Babam gelirdi ve akşam olurdu.
Bahçedeki akasya ağacı günboyu biriktirdiği kuşları
birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza.
Siyah-beyaz bir fotoğraf gibi gelirdi babam.
Kamyonlar hep geceleri, hep uzaklara giderdi.
Ben o zamanlar bütün babaları susar sanırdım.
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
çağırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
Devamını Oku
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
çağırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
Normalde bugün yorum yazmayı düşünmüyordum. Ancak bu nitelikli şiirin iyi anlaşılabilmesi için detaylı bir inceleme yapma gereği duydum. Umarım yaklaşık 1,5 saatimi vererek yapmış olduğum tahlilim ile Hikmet Çiftçi Hocamızdan yine geçer not alabilirim:)))
Bir insanın yaşamına ilk giren ve o yaşamı biçimlendiren kişiler anne ve babasıdır. Çocuğun kişilik gelişiminde anne ve babanın benimsediği değerler çocuklarının gelecek yaşamlarının yolunu çizer.
Şiirde; ailesi ile doğru iletişim kuramayan, hatta kurmak istemeyen, kadınlara düşkün olan, eve geç gelen, içki içen, inançsız, korku ile güç sağlamayı kişilik özelliği haline getirmiş olumsuz bir baba figürü söz konusudur. Şiirde bu babanın beş çocuğunun yaşamına bir leke gibi yerleşmesi somut imgesel bir anlatı ile şiirleştirilmiştir.
Ancak baba, tam bir umutsuz vaka sayılmaz. Çünkü şiirde yer alan ‘ne kadar çok susarsa o kadar çok terlemesi’ ancak utanma duygusu olan bir kişide olabilir. Yine babanın Allah’a inanmamasına rağmen, annenin, babanın günahları için bir namaz yumağı olması da bu terlemenin nedeni olabilir. (Şimdi bir şair arkadaşım çıkıp hocam belki de bir hastalığı vardır diye yorum yapabilir:))) Yani baba şiirde belli belirsiz de olsa bir utanma duygusu ve pişmanlık içindedir.
Babanın siyah-beyaz bir fotoğrafla imgelenmesi babasının mazide kaldığını, aslında şairin babasını çok da iyi hatırlamadığına bir ipucu olabilir. Babanın uzun konuşmaları sevmemesi içine kapanık anti-sosyal bir kişilik olduğunu gösterir.
Babanın en çok kışa yakıştırılması, onun soğuk ve mesafeli bir kişilik yapısına sahip olduğunu gösterir. ‘Yalnızca içince güzelleşen’ babanın örnek bir insan olmadığı, ailesi ile bir paylaşımının olmadığı da anlaşılmaktadır. Zaten kadınlara düşkün bir adam olan baba içmediği zamanlarda ise gücü elinde bulundurmaktadır. Bunu ise konuşmayarak sağlamaktadır.
Şiirde;
‘Şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi
süt kokularına yayılıp duruyor.’
dizeleri okuru zorlayıcı türdendi.
Yürek lekesinin süt kokularına yayılıp durması ile kastedilenin; babadan öğrenilen hatalı örneklerin (yani yürek lekesinin) zaman içinde çocuklarda bir davranış haline geldiğini, çocukların da aynı hataları kendi çocuklarına (yani süt kokularına) bilinçli veya bilinçsiz olarak aktarabildiklerini izah etmektedir.
‘Babam on altı yıldır ölüme saçmalığını anlatıyor..’ dizesi babanın kavgacı ve inatçı bir kişilik yapısında olduğuna, tüm yaşamının yanlışlarla dolu olduğuna bir gönderme olabilir düşüncesindeyim.
Şiirin sonuna nokta yerine üç nokta kullanılması manidar olsa gerek. Burada şair bizlere çocuklarımıza kötü örnek olmamamız, kötü örneklerin çocuklarda yaşamları boyunca travmalar oluşturduğu mesajı veriliyor kanaatindeyim,
Şair, zorladın bizi. Kaç sefer okudum bu şiiri yorumlamak için. Güzel şiirdi.
Şiirlerde psikoloji ve sosyoloji olur . Yani şair ve şiirine giren insanlar..Bazı şiirlerin ana rengi psikolojidir , bazı şiirlerin ana rengi sosyoloji . Aslında sanat sanat içindir , sanat toplum içindir tartışması ile örtüşen yönleri de vardır az önce benim yaptığım tasnifin
Bu şiir , psikoloji öncelikli bir sosyal analiz olarak görünüm veriyor.
Şiir , emekçi olan babanın çatısı altında anne çocuklar ve diğer evler - ki bu sonuncusu oldukça flu olarak /değiniliyor.
