Mûnis bir denizin dalga seslerini biriktirir,
İkimiz için, koynunda zaman
Pul pul dökülür hareleri geçmişin, sulara
Matemin alemde bir nağme daha büyür
Vurur usulca kumsala sedası
Şimdi akşam... Sular hânende...
Ne zaman başım göğsünde ve hafifçe nemli
Ne zaman bakışların gözlerimde; korkudan hâli
İşte o zamana, bir rüya görümü vakit kala
İsimsiz imbiklerden süzülen o rakik sızıntılar,
Sırlayacak asırlarca sakladığımız yabanlıkları...
Sazlığın perileri; birer katre kandılar
Hiçliğe içkin korda, fütursuzca yandılar
Her biri açtı erken; henüz gün doğmamıştı
İlk devrin aşk modası, kente uğramamıştı
Gece için son beste sardı tüm ağaçları
Rüzgâr; kadife nefes okşadı yaprakları
Hazan gazellerine birkaç hazin nağmeyi
Emanet bırakarak toprak yola seğirtti
Yolun sağ tarafında adeta bir heyula
Virane kervansaray fi tarihinden kalma
Aktın ya gözlerimden...
Vefakârdın...
-Bir örümcek ağ tutar
Hem nahif hem müddei-
Hani ben hep bezminde
Şen şakıyan sedaydım
Gidecek miyiz birbirimizden
Ya da birimiz diğerinden
Veya diğeri her yerden
Oysa yer ben, gök ben...
Düğümleyecek misin bir ucunu yolların
-Pervane ve Mihrümah’a-
Benzetileri kırık bir şairin, alaca mısrası
Mahzun atîka...
Adından bir zerre mürekkebim
Sözüm, sitem hengâmına
Sabahın erken vakti açınca gözlerimi
Pupa yelken teknende buluverdim kendimi
Tutamadım dümeni, sürüklendim engine
Balık kokan ellerim kalbimin iç cebinde
Yüreğimde yitik bir hande
Sesin, bakışın, dokunuşun
Alıp da kaybettiklerin benden
Verip de senin, almaya eğilmediğim
İnatla meyletmediğim
Dilinin ucunda gezinen
Çocuktum; çok yaramaz, paçalarım çamurlu
Kıvırcık saçlarımda hırçın denizin pusu
Hudutsuz bir bahçede ilk yaz hülyalarıyla
Başımda rüzgâr tâcım, dolaşırdım gururlu
Vezirim müşfik toprak, topuğumu okşayan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!