevsim bir cihandır Antep’im
Habur Akdeniz’e bağlanır yolu
Gavurdağı Torosların bir kolu.
Sof dağının nazlı açar yaz gülü,
Güzelleri al yanaklı Antep’im
Yıldırım Öğretmen
TÜRKİYEM
Erzurum,Antalya,Tekirdağ,Van’ım…
Anadolu’m güzel yurdum vatanım.
Selam olsun sana adsız şehidim,
Toprağın altında sessiz yatanım.
Akdeniz,Marmara mavi gözlü yar!
Erciyes’e çık da bak diyar diyar
Nevşehir,göreme, Niğde,Aksaray,
Ne güzel görünür Belenden Hatay.
Bingöl’de çobanım Aydın’da efem
Fındıkla,çay doldu Rize’de küfem
Dörtyol da yetişir vaşinton, yafam
Fırat’ı Harran’a salan Türkiye’em
İstanbul um köprü olmuş dünyaya
Selam Hakkari ye, Artvin Konya’ya
Pamuğun vatanı Çukur ova’ya
Kıtayı kıtaya katan Türkiye’em
İlk şeker fabrikam Nazil Alpulu
Bursa da şeftali ye sulu sulu
Kurban olsun sana Yıldırım kulu
Her köşe cennet olan TÜRKİYEM.
Yıldırım Öğretmen
Anzer, Bingöl balındandır özümüz
Kurşun geçmez; çeliktendir göğsümüz
Çanakkale anıtına ismimiz
Bak çizildi Mart’ta açan gül gibi
Fırat bir destandır, sevdası kutlu
Harran’ım yeşerdi, bağ, bahçe dutlu…
Damga vurduk çağa bize ne mutlu
Kenetlendik halka tutan el gibi.
esk. Büyüklük, ululuk
2. esk. Öfke, kızgınlık: 'Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celâl.' –
Ey Azerbaycan Mir Cafer Pişe’nin kanı olsun sana halel,
Azerbaycan’ıma düşmanlar göz koyup etse de nazar,
Toprağın taşın her karıcın kanımla boyansın, ne yazar
İşkence,eza cefa,hatta ölüm; etmeyecek bizi bizar,
Uygarlık öncüsü, Özgürlük simgesi, bayrağımız bizim
Ey düşmanlar! Tarihe nakşetti yaptığınız barbarlık
El kiridir elbet bitecek bu acılar,akıp gidecek bu darlık,
Gök renk Türklük,Yeşili İslamiyet,Kırmızı uygarlık,
Özgürlüğün simgesidir, Uygarlığın öncüsü bayrağımız bizim
Körümüz,topalımız her biri koca yürekli Habeşi Bilal,
Babek kalesinde dalgalanacaktır bayrak denen bu celal,
Zaferimizin müjdesi Mavi,yeşil, kırmızı ak yıldız ve hilal
Özgürlük simgesi,Uygarlık öncüsü bayrağımız bizim
Azerbaycan davası nam,şan saldı dünyaya,
Ardebil,Gence, Mingechevir,Karabağ, Naxchivan,Bakü’ye,
Selam olsun şehidine,gazisine,gelinine,erine,kızına,
Özgürlük simgesi,Uygarlık öncüsü bayrağımız bizim
Mingechevir, Sheki, Berde, Naxchivan
Yukarı Kara ba
Vatan özlemi neder bilir misin?
Buram buram ana kokar yar kokar,
Hinal dağında kardelen evde ki yediverene bakar,
Memleket hasreti ta ciğerden yakar.
Azarbaycan’ım çınar ağacın hâlâ durur mu diri,
Dalları Şehitlerimizin duldası,
Gölgesi gazilerimizin yuvası,
Vatanın merkezidir
Selam olsun şehidine,gazisine,gelinine,erine,kızına,
Selam edin Ardebil,Gence, Mingechevir,Karabağ, Naxchivan,Bakü’ye,
Ne çok taşıdılar sırtlarında çocukluğumu,
Özgürlük meşalesi gibi hep gösterdiler yolu
Sarı gelin, Beni attın ay gız ateşe,
Daha nice türkülerin dizi dizi,
Azarbaycanımın dört yanı evliya-enbiya türbesi,
Gence`den Bakü`ye Azerbaycan Turu 4 gün süren Azerbaycan turunda Başkent Bakü, Gence ve Şeki şehri başta olmak üzere,bir birinden güzel Ağdaş, Aksu, İsmailli, Şamaha, Gebel gibi kentlerde ve Türkiye`deki Aras ve Kura nehirlerinin devamı olan Hazar Denizi`ne dökülen Kür ve Araz Nehirlerinde çekimler yaparak Azerbaycan Türkleri ile görüşüp tarihi yeniden yaşadık. Rüzgarlı şehir Başkent Baküdeyiz.
Anadolu Belgesel Yayıncılık ve Devr-i Alem TV Programı olarak Belgesel çekmek üzere bir gurup yazar ve tarihçi arkadaşla Azerbaycan`a gidiyoruz. Türk Hava Yollarına ait uçakla Perşembe gecesi saat 23.30`da Azerbaycana doğru hareket ediyoruz. 1800 Km. lık yolu Karadeniz bölgesi,Gürcistan semalarını geçerek Azerbaycan hava sahasına giriyoruz. Türkiya ile Azerbaycan arasında 2 satlik zaman farkı var. 2 saat 40 dakika sonra Uçağımız alçalmaya başlıyor. Bakü`nün ışıklı gece manzarası ve Oğuz Türklerine yıllarca vatan olan Hazar denizi sahilleri insanı derinden etkiliyor. Bakü Haydar Aliyev Hava limanına iniyoruz. 10 dolar ödeyerek 3 günlük vize alıyoruz. Hava alanı çıkışında bizi tatlı tatlı esen Hazar rüzgarı adeta bize hoş geldin diyerek karşılıyor. Hazar rüzgarının tatlı esintisi bizi kendimize getiriyor. Azerbaycan`ın başkenti Bakü`nün Rüzgarlı şehir anlamına gelen ' KÜLEK ŞEHİR' olduğunu öğreniyoruz.Yarım saatlik bir yolculuktan sonra kalacağımız otele geliyoruz.
Başkent Bakü;
Baküyü gezmeye başlamadan önce Azerbaycan`ın en önemli şehri başkent Bakü`yü elimdeki belgelerden tanımaya çalışıyorum.. Bakü Hazar Denizi`nin batı kıyısında Apşeron Yarımadası`nın güneyinde, Bakü Körfezi`nin oluşturduğu geniş yayın üzerinde yer alıyor. Açıklarında Bakü takımadalarının yer aldığı Bakü Körfezi Hazar Denizi`nin en korunaklı limanı. Apşeron yarımadası güçlü kuzey rüzgarlarına karşı, körfezi doğal bir dalga kıran gibi korur. Yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Bakü`nün isa`dan önce yerleşim bölgesi olduğu anlaşılmıştır. Bu bölgede 11. Yüzyılda Şirvan Şahlar, 13.14. Yüzyıllarda Moğollar yaşamışlardır. 1723`de Ruslar, 1735 de İranlılar, 1806`da tekrar Ruslar Bakü şehrini ele geçirmişlerdir.
Bakü`nün tarihi eserleri..