Şair bizi bu resimleri çeken fotoğraf makinasının objektifi kadar objektif davrandığına ikna ediyor baştan . Bu psiko sosyal hesaplaşmada rol yapmaksızın içtenlikle ve rasyonel bir tarafsızlıkla davrandığına bizi ikna ediyor. Bizi mi , beni mi ? Sorusu var elbette bir kenarda
Şükrü arrbaşın ideolojisini , dünya görüşünü bilen bir insan olarak söylüyorum , ideolojisini bir slogan gibi kaba bir dille koymak yerine sanatın ruha işleyen , telkin dilini çok başarılı sade ama çarpıcı metafor ve imgelerle örüyor
Ben hoşlandım şiirden
Babam en çok kışa yakışırdı.
Bütün oyunlarımız başkalarının evlerine bir güzellemeydi.
Annem babamın günahları için bir namaz yumağı hâlâ...
bu dokunaklı mısraların şairine selam olsun.
Ey penceresi dışarıya açık, içeriye kapalı evler...
Babam neden yalnızca içince güzeldi.
Şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi
süt kokularına yayılıp duruyor.
Babam on altı yıldır ölüme saçmalığını anlatıyor...
Çok etkilendim.Şiirdeki doğallık, sadelik akıcılık, değiğlse bile gerçekmiş duygusu bıraktı bende.Muhteşemmm....Bu güçlü kalemi ve yürek sesini kutluyorum bütün kalbimle ve bir şiirimle eşlik etmek istiyorum:
***üÇGüLLER HEP SEN KOKARLAR*
Havada üçgül kokusu var
Üçgüller hep sen sen kokarlar.
Kokunu duyumsarım bin bir özlemle
İçimde bir hüzzam şarkı
Geçebilmek için üçgül tarlasının önünden
Yolumu değiştiririm,
Nedenini bilemezler
Yılların yorgunuydu güzel gözlerin
Uzamıştı sakalların, zayıflamıştın.
Sarıldım, öptüm ellerinden
Kaybolmuştu nasırların.
Acaba diğer babalara da
O denli kısa mıydı geceler?
Hep gün ağarmadan giderdin işe,
Gece, yarılanırdı nerdeyse
Eve döndüğünde…
Sitemkârdı gözlerin,
Kırılgandı sert kabuğunun içindeki
Yumuşacık yüreğin.
Sordun;
Nerde kaldın, neden daha erken gelmedin?
Geçerli bir neden bulmaya çalıştım kendimce
Kabullenmedin.
Oysa sonun başlangıcıymış vakit,
Bilemedim…
Sokuldum yanına eskiden olduğu gibi
Çocukluğumu anlat bana dedim,
Gülümsedin.
Askerden o gün dönmüştüm,
Bir şubat ayazıydı gelişin.
Kızımız oldu diye çok sevinmiştim.
Gurbet kuşu olacakmışsın
Nerden bileydim?
Okuman uğrunaydı sadece
Katlandığım hasretin,
Gözlerinden gönlüme akıverdi sıcacık sevgin…
Sonra;
Bir at bile kırk yıl koşarmış derler,
Ben koşmaya başlayalı elli yılı da geçti,
Artık nasıl eskimeyeyim, dedin
Kabullenmiştin…
Oy kadersizim, oy çilelim, oy gülmezim,
Bizler içindi tüm çektiklerin bilmez miyim?
Dertlerini içine gömdün de belli etmedin.
Yaklaşık kırk gece nefesini dinledim.
Her yeni güne yeni bir umutla girdim.
Bir şubat ayazıydı vakitlerden yine,
Umudun bittiği yerde
Seni zor ecele teslim ettim.
Güneş kaç kez battı tepelerin ardında?
Ve kaç turna katarı geçti o günden beri?
Bilemem, hiç saymadım ki…
Artık anlamı yok köye gelmelerin
Ve seni ne kadar sevdiğimi söylemenin
Yok artık gelişimize sevinmeler, tatlı telaşlar
Viran kaldı ardından evler, bahçeler, bağlar
Ceketinin cebinde bir tutam kurumuş üçgül
Yokluğuna ağlar.
Havada yine üçgül kokusu var.
Neden bu kadar acımasız üçgüller?
Ve neden hep sen sen kokarlar?
Ne zaman gönlüme düşsen canım babam,
Yüreğimin bir köşesinde
Gizli bir yara kanar kanar,
Küçük bir kız çocuğu
Sessizce sensizliğine ağlar…
Naime Koç ÖZEREN / Ağustos 2008
çook iyi...
evet, çok güzel.
çok güzel bir şiir.
Babam onaltı yıldır ölüme saçmalığını anlatıyor...
Ama o bunu hiç anlamıyor,her an kapılarımızda eli,içimizde kederi...Daha önce de okuduğum bu şiirinizi tekrar burada okuyunca bunlar geldi aklıma..Çok güzel ,anlamlı ve imge yüklü bir şiir...Sizi kutlar başarılar dilerim...Sevgilerle...
Belki, kışa yakışan babanızın içindeki bahar çiçekleriyle karşılarsınız bu yaşınızı.
Mutlu yıllar ...G.BULUT
Bu şiir ile ilgili 19 tane yorum bulunmakta