Güneşsiz ve kasvetli bir Aralık sabahı , herkesin giderken bir tutam hüzün bıraktığı;
Şehrin, Kalp mezarlığı soğuk istasyon banklarında oturmak bu günde bana nasip oldu..
Kasım’dan aralığa, ne ay kaldı leyl’in koynunda ,
nede asude barınır amansız seni içime estiren uğultulu rüzgarda..
Kederli bulut şahit ki!
Yağarsa yağmur,
Kadifeden daha sıcak sesinin yokluğunda üşümüşlüğümü mırıldanacak kulaklarıma
Hasretin kendini paralarcasına ağlar
Göz kapağımın duvarında
Yorgun denizin durgunluğu şahit ki!
Kapkara cehennem kaynıyor mahşeri yalnızlığımda..
İlk defa bu denli korkuyorum
kendimden .!
Aklım da dolanır k’anı donduran gitmeler..
Uzanır dudaklarımın önünde upuzun ayrılığın alnı,
Oysa vuslatın bağrına değecek vakte saklamıştım kutsal bildiğim dokunuşları
Bilirim ve bil diye söylüyorum
Trenler değil; yüklenip götürdüğü yürekler öldürür umutları!
İçimden akan ırmaklar dudağımda ki Kerbela’da kurur
Deştiğim bütün ateşler ayrılık külünü ciğerlerime savurur..
Kalbimin dehlizlerinde sana ağlayan şiirler bir bir kırılır .
Sabrın yamacında daha fazla bekletme beni
Kırık bir aynanın yansıması kadar da olsa göreyim seni kafi..
İstemsiz bir hoşçakalın ucundayım
ha düştüm ha düşeceğim
Alazına kapıldığım alev gözlerinde yok sevgili ;
şimdi, hangi mabed sorgusuz sualsiz ,
susmaların kıyısında, bakışların demin de ağırlar beni .!
Bütün şehrin aldırmadan üzerine bastığı
gitgide ufalan çakıl taşı kimsesizliğindeyim
Gel ve ellerin ile aç,
senden giderken yürüdüğüm kaldırım çizgilerinin göğüs kafesini ;
Tek tek ellerim ile serptim aralarına,
Ölmesini istemediğim bizim dediğimiz düşleri.
Nolur apansız çıka gel, tut ellerimden tazele aşka olan inancımı
Nurlandır maviyi gölgeleyen,
güneş gözlerin ile geceden farksız umutsuz sabahlarımı
Üzerlerini ört;
Göğe çarpıp rayların üzerinde boylu boyunca kanayan ,
avuçlarımdan dökülen kanadı kırık dilsiz duaları..
Şimdi daha iyi anlıyorum gözleri şiir kokan kadınlara ; titreyen eller ile neden şairlik yapılamadığını.
Ve öğrendim ayrılıksız bir kavuşmanın asla aşk sayılamayacağını ..
Son bir defa daha sarılamadan ,
gözden düşen yaşlar ve parmak aralarında boğulan sahipsiz el sallamalara şahitlik etmeden
vedasız gitmektir bazen aşk..
Yavaş yavaş
Gök kurşuni bir efkar sarıyor bütün şehri
Sen de duyuyor musun salkım söğüdüm...
Yağmur nede güzel söylüyor şarkımızı
Kulak ver saçlarına düşen damlalara
Belki Islak kalbimi onlar anlatır sana..
Gidiyorum ebedim ezelim
Gönül gizim
Gidiyorum Aşk-ı tanem
Can hanem
Gayrı hicrandır bundan böyle azığım
Kim bilir artık sana hangi şehirden seslenirim
Hangi tozlu kapıda eğilen başımı kaldırırım
Geçen her an durmadan büyütür aramızda ki ayrılığı .
Bir gün
Yorgun cümlelerin gölgesinde
Susar mıyız yeniden birlikte ..
Veya elele akar mıyız aynı ırmağın kalbinde , bilmiyorum..
Bana gelmediğin, Senden gittiğim bütün sabahların aynı vaktinde
hicreti tazelerim kuşlar ve nehirlerle beraber yüzünün kıblesine...
Kayıt Tarihi : 2.1.2022 18:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!