1920 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti`nin başkenti olan Bakü`nün çekirdeğini, çevresi sularla çevrili olan 'Eskişehir' oluşturur. 'İçeri şehir' denilen Eskişehir, eski binaları, labirenti andıran dar sokakları ile ilginç bir görünüm sergiler. Eski yapılar arasında, bugün müze olarak kullanılan 11. Asırdan kalma Şirvan Şahlar Sarayı, Sing Kale Camisi ve minaresi görülmeye değer güzlellikte Öteki tarihi eserler ise Divan Han, Cuma Meşehed minaresi, Bakü Türk Müzesi, Cumhur el yazmaları müzesi vs.dir. Cumhur el yazmaları müzesinde 12 bin adet çok değerli el yazması eserden sadece 120 adedi sergilenmektedir. Ayrıca müzede çeşitli hat stillerininde ve değişik ebatta 15 adet orjinal Kur`an-ı Kerim sergilenmektedir.
Eskişehir`in çevrisinde, körfezi çevreleyen tepelerin yamaçlarında yeni ve modern Bakü`nün geniş ve düzgün caddeleri ile görkemli binaları yer alır. Kıyı boyunca uzanan görkemli park, şehire daha da güzel bir görünüm kazandırır. Azerbaycan`ın önde gelen bir kültür ve eğitim merkezi olan Bakü,Azerbaycan`ın bağımsızlığını kazandıktan sonra yep yeni bir yapılanma içinde. Yeni binalar yapılıyor.,caddele düzenleniyor. eski yönetimden kalan binalar yeniden dizayan ediliyor.
BAKÜ TÜRK ŞEHİTLiĞİNDEYİZ...
Sabah Bakü`de gezimeze başlıyoruz. Geniş caddeler ve yemyeşil Bakü insanını kendine çekiyor. İşin üzücü tarafı Sosyalist dönemden kalan esvimiz binalan yıkılmak üzere. Azeri halkını fakirliği binlanını genel duruma yansımış. Devlet binaları ve yeni yapılan binalara Azerbaycan`a her geçen gün kalandığını gösteriyor. Azerbaycan Devleti Türkiye Büyükelçiliği için çok kıymetli geniş bir araziyi büyükelçilik binası yapmak üzere Türkiye`ye vermiş ancak yıllard an beri bina yapılmıyor. Arsanın etrafı üstündede hilal olan demir parmaklıklarla çevrilmiş. Bakü şehrini bazen yaya ve bazen de araçla turluyor ve her yerin belgesel görüntüleri çekiyoruz..
Hazar Sahilindeki Baku bizi kendine adeta aşık ediyor.
Şehitler Camiisinde Cuma Namazı...Bugün Cuma namazını, Türkiye Cumindezlili hükümeti Azerbaycan`ın en büyük camiisini Bakü`nün Hazar denize hakim tepesine yapmış. Cuma günü camiinin her yeri Azerbaycanlı gençler tarafından doldurulmuş. Cami tam bir Osmanlı Mimarı sitili ile yapmış adı Şehitlere Camiisi. Cami imamını vaaz ve hutbeyiyi Türkiye Türkçesi ile okuyor. Gençlere saatlerce cuma namazı kılmak için bekliyor. Namazdan sonra aynı bölgede Türk ve Azeri Şehitliğini ziyaret ediyoruz. Şehitler tepesi gerçekten bizleri ayrı bir aleme götürüyor. Caminin mirasısı? ? ve girişinde Şehitlerle ilgili Ayet-i Kerime yer alıyor.
Azerbaycan`ı Ermenilerden Nuri Paşa Kurtarıyor
Camii`nin hem yanında Türkiye Büyük elçiliği tarafından yapılan muhteşem bir şehitler anıtı var. 1918 yılında Rusların desteği ile Azerbaycan`a saldıran Ermenilerin Azerbaycan kentlerinde yaptığı soykırımı durdurmak için Osmanlı Ordusu komutanı Nuri Paşa Anadolu`dan topladığı binlerce Türk Askeri Azerbaycan`da Ermeni vahşetini durdurmuştu. Bu savaşda verilen 1200 Türk şehidinin adının ebedileştiği Bakü Türk şehitliğini ziyaret ederek fatihalar okuyoruz. Şehitlikte Anadolu`nun her ilinden şehitlerin isimleri ve memleketleri yazılı. Her ilden onlarca şehit Azerbaycan`ı Ermenilerden kurtarmak için savaşıyor.
Rusların Yıktığı Şehitlik Yeniden yapılmış.
Türk şehitliğinin hemen yanında Azerbaycan`ın 1991 yılında ilan ettiği ibamazlığı durdurmak için, Rusların kanlı gece baskınında şehit olan yüzlerce Azeri gencinin mezarları yer alıyor. Bu mezarlık insanı ayrı bir dünyaya götürüyor. Mezar taşlarından şehitlerin resim ve isimleri yer almış. Bir mezar taşı dikmtemimi ezkiylar. 5 yılında bir kız çocuğu annesinin kucağında Rus tanklarının altında ezilmiş. Şehit mezarlarındaki isimleri okuyarak şehitler anıtına doğru gidiyoruz.
Şehitler anıtının bulunduğu yerde1921 yılına kadar muhteşem bir anıt bulunyordu. Ruslar Azerbaycanı işgal ettikten sonra bu anıtı yıkarak yerine bar,Restaurant ve eğlence merkezi yapmışlar. 1991 yılında bu bölge yeniden eskisi gibi Şehitlik anıt yapılmış. Azeri halkı şehitleri saygısını sürdürüyor..
AZERBAYCAN BÖLGENİN EN BÜYÜK DEVLETİ OLUYOR
Şehitlik Tepesi’nde Bakü şehrinin ihtişamlı manzarası Hazar Denizi ve sahiller bizi tarihin derinliklerine doğru yolculuga çıkarıyor. Asırlarca Türklerin medeniyet kurduğu, Hz Osman döneminde islamiyeti kabul eden Türklerin birçok devlet kurarak bugünlere geldiği Hazar sahilleri görülmeye değer güzellikte.
70 yıllık komünist döneminin bütün baskı ve yok etme metodları boşa çıkmış. Azeri halkı kendini arıyor, tarihiyle barışıyor, geçmişteki ihtişamlı kültür ve medeniyetini yeniden kuruyor. Biz tarihe ve zamana not düşerek yakın bir gelecekte Kafkaslar ve Orta Asya’nın en büyük ve en güçlü devleti Azerbaycan’ı sizlere tanıtmaya çalışıyoruz.
Azerbaycan Dünya Enerji Merkezi Oluyor..
Azerbaycan`ın başkenti Bakü`de gezimiz devam ediyor. Siyasi istikrara kavuşan Azerbaycan`da büyük bir kalkınma hamlesi var. Çok uluslu şirketler her sahada yatırımlar yapıyor. Bakü-Ceyhan Boru hattı inşaatı, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye`de tüm hızı ile devam ediyor. Azerbaycan`ın tüm şehirlerinde büyük bir kalkınma hamlesi var. Yollar genişletilip asfaltlanıyor. Alt yapı kalkınma hamlesi başlamış. Komünist dönemden kalan binalar yıkılıp yerine yenileri yapılıyor, mevcut bir çok bina düzenli hale getirilmiş. Çok uluslu dünya şirketleri yatırımlar yapıyor.
