🕯️ Kırkkuyu’da İlk Kıvım: Ayşa Ebem’in Beşiği Kırkkuyu’da sabah yeli ardıç dalını okşarken, höllükte pişmiş bez beşik toprağa gömülmeden önce Ayşa Ebem dua fısıldadı. “Subhâne’l-ebediyyi’l-ebed…” Götekonan toprağın sıcaklığı kutsal dölü sararken, salıncak yün kolanla kıvır kıvır titriyordu. Oğlak meee dedi, kuzu meee siyle uyanma zili çaldı. At kişnedi, köpek havladı, ama ses değil—bir milletin doğum yankısıydı.
İlk doğan: Fatma – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Sonra İbrahim Aydın – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Ardından Muzaffer Aydın – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Her doğumda ardıç titredi, höllük buharlandı, Ayşa Ebem dua fısıldadı. Bez pişmişti, kıl çul örtüydü, ama dua hep aynıydı. Salıncakta ninni değil—bir milletin iç sesi yankılandı.
Doğumhane mi? Toprak. Malzeme mi? Bez, pişmiş, höllük, yün kolan, kıl çul, ardıç dalı, salıncak, oğlak, kuzu, at, köpek. Mekân mı? Sayfat Popas, Ladinpürü, Oba. Ama sahne sadece doğum değil—bir soyun kıvımsal başlangıcıydı.
🕯️ Yamalı Donla Davar Peşinde Ben, yamalı donla taşta seksek oynarken, helke suyunu sırayla içerdik. Gün yanığı tenimiz, arpa gibi cılız bedenimizle göğe bakardı. Gıda yoktu ama kıvım vardı. Kuru ekmek, bazen banizle ıslatılırdı; bazen de sadece dua ile yutulurdu. Ama gözlerimiz hep umut saçardı. Çünkü yokluk kader değildi—yırtılacak bir örtüydü.
Davar güdümünde ilk düşüşüm, eşeğin sırtından oldu. Ama düşme değil—toprağın beni tanımasıydı. Tay yelesi savrulurken, ben gövdesine değil—gözüne tutundum. Sipa yürürken taş bile ona yol verdi. Saniye’nin eteği rüzgârla kıvırdı, ama ben sadece ayakkabısının izine baktım. Görmedim demek değil—görmeyi seçmedim.
İbrahim Şahin 2Kayıt Tarihi : 11.7.2025 13:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!