Biraz riya ve biraz yalanla katıkladığı bir sabaha uyandı sol yanı...Ne kabusların ne de düşlerin çöreklenmesi yetti anımsamaya aşkı...Kah zaman döşedi unutkanlığına,kah öfkenin pençesinde bulandı varlığı...Ne niye öldüğü önemliydi artık,ne de hangi hayatın orta yerine doğduğu...Ve şimdi,mum aydılığında bir yola bile açıktı adam Ve kim bilir kaçıncı sarhoşluğunda günaha acıktı adam.....
*
Teninden sıyrılan ve nefesi aşk kokmayan bir anın,zehirli tadıyla yoğruldu kadın....Sarı,kahve yazmasında sakladığı korkularını,gece saçların gölgesinde çözdü kadın...Bir yanında ağıt ve bir bir yanında hala baş verirken bir kardelenin ak pak bedeni,kimseler görmesin diye yalnızlığını,kendi koynunda büyüttü kadın..Şafak sökerken ve ışığa ererken var olan her düş,tam da etine güneş değerken söndü kadın...
Bahar gelmeyecek bu yıl şehre...kapısı aralanmayacak yorgun telaşların,gözlerimde kan çanağı taşıyan çocuk gülümsemeyecek...Yenildim işte,papatyanın yorgun yüzüne yansıyışım bu yüzden.Bir kez daha kana buladı elini haziran,bir kez daha karıştı tüm baharlar.hangi sarı-kızıl yaprağın lanetinden damladım da,ne zamandır çimen yeşilinden ecel toprağına dönüştüm.....Cehennem...cehennem diyor kalemim,sol yanımda bir savaş,sol yanım leş,sol yanım öfke nöbetleri...cehennem diyor içimdeki ses....Ey can...! Ben kıymıyorken bir avuç cennet umuduyla varlığına,senin alıp veremediğin nedir ki her yanın alev alev yanmakta....Ve ilk kez bunca beklerken yeşeren toprağın umudunu,bir yama gibi sararken güneşin ılık yüzünü acıyan yüzüme...ve işte bahar gelmeyecek bu yıl şehre.....Bana ait olmayan bir ömrün yılgınlığı sahilime vururken ve her zerreme işlemiş uzun saçlı bir bebek ağlayıp dururken,bana ait olmayan yolların taşlarını ayıklayıp durdu ellerim...Şimdi titrek ve bunca korku dolu...ah ağlamaya bile gücü yok gözlerimin,gözlerimi yorgunluk,yüreğimi öfke bürüdü...Bahar....nefesini üflediğinde aydınlanacakken ömrüm ve sen..! sadece bir avuç huzurken,huzurunda talebim,öldüm bile diyemezken kendi mezarımın başında...ve işte bahar gelmeyecek bu yıl şehre.....
.
Ben yaptım,vurdum yüreğimde uçuşan kelebeği...ilk cinayetim değildi bu,yine de titredi gözlerim...önce güzel gülüşü soldu,sonra gözbebekleri dağıldı sise...bir uçuruma düşer gibi yitip gitti varlığı sessizce....ben yaptım....yüzüme yansıyan bir ihanetti,adı aşktan çok telaşa benzeyen...sonbahara aldanmış bir silüetti...bir ucu yalan...bir ucu sancı...ben yaptım...ayıktım ve anlamsız bir pişmanlığa sarsam da yüreğimi,katlime fermandı...yine yapardım......
Şişe içinde bir adam...güzel gülüşlü...çocuk bakışlı...kendi bilmese de sevgiye aç,bu yüzden biraz alıngan duruşu...elleri tebeşir tozu,yüreği nasır,istediği aslında bir avuç huzur...üstünde,çok uzaklardan sinmiş bir anason kokusu,ve o kokuya gizlediği korkusu...öyle çok ardına dökülmüş ki gözleri...cesaretinden değil karanlığa yürüyüşü...
Saçlarımda sonbahar ve içimde kasıgalara teslim bir güz mevsimi...bir tatlı huzuralma telaşı bu şehirle yeniden barışmam...martıların ışık beyazı kanatlarına takılı,eski bir aşk hikayesinin döküntüleri yollarımda...yüzünü sakladığım her yer yırtık,kim aldı tozunu bu hatıraların...hiç bir şarkı benim değil artık,hiç bir fotoğrafta yok aslında gözlerim...yağıp geçen ve bende geçmeyen,kirli,yitik bir öfke yağmuru tenimi ıslatan....döke saça harcadığım aşk; sorgusuz,sualsiz,çırılçıplak..ve yokluğunda,ben yeniden doğmayı bekleyen,teni buza kesmiş bir cesedim.....