İnşaat sektörü Azerbaycan`da hızla gelişiyor. Bakü`de plazalar ve gökdelenler yapılıyor. Bir çok Tük inşaat firması Azerbaycan`a dev binalar yapıp konut ve işyeri satıyor. İnşaat sektöründeki hareketlilik Azerbaycan`daki ekonomik gelişmeyi gösteriyor.
Eğitim alanında büyük yatırımlar yapılıyor. Nüfusu 8 milyon olan Azerbaycan`da 100 civarında Üniversite var. Bir çok özel kuruluşun Üniversitesi eğitim veriyor. Türk kolejleri Azerbaycan`da büyük bir atılım içinde. Toplam10 Lise, Bir Üniversite bir çok dil kursundan oluşan eğitim kurumlarında toplam 7 bin öğrencinin eğitim gördüğünü öğreniyoruz. Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı`nın Azerbaycan`da bir lisesinin olduğunu öğreniyoruz. T.C Diyanet İşleri başkanlığı başta olmak üzere Türkiye`den bir çok hayır kurumu Azerbaycan`da hizmet veriyor. Eski Cumhurbaşkanlarından Haydar Aliyev`in ifadesi ile Azerbaycan ile Türkiye tam bir birlik içinde, iki devlet bir millet olma yolunda hızla ilerliyor.
Evet Azerbaycan Dünya enerji merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. Yakın bir gelecekte bu ülke Kafkaslar ve Ortaasya`nın en büyük enerji merkezi olacak. Biz Azerbaycan`da gezimize devam ederek tarihe notlar düşüyoruz.
Karı Kafkas Dağlarındaki Şekiye Gidiyoruz.
Azerbaycan`da kaldığımız süre içinde bir çok yeri görmek istiyoruz. Başkent Bakü`den yola çıkarak Dağıstan sınırları yakınındaki Şeki Şehrine gideceğiz. 300 km yolumuz var. Akşam saatlerinde Şeki`ye hareket ediyoruz. Yol dar ve bozuk keskin virajlardan geçerek Şeki yolunda ilerlerken kendimizi sanki Anadolu bozkırlarında hissediyoruz. Köyler, kasabalar ve yanık benzli Azeriler bizlere el sallıyor. Yol üzerindeki Köyler`in minaresiz ve camisiz olması içimizi sızlatıyor.Kominist yönetim Azerbaycandaki tüm camileri yıkarak dini ve milli asimilasyon yapmış.
Yolumuz üzerindeki küçük büfelerde satışlar yapılıyor. Satıcılar bizdeki gibi meyve ve sebze değil koyun ve kuzu eti satıyor. Yol kenarları açık hava kasaplarına dönmüş. Azerbaycan`ın kekik kokulu ovalarında beslenen koyun ve süt kuzuları kesilerek Çengellerde asılan etler temiz bezlere sarılmış. Azerbaycan`da, Et, ekmek ve benzin çok ucuz. Bir litre motorin 250 Tl. Köylerden geçerken otomobilimizin camından Azerbaycanlılara selam verip el sallıyoruz. Güneş batmak üzere. Yol kenarındaki ovalar ve dağlar güneşin kızıllığı ile altın sarısına dönmüş hali halen gözlarimin önünde. Azerbaycan halkı altına kızıl diyor. Şeki`ye giderken adları Türkçe olan bir çok yerde geçiyoruz. işte bir kaçının adı; Mereze, Şamaha, İsmailli, Gebele ve Aksu.Şehirler ve insanlar bizlere hiç yabancı değil. Kendimizi İçanadolu`da hissediyoruz. Aksu vadisi yüksek dağlardan aşağı inen suların geçtiği bir yer. Derin vadiler ve başı dumanlı yüksek dağlar Karadenizi andırıyor. Bir tabloyu andıran bu güzellikler bizlere heyecan veriyor.
Şeki`ye yaklaşırken yeşillikler içinde çağlayarak akan dereler`den ve sanki orman denizinden geçiyoruz. Yol kenarındaki ceviz ve meşe ağaçları geceleri bize hoş geldin dercesine yaprakları ile el sallıyor. Yeşillik ve ormanlar gece karanlığında muhteşem manzara arz ediyor. Bir ara aracımız yol kenarında bir türbe önünde duruyor. Şöförümüz cebindeki parayı Türbenin kunbarasına atıyor ve bizlere açıklama yapıyor.Ben bu tehlikeli yollardan her gün gelip geçerim, bu türbeye para vemediğim zaman mutlaka kaza yapıyor,aracımda arızalanıyor. derken Azerbaycan halkının manevi dünyasınıda gösteriyordu.
Uzaktan Şeki`nin ışıkları gözüküyor. Bakü`de fırtınayı andıran Hazar Rüzgarı karlı Kafkas Dağlarının eteğindeki Şeki`de yok. Ay ışığı altında aracımızdan indiğimizde saatlerimiz çoktan gece yarısını geçmişti. Yeşillikler içindeki Şeki şehri bir yabancı düşünürün ifadesine göre,Azerbaycan`ın gözü ve dağların arasında Kartal yuvası Külek yani Rüzgarlı şehir Baküye inad her yer sakin. Şeki tüm ihtişamı ile bize hoş geldin diyor. Ay ışığı altında Kafkasların Kralı zirveleri ve yemyeşil ovaları ile Şeki bizi kendisine çekiyor ve kucağını açıyor.
3 Asırlık Şeki Han Sarayı Türk Sanatının İhtişamını yansıtıyor
Şeki şehrini merak ederek yatıyoruz. Sabah erken gözümü açtığımda pencereden ihtişamlı Kafkas Dağlarının karlı manzararsı ile karşılaşıyorum. Kendimi dışarı atarak doya doya Şeki şehrini seyre dalıyorum. Şeki Azerbaycan`ın 9 hanlığından birisi ve en önemlisi. Ruslar bu ülkeyi işgal ettiğinde Şeki Hanlığı`nın Osmanlıya bağlı kalmak için uzun süre direndiği biliniyor. Ünlü Azerbaycanlı Şair Bahtiyar Vahapzade`nin memleketi. Şeki Hanlarına ait Han Sarayı ve Şeki Kervansaray`ı görülmeye değer. Şeki Han Sarayı`nı ziyarete gidiyoruz. Sarayın ihtişamı ve güzelliği karşısında kendimizden geçiyoruz. Ulu çınar ağaçları altındaki han sarayı 300 yıl önce yapılmış. Sarayın aynalı kapısı ve dışındaki merzara gözlerimizi büyülüyor. Sarayın içindeki ihtişam ayrı bir güzelik. Çiçek motifleri, desenler ve sarayın mimarisi sizleri ayrı bir dünyaya götürüyor. Asır öncesinden yapılan bu çiçek motifleri ve desenler karşısında büyüleniyor gözlerinizi bu güzellikden almak istemiyorsunuz. Rehberimiz bizlere han sarayını gezdiryor. 2 katlı han sarayına demir çivi çakılmadan ve hiç bir yapay malzeme kullanılmadan ahşapdan yapılmış. Çiçek motifleri kök boyalardan süslenmiş. Sarayın içinde kaldığımız süre içinde kendimizden geçiyoruz. Bir saray ancak bu kadar güzel olabilir.
