Hayat;
Cevabını veremeyeceğimiz bir soru kadar karmaşık,
Aldığımız nefes, içtiğimiz su, yaşadığımız an kadar önemli,
Akıp giden bir zaman duruyor,
İstanbul'un sanrılı yamacında.
Güneş kızılca bir kıyametle ayrılıyor,
Mavilerimin renk değiştirdiği gökyüzümden.
Yerini alaca bir karanlığa bırakırken haliç,
Bu şehri; şedit ışıklı gürültüler kudurtuyor...
Bir pişmanlıkla yazıyorum bu satırları sana
susmam gerektiği halde içime dert olan ne varsa…
Senden gitmek pahasına da olsa yazıyorum işte.
Aslında söylenesi çok sözüm var sana.
Şairinde dediği gibi
“başlamadan bitirmek bitirmeden başlamak istiyorum”...
ah...
bir açılsa kapıları gönül dergahının.
bir açılsa özlemlerin son bulduğu perdegahın.
geldim işte demeye bir fırsat verse ayaklarım
ah sevdiğim diyebilsem keşke
aç kapıyı, aç artık geldim işte bak buradayım...
ah Kudüs...
peygamberler şehri...
Muhammed-i gören
altın kubbene bir damla yaş değdiremedim...
ağlatamadım yüreğimi şöyle kan kırmızısı gözyaşlarıyla...
Ne acı var gönlümde
Ne bahardan kalma deli poyrazlar,
Hasretler birer birer ömrümün yolunu çizmekte,
Her düşüşümün ardından kalkmalarım geliyor aklıma,
Ve gülüşlerimin ardından döktüğüm göz yaşlarım.
Ah bu mavi deryanın
Kara köpüklü dalgası,
Yine kıyılarımda ne kadar kum varsa alıp götürdün.
Simsiyah çakıl taşlarıyla baş başa bıraktın beni.
Kıyısında yürüdüğüm bu deniz
Gözlerin mavi bir deryaydı benim için,
Her baktığımda derinliğinde boğulmayı özledim.
Ufkunda kaybolmayı sonra...
Yanağımda ısınan utangaç kırmızılığı özledim.
Nedir bu gözlerimde tutuklu kalan yas
Nedir bu içimi sızlatan buruk hece
Sanki dünya üstüme üstüme yürüyor
İçim acıyor, yüreğim sızlıyor eyvah
Ben mi geç kaldım yoksa sen mi yetişemedin bana
Kimseler anlamazki sevdiğimi kaybettim heyhat...
Sis çökmüş sevda yamaçlarına
İncecik bir yağmur yağıyor...
Sadece yaprakların ıslanan sesini duyuyorum.
Başkada hiç bir çıt çıkmıyor.
O kadar sessizlik hakim ki bu dağlara.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!