Bulutların kanatlarında pamuk şekeri, ağır düşün fışkırışlarında yerin.
Terin özüne giren sükut, olamıyor eri bitimsiz-göçmüş umutların.
Duygular olacak ilk olarak kafiyeli ve tahripkar vezin,
Islak havlular alacak ve plaj dönüşünde yerini kuruların.
Cizvitleri dikili meftü köse tellerden görsem de saçı, damlarda ulu bir kirin,
Kendiyle barışık gibi kendiyle barışık senin çağa yandaş arzu soruların.
Tepkilerin, sessiz koşturdukların, gözlerin ağlayışların,
Elinde tuttuğun fenerin, yol almadıklarının vuslat kardeşleri görmediklerinin.
Getirirler hiçlikten nefesini çalı çırpıya koşuşkan kenenin,
Alır tacını ışıldayışların özü suyun güneşte damla serpintilerinin.
Huzuruna yüz görümlüğü kusur ve beşik kertmesi korkuların;
Kuşkular nedensizleştiğinde, damlalar temelin durumların.
Şavkının, urların belirsizleştiği şan-şarkı köşesinde Swan Lake’in,
Ayaktan tedavi ünitesinin; aşısı bulundu kanserin, telomerazın …
İnsan eli böğründen alınan, şırınga edildi vücuda sarf kinin,
Kirli sarı rahibe yapraklar değil, yeşiller uçtu ağaçların.
Ayakta belirdiğinde duvarlar önünde ışıltılı bir gölge, in;
Nüfuz etmiş bile iyinin tümleştiricileri korkuluk gagalarının.
Kim dedi şarkı söylemeye en iyi devam ettiricidir kin?
Kendi uğruna savundukların senin öz öcü kargatulumba sanrıların.
Allah’a barıştırıcı duruyor süresiz, suresiz birkaç bin din;
Aslında ayetleri, her biri, hadis kabilinden bellediğin.
Asılı duruyor göğsünde bellediklerin, göğüs-mermi-kemerlerin,
Ama sen ihtiyaç çekmiyorsun birkaç bilinmez kötü tanrının.
Niye devam edecek bunlar, nedendir kötü olan diyorsun;
Her şeyin merkezi iç menşeğinden örülüdür ama biliyorsun.
Korkmuyorsun tek kalmaktan, onsuz gitmekten korkuyorsun
Ve böylece alışık olmamış olduğunu kendine zar soruyorsun.
*
Şafaklarını belledim yeni doğan günlerin sarkan günbatımlarından
Sana giden, riyayı niye “sükut altın” diye savunuyorsun.
Dövülüp inceltilen Afrika sahilleri ve altın topraksa,
Neden İngiltere’deki düşünen kelleri köreltmeye çalışıyorsun?
Ve bunlar hepsi bir iken, doğan güneşlerin orucu sürmekteyken;
Yemek yiyip tıka basa, görünmezlik halefine, kılıfa mı sığıyorsun?
Ama astarlar elbiseyi göstermek için yapılmıştır ki
Bunu da koruduğun bir içim su çocuğundan elbet giyinebiliyorsun.
Artık üzerimize çökenleri bitirebileceğim insan sıfatından;
Çünkü “Biz”e görünmez Tanrı belirtebildi kendini dürüst bir
şom elde, geçen senelerin sonunda, güneş vardı, daimi vardır ufukta!
Çamur ise balçık, saçak damlar, ama kar tertemiz; yalan eğridir!
Gümüşten elediğin, nice işlemlerden ele geçirdiğin altın, som;
Buzlar inceliyor meltemlerim eksilttiği yazın, karlı giden ufukta.
Lapa zarlar, hüzünle başlayan mutlunun doğurgan kırması;
İncelmekte olan buz saçaklarıysa, melezliğin incelen matem sesi.
Sıtması nerde kaldı bu işin, eser oranında bayıltan eteri?
Bak ama cüzamlılar adalarda, birleştirilmek için tekrarlarda.
Fakat kim derdi bellediğini yıktı tavırları gidişin, varışları?
Diyebilirim ki, gitmeyecek en güzelin şafağı hepten yarınlarda.
Bekleyen bir şey rüyasında çünkü nemelazımcılığın, düşünüyorken;
Din bir ülkü değil, ama inanç onun gerçek değerde lüksü.
Zamanı böyle götürüyor doğan bilinç ki beşeri nefesin aldıladığı;
Ama her saniye, gonglardan ayrı değil, parlayarak ortaya çıkarken.
Evet, çok şey getirir ve götürür insan hayatından bir an belire;
Çevire, yuvarlar topağı, karmaşık öz, köz su tüten, evire!