Han Sarayı`ndan sonra Şeki Kervansarayı`na geliyoruz. İpek yolu üzerinde olan Kervansaray bir anlamda dönemin uluslararası İpek ticaretinin yapıldığı merkez konumunda. Tarih boyu birçok tüccar ürettikleri ipekleri satmak için kervansarayın içinde kurulan İpek Pazarı`na getirip bu pazarda satarlarmış. Bu gün bile Şeki, ipekleri ile ünlü. Bir çok firma ipekçiliğe devam ediyor. Bugün otel yapılan kervansarayı geziyoruz. Şeki yakın bir gelecekte Turizm merkezi olacak, Şeki yaylalarına teleferiklerle çıkılacağı söyleniyor. Kömürlü semaverlerde yaplan çaylarımızı tarihi kıyafetler giyen garsonların elinden içiyoruz. Turizme açılan bu kervansarayı görünce,Türkiye`de yok olan bir çok kervansaray aklıma geliyor ve üzülmekten kendimi alamıyorum. Şeki`de Rus işgalinden önce13 tarihi cami bulunuyordu. Bu camilerin tamamı yıkılmış. Şehir içinde Merkez Cuma Camisi Türkiye`den giden hayırsever vakıflar tarafından yapılarak kardeş Azerbaycan halkının hizmetine sunulmuş. Şeki`de cadde ve sokakları gezerek Şekililerle konuşuyoruz.
Şeh Şamil ve Hacı Murat`ın Rusları dize getirdiği Dağıstan Dağlarındayız Azerbaycan`ın Şeki şehrine gelip de Kafkas Dağlarına çıkmamak olmaz. Biz de Dağıstan sınırındaki Kafkas Dağı`na çıkacağız. Dağıstan Şeyh Şemil ve Hacı Murad`ın mücadele verdiği yerlere. Rusları dize getirip 150 yıl savaş yapıldığı yerlere. Kafkas Dağlarına doğru tırmanmaya başlıyoruz. Buz gibi sular çağlayarak akıyor ve kendemizi adeta orman denizinde buluyoruz. Bu bölgeler yıllarca savaş yapılan yerler. Ünlü Rus yazar Dostoyeski`nin yazdığı Hacı Murat Roman`ında yazdıklarına göre Ruslar Şeh Şamil ve Hacı Murad`ı yıkmak için bu ormanları keserek yok etmişler ki Şeyh Şamil`in doğduğu köyün yakınlarına kadar çıkıyoruz. Saatlerce yürümemize rağmen yorgunluk nedir bilmiyoruz. Yorgunluğumuzu karlı Kafkas Dağlarında çağlayarak akan buz gibi sulardan içerek ve meşe ağaçları altında dinlenerek yorgunluk atıyoruz. Dağıstan sınırlarına kadar yaklaşıyoruz. Uzaktan Şeyh Şamil`in doğduğu köyün bulunduğu dağlar gözüküyor.
Kafkas dağlarını indikten sonra yine yollara düşüyoruz. Bu kez Şeyh Şamil`in naibi olan Hacı Murat`ın Şeki yakınlarındaki Ruh bölgesinde şehit olduğu yere gideceğiz. 100 Km.lik yol giderek Azerbaycan- Gürcistan yolu üzürindeki Ruh bölgesine geliyoruz. Ceviz ağaçlarına asılmış Türkçe ve Krilce yazılmış tabelada Hacı Murad`ın türbesini gösteren yol ayrımında duruyoruz. Mezarlık yoldan biraz içerde. Asırlık meşe ağaçlarının altındaki mezarlıkda Hacı Murat`ın mezar taşında osmanlıca yazı ve küçük bir resmi yer almış. Bu mezara Ruslara saldırmış ve piknik tüpleri ile yok etmek istemişler. Mezar bakımsız yeşillikler içindeki bu bölgede ayrı bir maneviyat var. Burası Türk islam medeniyetinin bu bölgeye vurulmuş mührü.
Hacı Murat bu bölgede 400 askeri ile bir ihbar üzerine Ruslara esir düşmüş. Hacı Murat`ın kafası kesilerek Rus Çarına gönderilmiş. Bedeni buraya defnedilmiş. Yıllar sonra biz bir grup tarihçi ve araştırmacı arkadaş Hacı Murat`ın mezarını ziyaret edip ruhuna fatiha okuyoruz
Genceli Nizami`nin Türbesindeyiz
Azerbaycan`ın gözü Şeki`den ayrılma vakti geldi. Sabah erken kalkarak kafkaslardan yola çıkıp Bozkırların ortasındaki Gence`ye gideceğiz. Yolumuz uzak Azerbaycan`ın bozkırlarında yolumuz devam ediyor. Köyler ve kasabalar, bizlere yabancı değil. Büyük ve küçük baş hayvan sürüleri yol kenarında çobanlar el sallıyor köylerdeki insanların bakışı ve duruşları Anadolu`dan farksız ell sallayıp bize selam veriyorlar. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bozkırların ortasında uzaktan Gence şehri gözüküyor.
Gence Azerbaycan`ın ikinci önemli şehri. Türkiye ye çok yakın. Gürcistan ve Ermenistan sınırlarına yakın Şehir girişinde bizi muhteşem birabide karşılıyor. Gence`de 950 yıl önce yaşayan ünlü Türk şairi Genceli Nizami`nin anıt mezarı ve müzesi bizleri kendine çekerek tarihin derinliklerine doğru götürüyor. Müzeyi ziyaret etmek üzere heyecanla aracımızdan iniyoruz.1140 yılında yaşamış Genceli Nizami yazdığı divanı ve kitapları ile Türk kültürüne hizmet etmiş bir şair. Peygamberimizi en güzel şekilde anlatan Genceli Nizami İranla Azerbaycan arasında tartışma konusu bir türlü paylaşılamıyor. Rusya bu önemli Türk şairini İranlılara kaptırmamak için Muhteşem bir anıt ve abide yapmış. Anıt mezarın bulundğu minare şeklindeki binaya giriyor ve fatihalar okuyoruz.
Rehber eşliğinde müzeyi gezip Niyazi Gencevi hakkında bilgi alıyoruz. 5 önemli eseri olan Genceli Nizami başta divan-ı olmak üzere kitaplarını son baharda, sararmış yaprakları dökülen Çınar ağacının altında yazarmış. Bu durum heykelleştirilmiş. Başta Ferhatla -Şirin, Leyla ile Mecnun, İskendername gibi ünlü kitapları olan Genceli Nizami`ye Sovyet Rusya çok önemli yer vermiş. Anıtın duvarlarında farsça beyitlerle süslü yazılar yazılmış.. Çiçek ve güllerle çevrili müze ve mezarı görülmeye değer. Orta yaşlı Azeri hanım rehberimiz Genceli Nizami`den beyitler okuyor ve bizleri heyecandırıyor. Genceli Nizami ile ilgili Azerbaycan`ın piri, şairler şeyhi ve medari iftiharı gibi cümleler kullanırken kendinden geçiyordu.
Genceli Nizami`nin türbesinden ayrılırken bir kez daha Azerbaycan halkının komünist Rus yönetimine rağmen dil ve dinini yazar ve şairlerine verdikleri önem sayesinde kültürlerini korudukularını gördüm. Bir çok şair ve yazarı olan Azeri Türkü ve şiirleri hepimizin dilinde. Azeri edebiyati ve müsikisi gönülleri coşturan ve bazen de hüzünlendiren çok gözel sanat. Türk aydınının kardeş Azerbaycan edebiyati ve müsikisi hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması kültür ve medeniyet tarihimiz açısından gerçekten üzücü..
