Şu an neredeyim bilmiyorum,ayaklarımın altından akıp giden yer,ve başımın üstünde sıralanmış onlarca yıldız,birşeyleri özlüyorum ama hatırımda değil,lakin aklımda sadece bir kadın ismi var,ve bir elimde bir ucu aşağı sarkmış,düşmeye hazır hayalini tutuyorum sımsıkı,her seferinde silip parlattığım hayallerimi dolduruyorum ceplerime avuç avuç yine,şimdi,neşeyle söylediğimiz şarkımızı mırıldanıyorum,bu hiç alışık olmadığım onsuzluktaki sessizliğe,oysa herhangi bir ışık yılının,belirli olmayan bir zaman diliminde,onunla ücra bir köşeye çöküp yıllanmaya,çoktan amade değilmiydim evvelden beri,sahi,bir insan sureti üzerinde bu kadar mı derin izler bırakır,bir kadının küçücük elleri,sorsalar şimdi,hani hiç yaşam belirtisi olmayan bir gezegene düşse,yağmur olur,toprak olur,hayat verirdi,birde çocukken yediğim rengarenk şekerlerin verdiği mutluluk,onun küçücük tebessümünün tesiriyle eşdeğerdi,sesi,kokusu,bakışı bambaşka,o gülünce çok güzeldi...
SEN,gün sonlarında başında durup,kısık gözlerle sonuna baktığım yokuş gibiydin;
Bazen bir rüzgarın soğuk nefesi,bazen de küçücük bir çocuğun sıcacık elleriydin;
SEN en sevdiğim şarkıydın,seni güzel söyleyenin sesiydin,bazen kucak dolusu papatya bahçesi,bazen de cehennemin dibiydin;Ve "Gidilmeliydin"...
Tarafımdan kabul edilmesi bir hayli güç olan çeşitli rivayetlere göre,sonlara mecbur kılınan bütün güzel şeyler gibi,sende bir sona mecburdun,güya şimdi sen,senden bihaber birkaç ağızdan çıkan kısacık bir iki cümlede belirtildiği üzere,belki de içinde bulunacağımız birkaç günden daha ileri bir vakitte,sana daha güzel bakabilme ümidiyle birbiriyle yarıştırdığım iki gözümün önünden benim rızam olmadan gidiyor,anlaşılması zor türkçemde,yalnızca sana bakmak diye adlandırarak yaptığım en iyi işten,görmekten hiç usanmayacağım suretinden,ve varlığının,var olduğumu iliklerime kadar hissettiren o eşsiz etkisinden beni mahrum ediyordun;
Oysa ben,seninle iki yarısından biri olmak istediğim bir elmadan büyük olmayan kalbimle,nefes alabileceğim limiti belirsiz toplam sürenin tamamında,yalnızca ve hep seninle gülmek istiyordum...
Sustuk;
O an karşı karşıya oturmuştuk,
Bir süreliğine,aynı sınır üzerinde yan yana duran iki kış ülkesi kadar soğuktuk;
Sustuk;
Sanki birbirimize söylenesi herşeyi daha önceden uzun uzun konuşmuştuk,ve belki de olası bir anda kendi dilimizden dökülenlerle vurulmuştuk;
Sustuk;
Vurulmuş yiğidim ,makamı Şehit
Yoluna pusulanmış yezidmi yezid
Tez davran tunç ile demiri erit
Hainin yuvasına dök gitsin bugün
Anası biçare,ocağı sönmüş
Yaz günü sabah ayazı,
kulağımın dibinde tenime değen bir rüzgar var demir parmaklıklar arasından,ve özgürlük istiyorum şimdi yaşlanmış hayallerime,azıcık mutluluk,bir parça huzur ver gece,
sevda tutuyorum avuçlarımda salkım salkım,sımsıkı tutuyorum inanın,sımsıkı tutuyorum avuçlarımda ellerimden kayıp gidenlerin kaçınılmaz pişmanlığını,sağa sola bakıyorum kimsem yok,sağa sola dönüyorum ve sonra selam veriyorum fîkri hür yalnızlığıma,
aklıma geliyor aniden,ansızın aklıma,sözlerim,sözlerim nerde,hani şu söylemekten kaçındığım,öyle ya,daha yeni unutmuştum oysa,sonra çatılara bakmak geliyor içimden,bodrum katı penceremin kıyısından el sallar gibi martılara,
haydi kalk gel diyor gökyüzü,kalk gel diyor demir parmaklıklardan sarkan çocuk yaşta rüzgar,onlar ısrarla beni çağırıyorlar,ve artık usul usul gitmek gerek oralardan,hemde zincire vurduğum alışkanlıklarımı azad edip,keyfe keder yarınlara bugünden selam vererek,ama bekliyorum bugün günlerden salı,ufuktan güneş doğacak birazdan,şaka yapar gibi, öylesine uzaktan,şimdiden gülüyorum içimde buruk bir acı,ve inanın hiç korkmadım ben,karanlığı bol gecelerde sabahlara yarım kalmaktan,dedim ya sevda tutuyorum,hasret tutuyorum sımsıkı,ve herşeye rağmen umut damlıyor inadına avuçlarımdan,şimdi gün yeniyor geceyi,ufukta gözlerim,gözlerimin önü şafak kızılı,sessiz bekliyorum ve mecbur,nasılsa birazdan gün sıyrılıp gelecek tebessüm ederek geçici aydınlıklardan...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!