Buz kalıpları saçaklar halinde sektirmeksizin havaya sıçrarken
Delmek üzere göğü, yukarı prim verir de hatta toprağa, yerküreye.
Sırlanan nikbin ilk ve lapa zarlar, buzların kırıldığı saçaklar!
Hepsi, bu; mutlu hüzünle başlayan şakrak doğurgan kırmalarını
Ezen sağanaklar; kendi geçen seyrüseferlerinde, vardırdıklarını.
Zaman ama yine geçince uğurböceği yanılsamalarında, soracaklar!
Duracağız sadece, zamanın işlediği bir kılıf mevkinde!
Ordan buraya uçuşan uğurböcekleri yok artık el sallayan!
Hep bunu bekliyordum, şans çarkını yadsıyordum;
Bunun için hazır hep eller’im; Las Vegas’ta masa altı hurda tutmayan.
Arabadan esen rüzgar ama camlara, çöl otobanında vurdu
Açık camlara; daha da iyi zar attı şanstan yana atmayan.
Kar yer güzel olur böylece; tüzel, öznel savsaklamayan.
Yaş alan yeşeren sararmadı ağaçlar; vardığında durdu.
Sihirli dakikalara atarcalara gömeceğiz, karanlığı ışığa.
Ve gerçekten böyle ayrı değiliz, tırnakları gibi parmakların.
Ellerin üfürükçü, koşan nağmeleri uç uç yanılsıda;
Senin, sonuçta zerkedileni yutacak oyun hamuru kavrayanın.
Bak, bunu yaşadı düz dağda, onu, tersyüzünde senin;
Kefeninin ancak lifleri dokunurken senin seğreltisinin.
Dokuyan yine düzledi, yarım düzlenen kızıl-beyaz uğurböceklerini;
Ona senin verdiklerinin fakat, böylece ürettiklerinizin.
İşi yokmuş gibi bekliyor şimdi seni ona yaptıklarının başucunda;
Kendi mağruruna güvenli, ama hayattan değil ki emin.
Yatak odasına attı ve öncesinde mutfağa daha kendini demin,
Kar böceklerinde toprak öz umuduna karışarak sarıldığında.
Ara şimdi denklik, ama müfredat anaokulu oynuyor coşkulu benlik;
Gönül gönüle darıldığında değil ara geçitler hemzemin.
Keklik uçuyordu havada, av mevsimi gelmediğinde, yok eksik;
O in, ağrıda yükselmeye başlayıp şenlik derinden uçtuğunda
16/17 Temmuzlar, 2005
Akın AkçaKayıt Tarihi : 17.7.2005 10:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

ne desem..
işte yorumlarınız hayatın güzelliği.
çok sağolun can dostlar
yine kendi tarzında bir şiir...
yine adını ayrılık koyduğun duygu karmaşasında neler söylemiyorsun ki...
bir bakmışım duygular tanrı katında,bir bakıyorsun tüm insani duygulara ver yansın etmede...
doğa ve insan iç içeliğinde duyguların kafiyesiz,doygun ve karmaşık anlatımı..
Temmuzlar,ayrılıklardan söz etse de sen yine en güzel duygu ve sözcükleri 'erdemde'buluşturuyorsun...
Gönül gönüle darıldığında değil ara geçitler hemzemin.
şu dize bile ,tüm şiirin ana sözü sayılabilir...
sevgiler akıncığım,çok yaşa sen...
Epeydir şiirlerini sessizce okuyorum. Bu şiirlere dair hep aklıma bir şeyler geliyordu da ne olduğunu çıkaramıyordum. Şimdi buldum. Senin şiir dilin sinema diline çok yakın. Her dizen bir sahneyi imgelemimizde canlandırıyor. Ama bu sinema dili farklı bir sinema dili. Genç yaşta yitirdiğimiz alman yönetmen Fassbinder'in filmlerini anımsatıyor bana şiirin.
Ve şiirinin içine girmek için bilimin ve anlamın yedi katlı labirentini aşmak gerekiyor. Ama bir de aştık mı sanatın ve estetiğin görsel-anlamsal şenliği başlıyor...
Bir yanı daha var senin şiirinin. Hani aynalı odalar vardır. Girdin mi, her köşedeki aynada farklı bir suretin görünür. Bir anlamda da senin şiirlerin bu aynalı odalara benziyor. Çağrışımlar sere serpe özgür. Her anlam ve her imgeyle bağıntı kurabilmek olası.....Ve bir dizeden çok satyıda çağrışım ve çıkarsama yapmak olası....
Yürek pınarların kurumasın hiç! ! !
TÜM YORUMLAR (3)