Azerbaycan`ın Çınar ağaçlı şehri Gence`deyiz
Genceli Nizami`nin müze ve türbesinde ziyaretimizi tamamlayarak Gence`e şehrine geliyoruz. Gence şehri şehri adeta çöl ortasında vaha gibi. Türkiye ve Ermenistan sınırına çok yakın olan Gence her bakımdan Türkiye ve Azerbaycan için önemli bir şehir. 1918 yılında Rus destekli Ermenilerin önce Gence`ye saldırmışlar ve Gence`de taş üstüne taş bırakmamışlardı. Bugün Karabağ sınırlarına yakın büyük bir kent yüzbinlerce Azerinin yaşadığı bu kent Azerbaycan`ın bir çok önemli fabrikasıda bulunmakta. Şehir girişindeki Aleminyum Fabrikası Kafkasların en büyük fabrikası konumunda.
Gence`de gezimize devam ediyoruz. Şehir merkezindeki valilik binası görülmeye değer. Yeşillikler içindeki binanını mimarı yapısı gözlerimizi büyülüyor. Çınar ağaçları ile çevrlmiş bölgede gezimize devam ederken Osmanlılar tarafından yapılan muhteşem bir cami ve külliyeye ile karşılaşıyoruz. 1588 ile 1735 yılları arasında Osmanlı yönetiminde kalan Gence Osmanlının 7 sancak merkezinden birisi. Osmanlılardan geriye tek bir tarihi kültür eseri kalmış.
Gence`de gezerken rehberimiz bizleri uzun bir caddeye götürüyor. Caddeye Azerbaycan Hükümeti Atatürk ismini vermiş. Caddenin girişinde Atatürk heykeli ve Türk bayrağı ile süslenmiş.Gence Atatürk caddesini başdan başa geziyoruz.
Gence bozkırlarla kaplı Azerbaycan`ın yeşillikler içindeki şehri. Osmanlı`nın sembolu olan asırlık çınar ağaçlarının olması dikkat çekici.Her yer çınar ağaçları ile süslü. Ermeniler ve Ortadokslara ait Kiliseler dikkat çekici. Ermeniler asırlarca birlikte barış içinde yaşadığı Gence`de hem 1918 ve hemde 1990`lı yıllarda Azerilere yönelik korkunç vahşet ve soykırım yapmışlar. Gence, kültür ve edebiyatta bir çok önemli simanın yaşadığı yer. Çınar ağaçları ile kaplı Gence şehrindeki gezimiz devam ederken tarihi geçmişıni de düşünüyoruz. Ünlü şair ve yazar Genceli Nizami şiirlerini son baharda yaprakları sararıp dökülen çınar ağaçlarının altında yazması Gence`nin çınarlar şehri olduğunu da gösteriyor.
Mingeçevin`de Ermeni vahşetinden kaçan Azerilerin dramı.. Azerbaycan şehirlerini bir bir gezmeye devam ediyoruz. Gence`den ayrılarak Mingeçevin şehrine geliyoruz. Azerbaycan`ın en büyük ırmağı Kura Nehri burdan geçiyor. Kura Nehri Ardahan dağlarından doğan ve Gürcistan`dan geçerek Azerbaycan`a girdikten sonra büyüyor. Kura, yine Erzurum ve Kars dağlarından doğan ve Ermenistan geçerek Azerbaycan`a giren Aras Nehri ile birleşmekte. Kura nehri ter temiz akan suyu ile görülmeye değer. Şehir girişinde uzun bir köprüden geçiyoruz. Azerbaycan`ın en büyük barajı Kura Nehir üzürine kurulmuş. Alman Esirlerin yaptığı Baraj Stalin`in emri ile Azerbaycanlı bir mühendis tarafından yaplan baraj gölünü geziyoruz.Bozkırın ortasında uçsuz bucaksız baraj gölünün yatağından bölgenin en büyük meşe ormanları kaldığını ve Baraj gölün bölgeye büyük zarar verdiğini öğreniyoruz. Baraj`ın inşatında 2. Dünya Savaşı`nda Ruslara esir düşen Almanların çalışarak yapılğını ve Barajın hemen yanı başında Alman mezarlığı olduğunu öğreniyoruz. Alman tutsakların bu acıklı halini duyduğumuzda aklıma tarih boyu esir kamplarına düşen Mehmetçikler geliyor. Sadece 1. Dünya Savaşı`nda 220 bin esir Mehmetçiğin dünyanın bir çok ülkesindeki esir kamplarında çalışarak hayatılanrını kaybettiği tarihi belgelerle sabit. Esir düşmek gerçekten çok zor. Ermeni mağduru 1 Milyon 200 bin Azeri'nin dramı..
Mingeçevin şehri 1945`lı yıllarda kurulan yeni bir şehir. Şehrin her yeri düzenli.
Azerbaycan`ın önemli şehirlerinden olan burası Karabağ`a çok yakın olması dolayısı ile Ermeni vahşetinden kaçan onbinlerce Karabağlı Azeriler yaşamakta. Karabağ`dan Ermeni vahşetinden kaçanlara KAÇKINLAR dendiğini öğreniyoruz. Bu şehirde onbinlerce kaçkın yaşamakta.Kaçkınların durumu içler acısı. Azerbaycan içerisinde 1 milyon 200 bin Azeri halk yerinden yuvasından olmuş kaçkın durumunda. Çok zor şatlarda hayatına devam eden bu insanların dramı ayrı bir araştırma konusu.
Sözde aydınlar neden Azerbaycan`a gitmiyor?
Mingeçv şehidendiki Kaçkınların yaşadığı yerleri ziyaret edeceğiz. Medeni dünyanın gözü önünde Azerbaycan`da yaşanan bu insanlık ayıbını Türkiye kamuoyu görmüyor. Bir çok sözde akademisyen ve siyasetçi Ermenistana giderken bu bölgelere gelmemesi düşündürücü.. Boğaziçi üniversitesinde Ermeni konferansı düzenleyen sözüm ona aydınlar bir kez olsun Azerbaycanada giderek kendi ülkelerinde sürgün hayatı yaşayan ve kaçkın 1 milyar 200 bin insanıda görmeli. Biz tarihe not düşerek ve belgesel çekerek tarihi geçmişi geleceğe taşıyor, kültür ve medeninyet tarihimize karşı vefa borcumuzu ödemek için bir misyon üstlenerek Kaçkınlarla görüşüp araşıtrma yapıyoruz.
Mingeçevin`de Ermeni vahşetinden kaçanlar ve gerçek Soykırım Azerbaycan`ın Barajlar kenti Mingeçevin şehrinde araştırma gezilerimize devam ediyoruz. Aslen Karabağlı olan Gazeteci Polat Hüseyinoğlu bizlere rehberlik yapıyor. Türk kamuoyunun Karabağ`da Ermeni vahşetinden kaçanlarla fazla ilgilenmemesi üzücü. Gazeteci Polat Hüseyinoğlu bizlere Karabağ`da yaşanan Ermeni Vahşeti ile ilgili bilgiler veriyor.Şehir içinde yıkılmak üzere olan bir okula gidiyoruz. Okula yaklaştığımızda okulun balkonlarına eski yataklar ve kilim parçları asıldığını görüyoruz. Durum gerçekten korkunç. Okula yaklaştığımızda gördüklerimiz karşısında gözlerimize inanamıyoruz.
Okul binasında hem eğitim yapılıyor hem de onlarca Karabağ`dan Ermeni vahşetinden kaçan Azeriler barınıyor. Okulun salonu ve sınıfları ev haline gelmiş. Burası okul değil tam bir toplama kampı, üstelik bilgi ve bilişim çağında 1 milyon 200 bin Azeri, sözde medeni geçinen dünyanın gözleri önünde ölüm kalım mücadelesi veriyor. Bir yaşlı Azeri teyzenin anlattıkları içimizi burkuyor. 'Biz yeniden Karabağ`a gitmek aşkı ile yaşıyoruz. Bizim Karabağımız tümü ile kızıl (Altın gibi yer) verimli bağlarımız tarlalarımız orda kaldı. Biz Karabağ`a gitmek ümidi ile yaşıyoruz. Bizleri yerimizden yurdumuzdan eden Ermenilerin içine Allah bin ateş versin tomarı yansın... Bizim içimiz yanıyor. Görüyorsunuz biz burda perişanız...' diye feryad ediyorlar.
Bir zamanlar 90 ailenin yaşadığı bu okulda hem Kaçkınlar yaşıyar, hem de azeri çocuklara eğitim veriyor. Okul salonları mutfak ve banyo, sınıflar ev olmuş. Bir eve pardon bir sınıfa giriyoruz. Genç karı koca 1 yaşındaki bebeklerini uyutmaya çalışıyor. Kapılar perdelerle kapalı. Çarşaflar asılarak kurulan mutfaklar hem mutfak hem yemek odası ve hem de banyo yapılmış... Eşi Ermeniler tarafından şehit edilmiş bir genç kadın 2 çocuğu ile buraya sığınmış. Acı manzara halen gözlerimin önünde. Gördüklerim gerçekten korkunç..
Bilgi çağında gördüğümüz manzara karşısında insanlığımızdan utanıyoruz. Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu acı durum insanlığını kaybetmeyen herkesi dehşete düşürmeli. Bu manzara gerçekten üzücü. Sözde soykırım tasarısını kabul eden sözüm ona medeni dünya ve dost geçinen sahtekarlar Azerbaycan`a gelip bu acı manzarayı görerek gerçek soykırım, vahşet ve insanlık ayıbını gözleri ile görmeli. Karabağ`dan kaçan Azeriler gerçekten büyük bir dram ve vahşet yaşıyor..
Karabağ`daki Ermeni Vahşeti Anıtlarla Ebedileştirilmiş..
Ermenilerin Karabağ`daki Azerilere uyguladığı gerçek soykırım ve vahşeti Mingeçevin şehrinde araştırmaya devam ediyoruz. Gazeteci Hüseyin Polatoğlu bizlere önemli açıklamalar yapıyor. Şehir merkezinde Ermeni vahşetinin anlatıldığı tarih bir bölgeye geliyoruz. Azerbaycan`ın en büyük gerçek soykırım anıtı yapılmış. Anıtın yapıldığı yerde Karabağ`da Ermeni vahşetinde şehit olan Azerilerin mezarları bulunuyor..
Anıt ve mezarlık hakkında Hüseyin bey bizlere bilgi veriyor.. Mezarlığın bir bölümünde sadece resimli mezar taşları var ancak mezar yok. Burada Karabağ`da kaybolan Azerilerin isimleri ve resimleri var. Karabağ`da yüzlerce Azeri Türkü Karabağ işgalinde kaybolmuş. Bunları tek tek inceliyoruz. Her birinin yaş ortalaması 20. mezarlıkta Karabağ vahşetinin gerçek boyutunu görüyoruz. Mezarlığın tam orta yerine büyük bir gerçek soykırım anıtı yapılmış. Anıtın üstünde Allah lafzı yazılmış. 8 sütunlu olarak bu anıt tarih boyu Türk devletlerini temsil ediyor. Anıtta bir sütun kırık. Hüseyin bey bu kırık sütunun Azerbaycan`da Ermeni soykırım ve vahşetini anlattığını söyliyor.
Azerbaycan`da sadece Karabağ ile 1918 yılında vahşet ve soykırım yapılmamış. Ermeniler tarih boyu bu bölgede sürekli vahşetler yapılmış. Anıtın arkasında tarihi kitabe de bu acı durum net bir şekilde yazılı belge ile aktarılmış. Anıtın arkasındaki 500 yıl boyunca Ermeniler tarafından Azeri Türklerine uygulanan gerçek soykırımın bilgi ve belgesi yer alıyor. Anıtın çevresini gerçek belgesel çekip bilgiler alıyoruz.
Hüseyin beyle Anıtın önünde belgesel çekimi yapıp konuşuyoruz. Bu bölgeye Türk araştırmacıların gelip gelmediğini soruyorum. Hayır cevabını aldığımda gerçekten üzülüyorum. Bizim araştırmacılar nerde? Hüseyin bey haklı olarak şunları söylüyor. Biz bu tarihi gerçekleri değil dünyaya Türkiye`ye bile duyuramadık diyordu. Anıt ve mezarlıkta tarihe not düşen ve gerçek belgelerden oluşan belgesel ve TV programı çekerken göz yaşlarımızı tutamıyoz.Ermemistan`a giden Balıkesir Milletvekili Turan Çömez ve Türk dağcılarının şov için Ermenistan`a giderken bir kez olsun Azerbaycan`daki bu tarihi gerçekleri de görsünler diyorum.
Azerbaycan`da son durağımız Mingeçevin şehri oluyor. Akşam geç saatlerde Bakü`ye geliyoruz. Gece Hazar denizi sahiline iniyor ve ayakkabılarımı çıkararak Hazar Denizinin suyunda yürüyorum. Daha sonra Bakü Uluslararası Haydar Aliyev Hava Limanı`ndan Türk Hava Yolları`na ait uçakla gece saat 03.30`da Türkiye`ye doğru yola çıkıyoruz. 4 gece 3 gün içinde Azerbaycan içinde 2 bin Km yol giderek tarihe not düşüp belgesel çekerek görevimi yapıyorum. 3 Saatlik yolculuk esnasında ve Türkiye`ye geldiğimizde Azerbaycan`da yaşadıklarımı ve gördüklerimi unutamıyorum. Keşke Azerbaycan`da yaşananlardan Türk kamuoyunun haberı olsa ve bu bölgede yaşananları biraz olsun Türk insanı duyurabilseler. Bu yazı serisi ile birlikte 4 Ayrı TV programı hazırlayarak ulusal yayın yapan Meltem ve Mesaj Tv ile bir çok yerel kanala gönderip yayınladım. Belgesel VCD hazırlayarak tarihe ve zamana not düşüyorum.
ABD ve İngiltere gibi dünya Petrol devleri Azerbaycan`ı çoktan işgal etmişler. Türkiye Kardeş Azerbaycan halkı ile işbirliği yaparak geleceğin Dünya kenti Enerji merkezi Azerbaycan`da söz sahibi olmalı.
