Bir tutukluluk var, beynimin sol tarafında. Eriyor sanki gün ve gün. Ne tedavi eden var, ne de tedaviye yanıt veren? Kemiriyor sanki içinden bir şeyler, adım adım düşüncelerimi.
Düşüncelerim durdu bir an. Gözlerim doldu. Ne yapsam geçmiyor, beynimdeki ağrı. Hapsolmuş, içinden çıkmıyor dışarıya. Uğultulu, cızırtılı ve parazitli olmuş yaşantımın bir parçası. Boşa atıyorum dolmuyor. Doluya atıyorum almıyor.
Dalmışım. Gidiyorum uzaklara. Okyanusu düşünüyorum. Ucu ve bucağı yok. Nerede kara, nerede sığınak bilen yok. Bu işin sonu yok. Geri dönülmez düşüncelerimin tutsağı olmuş, yarına gidiyorum. Yarın nasıldır bilen yok. Ben hep bugünü yaşıyorum. Yarınları, hep hayallerde arıyorum. Bilen yok.
Bir korkaklık sarmış içimi kemiren düşüncelerimde. Başarısızlıksa kaderim olmuş alın yazımda. Kopukluk içimi kaplamış, çevreden ve toplumdan kaçarak. Yalnızlık, hayatımın içinde yer yer içimi kemiren düşünce olmuş. Tepeden bakma moda olmuş, dışımda. Saltanatlık, tutkalla yapışmış oturduğun koltuğa. Özeleştiriye tahammül yok içimde. Senin var mı sanki arkadaşım? Eriyorsun oğlum, gün ve gün. Bir derman, bir ilaç aramıyorsun. Amacın kendini yok etmekse. Gidiyorsun. Böyle giderse, kalmaz fazla zamanın yarına. Bekleme, gelmez her zaman son anda bir kurtarıcı sana. Bulamazsın, bir kurtarıcı çevrende. Seni, senden başka kimse kurtaramaz. İnanacaksın ve kurtaracaksın kendini tüm hastalıklardan. Başka yolu yok bunun. Hatalarından ders çıkaracaksın. Daha çok çalışıp, inanacaksın; seni yaratanla tüm dertlerden kurtulacağına. Desene arkadaş, sen kaçını uyguluyorsun? Bana bakma. Sen kendini kurtar, içini kemiren sağlıksız düşüncelerden. Ben kaybolmuşum bende. Bakma sen halime…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.