Dağ Başında Kırılan Bir Kalp İçin
Bir köy günüydü, toprağa karıştı ayak seslerimiz,
Gök biraz serin, içimse seninle yanık bir yazdı.
Safiye çağırdı, bacılarım geldiler,
Bir sofraya dizildik, umutlarımızı kattık çaya.
Ayten…
Sen dağ başında çiçek gibi otururken,
Ben seni Allah’tan istemeye niyetliydim.
Ben seni çayla, sohbetle, edeble tanımaya geldim,
Sen göz göze bile gelmeden uzaklaştın benden.
Aramızda yalnızca bir örtü,
Ama bin perde vardı aslında.
Sen yengene baktın, ben yüzüne bakamadım,
Sen İbo’ya gülümsedin, ben içimden ağladım.
Ayten…
Ben yaşlıları köye bırakıp döndüğümde,
Sanmıştım ki bir tebessümle karşılanacağım.
Ama sen çoktan gönlünü başka bir sohbetin göğsüne yaslamıştın,
Ben ise taş gibi kaldım, orada, o dağ başında.
Safiye bilmez, İbo anlamaz, bacılarım susar,
Ama ben hâlâ o sofranın kenarında
Sessizce seninle konuşuyorum.
“Evlenmeden konuşmam,” demişsin kız kardeşime.
Oysa ben seninle konuşarak
Zaten evlenmeye başlamıştım içimde.
Ayten…
Ben bir ev yapmadım ki sana,
Ben sana içimi açtım, sen kapattın gözlerini.
İbo’yla kelle planları yaparken,
Ben Allah’tan seni istemek için dua ediyordum içimden.
Ve sonra sustum.
On gün sonra Nihal geldi, başka bir bahar.
Ama içimde bir dağ başı hâlâ seninle,
Hâlâ o sofrada, hâlâ o çayda,
Senin elini uzatmayışınla yanıyor hâlâ.
Ayten…
Bu bir serzeniş değil, bir dua da değil,
Bu şiir,
Senin hiç dinlemeyeceğin bir ilahi sadece.
Kayıt Tarihi : 22.7.2025 00:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!