Ateşgah
Ateşin Azerbaycan ile yakın ilgisi var. Buraya odlar yurdu, yani ateş ülkesi deniyor. Azeri kelimesi de ateşe tapan anlamına geliyor. İşte, Azerbaycan ve Bakü'deki çok sayıda görülmeye değer yer arasında en önemlilerinden biri Ateşgah tapınağı. Şehir dışında Surakhanı kasabasındaki Ateşgah mabedinde Türkiye Türkçesini de bilen bir rehber eşliğinde yaptığımız turda kadim asırlardan yakın zamanlara kadar bölgenin Zerdüştlük için önemli bir mabed olduğunu öğrendik. Ortada büyükçe bir tapınağın içinde ateş yanıyor. Çevrede ise çeşitli bölgelerden, özellikle Hindistan'dan hac için gelenlerin kalıp küçük bir delikten ateşe bakarak ibadetlerini yaptıkları hücreler var. Hücrelerin girişlerinde Farsça ve Sanksritçe kitabelerde orada bulunan hacıların isimleri ve bazı bilgilerin yer aldığını gördük. Bugün hücreler müzeye dönüştürülmüş, eski dönemlerden yakın zamanlara kadar olaylar hakkında bilgi veren eşya, maket ve figürlere evsahipliği yapıyor. Münzevilerin buradaki hayatları ve ölümü bekleyişleri de geziyle anlaşılabiliyor.
Tabii şu anda Ateşgah'ın ateşi eskiden olduğu gibi yerden doğal olarak çıkan gaz değil. Şehir hattından sağlanan doğalgazla mabedin ateşleri yakılıyor. Ateşgahın kulelerinden çevreye bakıldığında çorak bir arazide petrol kuyularını görebilirsiniz. Marco Polo dahil bir çok seyyah ve yazarın ilgisini çeken İpek Yolu üzerindeki bu ilginç bölge Bakü'nün gidilirse görülmeye değecek yerlerinden biri.
Konuyla ilgili daha detaylı bir gözlemi Şeyma Akın'ın yazısından izleyebilirsiniz.
Ateşgah’a haradan getmek olar?
İşte bu soruyla ateşgahı aramaya koyulduk. Bakü’ye geleli üç ay geçmiş olsa da biz ancak geçen cumartesi burayı görmeye gittik. Ateşgah, Bakü’nün dışında, nerdeyse banliyösü sayılacak Surakhan’da bulunuyor. Ancak hiçbir yerde iz işaret olmadığından sık sık yolu sormak zorunda kaldık. Her sorduğumuzda aldığımız tepki de ilginçti (üç ayrı kişiye sorduk) : “Hansı ateşgah? Restoran mı mabet mi? ” Anlaşılan restoran da en az onun kadar rağbet görüyor (belki de daha fazla) . Burada tanıştığımız Türk ailelerden ateşgaha giden çok az, ancak aynısı Azeriler için de söz konusu galiba, en azından benim izlenimim bu. Ateşgah karşımıza çıkınca biraz şaşırdım, çünkü resimlerde görünen dört sütun üzerine oturmuş, ortasında ateş yanan bir bina idi.
Oysa ilk karşınıza çıkan alçak duvarlı, kale benzeri bir yapı; Anadolu’da rastladığımız yapıların bir benzeri sanki. Giriş kapısının üstünde Sanskrit alfabesi ile yazılmış bir kitabe ve onun üstünde ise iki aslan göze çarpıyor. Sonra öğreniyoruz: aslan veya Azerilerin dediği gibi şir, koruyuculuk simgesi imiş. Ana kapıdan içeri girer girmez ise etrafı küçük odalarla çevrili, ortasında mabedin bulunduğu bir komplekse giriyorsunuz. Beni şaşırtan yerleşim biçiminin medrese yapılarına benzemesi oldu. Dış duvarlar dörtgen değil altıgen yapısına sahip, surun içinde ise küçük odalar sıralanmış. Rehber, bize odaların büyük bir kısmının çilehane olarak kullanıldığını söylüyor. Oda kapıları ise alçak, böylece eğilerek girebiliyorsunuz ve saygı göstermiş oluyorsunuz. Her odada duvar içine yapılmış bir baca var, amaç oda içinde yanan ateşin sönmemesi. Her tarafta hiç sönmeyen ateşin olması ise elbette doğalgazdan kaynaklanıyor; yine bugün de doğalgaz borusu çekilmiş ve odalar dışındaki ateşler yanmaya devam ediyor.
Zaten Azerbaycan’ın odlar yurdu olarak anılmasının sebebi de bu. Buraya gelen Zerdüştler, çilehane olarak adlandırılan odalarda bedenlerine eziyet vererek günahlarından arınacaklarına inanırlarmış (sönmemiş kireç üstüne yatmak veya üstüne ağır zincirler asmak gibi) , ayrıca sonradan gelenler öncekilere hizmet ederlermiş. Söz konusu odalar sonradan yavaş yavaş eklenerek yapılmış; kendileri için dua edilmesini isteyen tüccarların maddi katkısı ise önemliymiş. Odaların bir kısmında ateş mabedini görecek biçimde küçük pencereler var, böylece inanlar oda içinde oturup ateşi seyrederlermiş.
Her bir odanın üstünde yine Sanskritçe kitabeler bulunuyor, ancak bir odanın üstünde ayrıca Farsça bir kitabe de var. Çok küçük kubbeli bir odada asılı bir çan göze çarpıyor, bu çanın amacı inananları ibadete çağırmakmış. Bedene eziyet vermek ve çan geleneği, Hrıstiyanlık’ı hatırlattı bana, ama bu konuyu elbette bir uzmanına sormak lazım.
Tapınak, milattan önce dördüncü asırda yapıldığı zannediliyor, ancak bazı kaynaklara göre milattan sonra altıncı yüzyılda inşa edilmiş. Burası Zerdüştlüğün merkezlerinden biri olarak kullanılmış. Bilindiği gibi bu din, Zerdüşt isimli bir peygamber tarafından kurulmuş. Bize tapınağı anlatan rehberin odasında da Zerdüşt’ün gençlik ve yaşlılık halini gösteren bir halı duvarda asılı duruyor. Gururla bize İran’da dokunup buraya gönderildiğini söyledi. Zerdüştlükte 3 rakamı önemliymiş, çünkü yaratan, koruyan ve dağıtan üçlemesini sembolize edermiş. Bunun yansımasını ise mabedin üstündeki üç uçlu çatalda görüyorsunuz. Yine mabedin üstünde koruyuculuğun simgesi aslan figürleri ve de hayatı temsil eden gamalı haç bulunuyor. Hitler, bu sembolün ne anlama geldiğini bilmeden kullandığı da söylenenler arasında idi. Yine bir önemli rakamın ise 4 olduğunu öğreniyoruz: hava, ateş, toprak ve su.