*
Şehrin tüm ışıkları yandığında...sessizce söndü tüm telaşım,alıp başını giden düşlerim...sevişmelerim...sevilerim...kaldırımlara eridi tenim...bir lanetin paslı tadı yüreğimde...dudağımda,bin bir küfür...unuttum diyebilmek için,bir kez daha eksildim işte....
Kadın,aşağıladı erkeği teninden akan umarsız bir hayalle...erkek gözlerine yansıyan bir düşü düşürüyordu yakasından,fark etmedi.....en iyi zırhlarını giyindi kadın ve erkek; amansızca birbirlerine sustular....Ne acı,ne güne bakan bir kahkaha tadı dolandı duvarlarında...şimdi iki yabancı,tanıdık tenlerde,başka ruhların yansımasıydı varlıkları...Son bir gayretle zırhını soyundu kadın,bildiği tene dokundu...bilmediği ruhta çözüldü...dağıldı kadın...Ve çürümüş aşk kokusu sardı dört yanı,çoktan gidilesi yollar yakıp durdu iki yüreği...Ne kalmaların leş düşlü hasadına dayanmak...ne gitmelerin ıslak bakışlı ağıtlarına yaslanmak....orada...öylece...her zerre yok olana dek tükenmek ve tüketmeye adımlandı, adına karar denilen korkaklığın kızıl yolunda....Kadın,aşağıladı erkeği teninden akan umarsız bir hayalle...Erkek,gözlerine yansıyan bir düşü düşürüyordu yakasından,fark etmedi...Ve karanlığın her şeyi örten sinsiliğine sarınarak,yan yana uyudu iki beden,çoktan çekip gidebilmiş ruhların düşünü kurarak.......
Bir çok karanlıklarım vardı...şeytan aldı götürdü sonra,bana biraz haz bıraktı sus payı...aşkın gözü kördü,şeytanın da,aşk pek nazlıydı gelmeye...şeytan hep,yanıbaşımdaydı....
*
Ne zaman düştü başım dizlerinden....ne zaman bunca büyüdüm de ben,öptüğünde dinmez oldu acılarım....saçlarım örgüden sıyrılırken mi yittim ben çocuk düşlerimi ve sen...sen bir hastane odasında bırakırken sevinçlerini,ne zaman bıraktın-her şey geçecek-demeyi...
Sevilesi bir şehrin tam göbeğinde katledildim ben,tek görgü tanığımın görmekten uzak oluşu ne acıydı....Faili malum olsa da üstüne gölgeler düşürülesi bir cinayetti....bu yüzden,bana değil kendine ağladı en çok sevgili....Sonrası uzaktı; sisli,donuk ve ille de sancılı bir akşama denk gelen çöküştü,az biraz da tuzaktı....Yeni şehirlerin katmerli uğultusunda,herhangi bir gecede doğmaya çalışırken ruhum ve bedenim artık yadsımışken kora çalan sancıları,kefareti ödenmiş günler işledim şiirlere hayata dökülen ilk gözyaşlarının tuzuyla....Yeniden,yine,adına başlangıç denilen dönemeçlere saldım yüreğimi yüzölçümünden daha büyük ışıkları olan bir şehirde.....yeni paragraflar edindim daha önce hiç duymadığım şarkıların nakaratları kemirirken kulaklarımı....bir çok insanın dudaklarına mühürlenmesin diye yeniden aşk,sessizliğin yok edici çığlığına sarmaladım....ve gidilmiş tüm yollardan çekip ayaklarımı,gidilesi yollara döndüm yüzümü...ve anladım...ve anladım nice değişsede bu aşk trajedisinin senaryosu ve dekoru,replikler hep ama hep aynıdı...ve anladım...ve anladım...işte bu yüzden,işte tam da bu yüzden,sevilesi bir şehrin tam göbeğinde katledilmiştim ben...tek görgü tanığımın görmekten uzak oluşu ne acıydı...
Desem ki,seni seviyorum,
yetmiyor.
Yağmurun toprakla öpüşmesi düşüyor aklıma,
yaprağın dala sarılışı,
çiçeğin sorgusuz güneşe dönmesi yüzünü.
Desem ki,seni seviyorum,
yetmiyor.
Günün geceye kavuşması geliyor aklıma,
gecenin aydınlığın kollarına atılışı,
kar tanelerinin her izi kapatışı,
ayın denizde salınarak parlayışı.
Desem ki,seni seviyorum,
yetmiyor.
Bir şiirin ilk mısrası yer ediyor aklımda,
senfoninin ilk notası,
tiratın en vurucu cümlesi,
ve noktası olmayan,mutlu bir masal.
Desem ki,seni seviyorum,
yetmiyor...
yine de,demeden duramıyorum,
seni seviyorum...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!