Kırılsın kalemim,
Gün gelir yazmazsam,
Ateşlerde yanar yüreğim,
Kelimeleri satırlara dökmezsem
Kim susturabilir kalemimi
Tozlu yollarda çınlayan
Ayak sesin geliyor kulaklarıma,
Yağmalanmış bir ömür
Koşuyor ardımda,
Göğsü delinmiş bir hayat
Ağlıyor ıssız akşamlarda,
Gecelerden bir gece, yalnızlık vurursa kıyılarına,
İçinde bitmek tükenmek bilmeyen,
Sonsuz bir sızı duyarsan
Ve gözlerinde beliren,
Sebepsiz çağlayanlara dur diyemiyorsan,
Beni hatırla...
Tüm kokmuş anılarımı silip süpürdüm bugün,
Beni benden alıp kasvetine sürekleyen hatıraları çöpe attım bugün,
Yüreğimin karanlıklarını geceye gömdüm bugün,
Toz duman gelip geçtim ömrümün baharından,
Sana inat yeniden doğdum bugün.
Penceremde baharın kokusu,
Ağla kanatırcasına yüreğimi,
Ağla gözyaşım hiç susma.
Gitti yüreğimdeki tüm sevinçler,
Ağla içimdeki huzur konuşma.
Bir bulut ol kon dallarına,
Gözlerimin önünde uçuşan yapraklara benzetiyorum zihnimdeki sözcükleri. Başı, sonu olmayan, cımbızla cümlelerin arasından rastgele çekilip alınan sözcükler gibi. Hiç düşünmediğim anlarda birden aklıma gelen sözcükler anlamsız geliyor çoğu zaman.
Bazen; tam cümlenin ortasına yerleştiriyorum onları birden anlam kazanıyor.
Öznesi ve yüklemi ile tam bir cümle oluşuyor, anlamlanıyor.
Çoğu zaman, aklıma aniden gelen sözcüklere benzetiyorum kendimi.
Tek başına hiç bir şey ifade etmeyen.
Şehrin üzerine çöken gri bulutların ardından, içime kasvet çörekleniyor, “keşke yağsa ve içimdeki kasvet dağılsa” diye düşünüyorum bir an.. Yastığıma başımı koyduğumda yağmur çiselemeye başlıyor. Kendimi, yağmurun büyülü sesine
odaklıyorum. Her düşen damlada ahenkli notalarını fısıldıyor kulaklarıma, ruhumla bütünleşip dans ediyor sanki damlalar.. Gözlerimi kapatıp, kendimi yağmur damlalarının götüreceği uzak diyarlara bırakıyorum. Her düşen damlada, yüreğime umut dolup taşıyor, sırılsıklam ıslanıyorum. Çevredeki bütün çirkinlikleri yıkayıp, yağmurdan sonra açan güneş gibi temizliyor dünyamızı. Bulut bulut göz yaşlarım geçiyor düşüncelerimden, çisil çisil yağan yağmurda denizin rengini taşıyor damlalarında, yosun kokusu taşıyor, toprak kokusu sarıyor dört duvar odamı.. ve ben tatlı bir sarhoşlukla kayboluyorum gecenin alaca karanlığında..
Ruhum belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar hür ve bağımsız, sanki hafif bir esintide bedenimden ayrılıp savrulacak bilmediği diyarlara.. Karanlığın içinden faili meçhul bir el uzanıyor aniden, “ gel “ diyor, “bulutların içinde gezinelim, huzuru bulacaksın, ‘hadi gel.” Sesi takip ediyorum hiç düşünmeden, yüzüyorum sanki maviliklerde.. Bazen bir damla olup yağıyorum evrene, bazen de sevmeyi unutmuş yüreklere düşen sevgi tohumu, barış meşalesini yakan alev oluyorum, ocağında sevgi aşı pişen, dumanı sevgi, kardeşlik tüten buram buram duman oluyorum. Denizlerde yolunu şaşıran balıkçılara yunus, istiridyeden çıkan inci oluyorum. Çaresizlere derman, fakirlere aş oluyorum.. Adım sevgi, kardeşlik, huzur, mutluluk olup, tüm evrene yağıyorum.
Bu huzur ve mutluluk içinde gözlerimi açıyorum, kırlangıçlar çoktan uyanmış sabah şarkılarını söylüyor, limon çiçekleri en güzel kokularını dağıtıyor etraflarına, birazdan güneşin kızıllığı düşecek dağların ardından denizlerimize.. Islanan sokaklar pırıl pırıl yanacak güneşin aydınlığında, Gökyüzü her zamanki gibi masmavi gülümseyip, ışıldayacak dünyamıza..
Gece; yeni güne kollarını açmış kucaklarken,
Kırlangıçlar uçuşuyor
Dört bir yanda
ve yıldızlar düşüyor tek tek,
Gönlümün sabahına.
Bırak zaman dursun
Günler solsun dalında
Sararmış yaprak gibi
Savrulsun oradan oraya
Can bulsun kelebekler kalbinde
Kıraç toprağında bir damla su olsun
Sessizce gelen bir ayrılığın arifesindeydi gözlerim
Nasıl sessizce girdiysen harap gönlüme yine sessizce gidiyorsun işte
Ayrılığın zehiri dolanıyor tüm hücrelerimde
Yakıyor, yıkıyor damarlarımdan her geçişinde
Dünüm yok, yarınım yok kalakaldım bu günde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!