Az kullanılmış…
Bulutlu bir gün içinde güneş yüklüyüm demek için uğraşırken, yaşadığım tüm geçmişimi düşündüm. En son ne zaman gülmüştüm, ağlamıştım, yalnız kalmıştım…yeni uyanmıştım ve uyanır uyanmaz bu aptal düşüncelerle doldurmaya başlamıştım bedenimi. (benim bedenim biraz yorgun, şişman, hantal, sağlıksız, kendinden bezmiş ve bir umursamazlık taşıdığı ruha dair…) yüzümü yıkamadan açtım müziği, vivaldi çalıyordu. Yalnızlığım, ruhum ve uykusuzluğum kendilerini kaptırmış dans ediyorlardı…(ruhum; çokça yaşadığı aşklardan yorgun, yaşayamadığı aşklara pişman, biraz garip ve en önemlisi biraz kayıp…) tüm şehri bulutlar kaplamıştı ve ben kendime güneş yüklüyordum. Müdavimler toplanmıştı bile..sokağımızın çapkın kedisi Osman ve üşütük Hayriye diye adlandırdığımız güvercin. İkisi de her sabah muntazam olarak gelip yiyeceklerini isterlerdi. Onlara da yemeklerini verdikten sonra duşa girmeye kara verdim. Dün gece en son istiklalin bir sokağında görmüştüm kendimi sonrası meçhul..ayılmalıydım, duşun kapısını açıp suyu istediğim sıcaklığa getirdikten sonra üstümdekileri çıkarıp duşa girecektim ki üstümde kıyafetlerimin olmadığını fark ettim acaba nasıl çıkarmıştım diye düşünürken ayaklarımın altından suyun aktığını fark ettim. Düşünürken ayaklarım çoktan girmişti bile duşa, nasıl sorusunu sorarak geçirdim duşu. Tam çıkacakken gözümü kapattım ve…
Güne güzel bir kahvaltı ile başlamalıydım güneşle yüklenmek için bu bulutlu günde…portakalları sıktım, masayı pencerenin yanına çektim ve kapıcının bıraktığı gazetemi kapıdan aldım. Bugün her şey yolundaydı ve hiçbir şey moralimi bozamazdı. Kahvaltımı yaptım ve 4. sayfada bulunan habere geldiğimde birden ağlamaya başladım. İnanamıyordum bir ölüm haberi idi…dün gece geç saatlerde yaşanmıştı ve belkide çok ender ve garip bir ölüm haberi olduğu için yer bulmuştu gazetede. “istiklalde bir ruh öldürüldü” diyordu haberde bir ruh…kim, neden öldürdü diye düşünürken ruhun adını okudum. Bu bendim, ama nasıl olabilirdi böyle bir şey birisi benden habersiz benim ruhumu nasıl öldüre bilirdi. Dün gece istiklalin bir arka sokağında bırakmıştım bedenimi, o anda anladım her şeyi…
Bulutlu bir günde güneş yüklüyordum bedenime…
Üstümde oluşan ağırlığı ve kasvet dolu havayı atıp hemen telefona yapıştı ellerim. Gazetenin ilan bölümünü istedim, karşıma çıkan tok ses ne istediğimi sordu.Bir an duraksadıktan sonra söyledim. “ az kullanılmış bir ruh arıyorum, fiyat önemli değildir” karşımdaki tok ses bir anda titredikten sonra, gerekli bilgileri istedi ve telefonu kapattık. O gün bu gündür hep az kullanılmış bir ruh arayıp durmuşumdur. (şehir; içinde yaşattığı insanlar kadar canlı, yaşattığı aşklar kadar aşık, yanında bulunan tepeye yaslanacak kadar yorgun, denizle yaşayacak kadar cesaretli) . (Osman; mahallenin en büyük ve yaşlı kedisi aynı zamanda nüfusu en kalabalık aile, kalbi kadar tombul, bıyıkları kadar sevimli ve tilki kadar kurnaz) . (Hayriye; mahallenin çevreye en fazla zarar veren üyesi, atıkları yüzünden her yıl yeni çiçekler dikmek zorunda kalıyorum ayrıca artıklarını temizlemek ayrı bir işkence) . (Kapıcı; Malatya’dan göçen bir aile, ne var ne yok her şeyini satıp buraya gelmiş, sonra karısı paralarla birlikte kaçmış, apartman yöneticisi kapının önünde uyurken bulmuş) . (Sen; içimde yaşattığım en büyük aşk…)
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta