Yokluğuna alışmak çok zor
Ateş de yanıp, ayaz da donmak gibi
Senden sonra eğildi başım, yerlere bakarak yürüdüm
Kalabalık sokaklarda yürürken
Sesine benzeyen bir ses duyduğumda
Ürperirdi içim titrerdi yüreğim
Başımı kaldırıp başkası olduğunu gördüğümde
Parça parça olurdu kalbim
Bir bankta oturduğum zaman el ele çiftleri izler
Ve bizi onların yerine hayal ederdim
Parktaki çocukları izlerken de kızımızı..
Sensizliğin yarası öyle derin ki..
Tüm insanlığı atsam içine yerin dolmayacak
Yatağa uzandığım tavanda,
Seninle konuşuyorum ama duymuyorsun
Kahvaltıda bir çatal bir tabak fazla
Üstünde zeytinler sen seversin..
O ince naif çocuksu sesin çıkmıyor kulaklarımdan
Ellerine aşıktım ben senin
Özlemek acı çekmeyi geçti bende
Tarifi olmayan zulümlere döndü artık,
Fırtınalar kopar içimde, ağzımı açamam kan kusarım,
Kırk zalim vursa, bu kadar yanar mıydı bilmiyorum
Ne serçe parmağımın sehpaya değmesi,
Ne iğnenin tırnak arasına girmesi acı değil biliyorum..
Anladım ki özlemek ölmekten daha zor
Ölmek bir defa acıtır, özlemek bin defa
Ah Papatyam Ah!
Gönlümde kurak araziler susuz topraklar
Ben bir gemiydim yana yana denizi kurutmuşum hasretinden
Benim bahçemde çiçekler açar kuşlar öterdi
Uçup gittiler senden sonra..
Kurudu yapraklarım kırıldı dalım
Yoruldum sensiz kalmadı mecalim
Bilirmisin ben üzüldüğümde gözümün altı yanmaya başlar
Senden sonra hiç soğumadı,
Yıllar yılı and olsun üzüldüm durdum düşündüm durdum,
Ağladım durdum da sensiz duramadım..
Gökyüzüne sordum, yeryüzüne sordum
Nerede olduğunu bildiğim halde
Olmadığın her yere sordum da bulamadım seni
Ah inatçı güzeli ah!
Kah hayallere daldım kah denizlere baktım
Kahkahalar attım ağlamaktan
Kah oturdum da kalkamadım senin yokluğundan
Sen bir gül idin kalbimde, solup gittin
Dikenlerin kaldı geride, yüreğime saplanan
Her nefes alışımda battılar birer birer
Geceleri aya bakar onu izlerdim saatlerce
Belki bi an sende bakarsan, beraber bakmış olalım diye
Bir gün bir ava gittik
Kırk küsür tavşan keklik vurdu getirdiler
Baktım hiç biri benim kadar yaralı değil
Oysa onlar ölmüştüler...
Bir bilsen ben ne haldeyim bir bilsen nasıl yıkılmışım
İçimde depremler yokluğunun enkazı ağır
Yemeğin tuzu yok şekerin tadı yok
Bir bilsen nasıl ölmüşüm senin yokluğunda
Bir annenin oğlu gözlerinin önünde ölür ya
O an ki acısı gibi yokluğunun verdiği keder
Bilemedim ben sevmenin bu kadar gözü yaşlı
Bu kadar yanan ateş, bu kadar fırtınalı olduğunu
Bilemedim mezar da yatmanın daha rahat olduğunu..
Seni nasıl sevdim bilir misin ?
Biz ayrıldıktan sonra sık sık sizin evin yanına yöresine gelir
Uzaktan izlerdim belki seni Görürüm diye ama hiç göremezdim
Çünkü o evden taşınıp gitmiştiniz ve ben biliyordum taşındığınızı...
Çünkü o evde yaşanmışlıklar vardı hatıralar vardı
Ben anıları izlemeye gelir hasret giderirdim seninle
Asıl yeni evinize gelseydim göremeyecektim ben seni...
Kayıt Tarihi : 17.1.2021 18:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Serkan Güneş](https://www.antoloji.com/i/siir/2021/01/17/ayrilik-1837.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!