Azerbaycan, İslamiyeti kabul ettikten sonra Zerdüştlerin büyük bir kısmı Hindistan’a kaçmış. Ancak Hindistan ile ticaretin yeniden canlanmasıyla, buradaki mabetleri yeniden önem kazanmış. 19.yüzyılda ateşgahın restorasyonunu üstlenen kişi ise İndira Ghandi’nin babası olmuş. Bilindiği gibi Hindistan’da ölüler bizdeki gibi toprağa konulmaz, yakılır; bunun temeli Zerdüştlüktür. Ayrıca iki kaşın arasına boyanan kırmızı nokta da ateşi temsil ediyori
Zerdüştlüğün etkisi sadece Hindistan ile sınırlı değil elbette, Azerbaycan’daki günlük hayatta hâla etkileri görülüyor. Ama onlara değinmeden önce bizde kullanılan bir tabirden bahsetmeden geçemeyeceğim. Ateş, bu inançta bereket demek. Birisine dua beddua ederken ocağın sönsün, ya da dua ederken ocağın sönmesin deriz. Galiba bu notu okuduktan sonra bu deyim daha farklı bir anlam almıştır. Dönelim yine Azerbaycan’a; en büyük etki nevruz bayramıdır. Bizde bazı yörelerde nevruz kutlanılıyor elbette, ancak bana anlatılanlara göre buradaki kutlamalar çok daha önemli. Zaten en büyük bayram kabul ediliyor, yani kurban ve ramazan bayramı kutlamaları nerdeyse hiç yok. Yılbaşı kutlamaları yapılıyor, ama nevruz hazırlıkları çok önceden başlıyormuş. Nevruzdan bir ay önce her hafta bir mum yakılırmış, her bir mum yukarda da bahsettiğimiz hava, su, toprak ve ateşi temsil edermiş, son mum ise ateşi anlatan mum imiş. Nevruzda pişirilen pilavın üstünde yine mutlaka mum olurmuş. Ayrıca bu bayram için hazırlanan baklava da dörtgen şeklinde kesilirmiş, yani amaç dört rakamını vurgulamak. Yani ateş çok hayatın içinde, bilinçli ya da bilinçsiz hayatın bir parçası.
Henüz nevruz bayramına kendim şahit olmadığım için bu konuda anlatacaklarım bunlarla sınırlı. Bize bu kadar yakın bir yer hakkında ne kadar az bilgi sahibi olduğumu da itiraf etmem lazım. Yolu Bakü’den geçen herkese burayı görmeyi tavsiye ederim.
Şeyma Akın, [email protected]
Gönderen BAHADIR AKIN zaman: 9:35 AM
CUMA, ARALIK 09, 2005
Hazar
Azerbaycan Hazar Denizine (Gölü) kıyısı olan 5 ülkeden biri. Hazar'ın göl ya da deniz olması sadece kelimelerden ibaret bir öneme sahip değil. Hazar petrollerinin paylaşılmasında 'deniz' ya da 'göl' olarak kabulu uluslararası hukuk açısından önemli olduğundan, konu kıyısı olan Rusya, Kazakistan, İran, Türkmenistan ve Azerbaycan açısından tartışmalı. Azerbeycan, Kazakistan ve Rusya Hazar Bölgesinin ulusal sınırlar doğrultusunda paylaşılmasını isterken, İran ve Türkmenistan beş eşit parçaya bölünmesi gerektiğini savunuyor.
Göl müdür, deniz mi, petrol oldukça tartışma sürecektir, işin siyasi ve ekonomik boyutu bir yana, Hazar'ın havyarının da ünlü olduğu yazılıp çizilir. Mersin balığı yumurtası olan Havyar da petrol gibi bir 'siyah altın' burada. Dünya havyarının %90'ının üretildiği Hazar havzası doğal olarak bu işin kaçakçılığı ile de gündeme geliyor. Elbette kilosu 3000 dolara alıcı bulan bir ürün için bu normal. Yalnız kaliteli havyarın özellikle İran'da elde edildiği de söyleniyor. Londradaki havyar borsasında en gözde ürünler İran kıyılarından elde edilen havyarlarmış.
Bizim yaşadığımız Bakü şehri de Hazar denizinin kıyısında. Bakü'den gemiyle Türkmenistan ve Kazakistan'a gitmek mümkün. Günlük gemi seferleri olduğunu duydum. Geldiğimiz günlerde kısa bir de vapur turu yaptık, bizim İstanbul boğazındaki vapurların küçüğü bir tekneyle 1 saat kadar Bakü boyunca denizde dolaştık. Hazar Denizi nispeten rüzgarlı ve dalgalı, rengi de griye çalan bir koyulukta. Şehre yakın yerlerde denize girmek mümkün değil ama güney ve kuzey kesimlerde plajlar var.
Hazar Denizi kıyısında halkın yürüyüp dinlenebileceği uzun bir sahil yolu var. Yazları ve sonbaharda özellikle tatil günleri kalabalıklaşan sahilde dinlenip vakit geçirmek mümkün. Ne denirse densin, Hazar Bakü'ye güzellik katan en büyük faktör. Mesela buradaki en büyük caddelerden Azatlık'tan aşağı inerken denizin manzarası nispeten boğazı andırır. Şehitlikten de denizin görülmeye değer manzarası vardır.
Son bir not, Hazar denizinin çok sığ bir deniz olması, derinliğin İran kıyıları dışında 200 metreyi aşmaması ve Hazar'ın deniz seviyesinden 26-30 metre aşağıda olması da ilgi çekici ayrıntılar olarak görülebilir.
Şehitler Hıyabanı
Bakü'ye geldikten sonra ilk ziyaret ettiğimiz yer Türk ve Azeri şehitlerin yanyana yattığı 'Şehitler Hıyabanı' oldu. Bakü ve Hazar Denizine nazır bir tepede Azerbaycan'ın bağımsızlığı sürecinde 1991'de Ruslara karşı, Karabağ meselesinde Ermenilere karşı savaşan Azerbaycan Türklerinin mezarları ve 1918 yılında Nuri Paşa komutasında Bakü'ye girerek Ermeni ve Ruslardan şehri kurtaran Türk birliklerinden şehit olanların anıtları bulunuyor. Dil meselesinde bahsettiğim, devlet politikaları her ne olursa olsun sürecek ebedi Türkiye-Azerbaycan dostluğunun ne olduğunu anlamak için Bakü'deki şehitliğin ziyaret edilmesi şart.
Azerbaycan ve Türkiye'nin bayrakları arasında mütevazi bir anıtla hatırlanan Anadolu gençlerinin isimleri bakır plakalara kazınmış. Kendi memleketinden şehit isimlerini görünce insanın ister istemez duygulanmaması mümkün değil. Çanakkale şehitliğini gezerken hissettiklerinizi Bakü şehitliğinde de hissediyorsunuz. Çanakkale'de Bakü'den gelip şehit olanlara rastlarken, Bakü'de Konya, Amasya, Karaman, Kayseri ve tüm Anadoludan kalkıp gelmiş gençlerin isimlerini görebiliyorsunuz.
Üst kısımda yer alanAzerbaycan Türklerinin mezarlarında şehitlerin resimleri de var. Burada zaten tüm mezarlarda siyah mezartaşına vefat edenin resmi işleniyor.
Şehitlikte bir de Türk camisi var, Türk Diyanet işleri tarafından yaptırılmış. Genelde Azerbaycan'da yaşayan Türkler Cuma ve bayram namazlarını burada kılıyorlar. Şehitliğin hemen yanında Bakü'yü izlemeye imkan veren güzel bir platform var ama merdivenle yukarı çıkılırken çok pis kokuyor. Azeri yetkililerin bu ayıbı temizlemesinde fayda var. 28 yaşında Karaman'dan kalkıp Bakü önlerinde şehit olan Topal Yusuf oğlu Er Mustafa ve tüm Trakya ve Anadolu gençlerinin ruhuna bir fatiha okuyup Şehitlikten ayrıldık. Ümit ederim Bakü'ye yolunuz düşer ve siz de
Kayıt Tarihi : 7.1.2009 11:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!