Elâya çalıyordu gölgede gözleri, güneşte yosun nispeti, geceleri pusulasız, haritasız yol gösterdi, aşkından yarı sarhoş, yarı mayhoş gezenlere.
Omuz başlarında kızıl dalgalar dans ederdi, fırtına estirirdi yürüdüğünde her teli tek tek lavanta bahçesi, aklım başımda mı yoksa hülyada mı? Kim bilir…
En son on beşimde âşık olmuştum evleri bahçeli, duvarları kireç sıvalı Ayşe teyzenin çilli kızına. Kaç yıl geçti aradan, ne evim olsun istedim iki gözlü kutu misali, ne kuzineli sobada çıtırdayan sevinçlere özendim ve camgüzeli bir karım olsun istedim canı istediğin de açan.
“Tek tabanca iyisin” dedim, aynadaki deli adama göz kırpıp! ...
Ta ki kapılarımı zorlayan, davetsiz geçip yüreğimin baş köşesine bağdaş kurup oturan “sen” anmayım/anmayın sizde adı lazım değil! ... Sanmayın kızgınım sanmayın öfkemden anmıyorum adını, yanıyor dudaklarım ismini zikredince, ığıl ığıl bir hüzün merasimi başlıyor önce keman sonra ud taksimi ayrılık makamından.
Geriye dönmez savaşçılar...
Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
Karla yıkanmıştır yüzleri...
Bu yüzden asla vedalaşmaz
güzel çalışma...
kutlarım...
Evet, konu güzel. bütünlük çok hoş.
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta