Ayrılıktan anlamam,
Hasta iklimlerin yaslı penceresinden
Arşa başımı çıkarsam
Biliyorum,
Ağ örmeyi unutmuş mağara önünde örümcekler
Sırra kadem basmış ebabiller çekilip gökyüzünden,
Yangın düşmüş her yüreğe fecr-i kabirden
Yakılmış kentlerin dumanından, külünden,
Çölde ayak izlerini öper sana geliriz.
Kış yanar içimde,
Cehennem yontulur düşlerimden
Tabutlara yolculuk düşer,
Takvimlere telaş
Tut ki cesetlerimiz kıymıklanırken cellâtların dişlerinde,
Bir devrimdir seni tanımak kuduran batının ensesinde
Kalem susar dil susar
Çölde yürümeyi unutur karınca,
Dalgaların ölümsüz bal tadıyla kıyılara vurunca,
Gökte Zühal yıldızı,
Hekim olur dermansız dertlerimize.
Kavgalar biter, kasvet gider,
İkbal kıblesi sultanım, efendim
Kaçtım süfli saraylardan,
Şems’in güneşinde sana geldim.
Gökkuşağından mülteci,
Göğsümden uçarken güvercinler,
İmbatlara sarıldım,
Merdiven dayarken evlerin çatısından aya
Maviler merasim taburunda geçer,
Nil yüzünde Musa’nın.
Şahmeran seni bekler evrenin susuzluğunda mağarada
Hazan düşer baharlara
Hüzün mevsimi konaklarken Meryem’in yüreğinde.
Yanar yüreklerde Kerbela
Cesurca bir yalnızlığa itilir çaresizlik
Kayıt Tarihi : 1.3.2008 23:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)