Aydınlık6 Şiiri - Yorumlar

Osman Demircan
662

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Umay beni baştan çıkaracak kadar güzeldi. Her güzellikte bir tuzak olduğu gibi Umay'ın güzelliğinde de bir bıçak ışıltısı, bir tabanca zerafeti aradım. Umay hem bir bıçak kadar keskin bir güzelliğe hem de bir tabanca kadar zerafete sahipti. Güzelliğin ve baştan çıkarmanın bedeli belki de hapsedilmek ve öldürülmekti. Fakat her cazibenin yok edilmesi gerekmediği gibi, her cazibenin yok edici olmadığı da apaçık ortadaydı. Maktulün değil, katilin profilini çıkarmak esastı ama katili yakalamak gibi bir görev tanımınız yoksa bu gerekli değildi. Oysa ben katilimi bulmak amacındaydım. Umay heyecan verici bir aşkın en güzel kanıtı olarak cinayet öykümde altı çizilmiş bir cümle olarak gözükmekteydi ve ben artık bu cinayetin sayfalarını tek tek aralamak istiyordum. Bu sebepten ötürü bugün buluşacağımız saati iple çekiyordum. Saat henüz on sularıydı. Üsküdar sahilinde vapurun kalkmasını beklerken en az benim kadar aç martıları da besledim. Nasıl gökyüzü martı kalabalığıyla doluysa, yer de o kadar insan kalabalığıyla doluydu. Canlı bir tablo gibiydi bu çığlık çığlığa sıkışmışlık. Bir de bu çığlığı vapurun kalkarken çıkardığı ses iyice boğuyordu. Oysa ortada ne bir iki el ne de sıkılacak bir gırtlak vardı. Fakat insan ve martılar gırtlak gırtlağa kıta değiştirmekteydi. Üsküdar'dan Beşiktaş'a direkt giden vapurda oturmuş denizin ruhumu okşayan serinliğinde, soğuk kanlı kalmaya çalışarak karşı kıyıya vardım. Rıhtıma indikten sonra, sola yönelerek epeyce bir yürüdüm. Sonra sağa dönerek Beşiktaş Kültür Merkezi'nin olduğu sokağa ulaştım. Saate baktığımda on buçuk civarıydı. Umay'ın gelmesine daha çok zaman vardı. Çörekçiye gidip, bir köşede oturdum ve Umay'ı beklemeye başladım. Garson önce bir gölge, sonra bir siluet, ardından da kocaman bir dudak gibi karşımda belirdi. Hani bazı insanlar vardır ya, hayat boyu onları yanınızda hissedersiniz, ardından karşınızda olduğunu görürdünüz; işte öyle bir psikoloji uyandırdı bana sabahın öğleni gösterdiği saatlerde garson. Dudaklarından çıkan siyahlar giydirilmiş günaydın kelimesiyle sanki içimi kararttı ve bana bir şey içer misiniz diye sordu. Biraz kekemeledikten sonra bir tane çörek istedim. Daha çöreğin tadına bakmamıştım; ama dişlerim bir köpekbalığının dişleri kadar keskinleşmişti, neredeyse tüm denizi parçalayacak kadar. Çörek masama getirildiğinde, henüz sımsıcaktı. Kokusu ve buğusu yüreğimi gevşetti. Gerginliğim her lokmada azaldı. Üstüne de bir çay isteyip içtiğimde iyice rahatladım. Yan masalarda oturanların ayakları, kötülüğe bir yol ararcasına yerlerinde duramıyorlardı. Partnerlerinin ya orasına ya burasına dokunarak rahat durmuyorlardı. Canım sıkılarak, masadaki gazetelere baktım. Türkiye haberine bir göz gezdirdiğimde içimde daralma oldu. Haberlerde Türkiye'nin ne kadar ilerlediğinden söz ediliyordu. Belki de köşe yazarlardı haklıydı. Türkiye ilerliyordu; ama dolmuş edasıyla ilerliyordu. Türk insanı da Ferdi Tayfur olmuş arabesk şarkılar söylüyordu. Türkiye'nin din anlayışını yansıtan haberler de dikkatimi çekti. Tüm dini haberlerden Yasin suresinin sesleri yükseliyordu. Ölü toprağı atılmış Türkiye topraklarında, insanlar yaşam dolu ayetler peşinde koşuyordu oysa. İnsanların duyguları ve düşünceleri bu şekilde öldürülüyordu sonra da insanlardan inanç adına canlılık bekleniyordu. Türkiye'de anlayış noksanlığı varken, tüm köşe yazarları yine cümlelerinin sonlarını noktalarla doldurmaya devam ediyordu. Türkiye eksik bir cümle kalmaya devam ediyordu böylece. Zaman bir limon ağacı gibi gözlerimde limonlar büyüterek geçmişti. Gözlerim bir limon sıkacağı gibiydi ve bakışlarımı Umay’ın ellerine bırakmak isteğindeydi. Umay uzaktan bir deniz feneri gibi göründüğünde bütün gerginliğim gitti ve tüm yelkenlerimi indirdim. Yanıma yaklaştığında gözlerimde tuzlu su birikintisi oluştu. Duygusal dalgalanmaların ardından geniş bir kumsala vuran dalga gibi kendimi Umay adasının sahiline vurdum. Umay’la sıcak bir sohbet yaşayacağımın işaretleriydi bunlar. Yanıma iyice yaklaşınca masamın o an bir piyano olmasını istedim. Onu Beethoven’ın konçertosuyla karşılamayı içimden geçirdim. Ama ne hikmetse varlığını yanımda iyice hissedince yok olup gitmiş bir beste gibi kendimi hissettim. Elim ayağım birbirine dolanarak, ayağa kalktım. Bir gülümsemeyle Umay’ı karşıladım.
_Hoş geldin Umay.
_Hoş bulduk Erhan.
_Buyurmaz mıydınız?
_Teşekkür ederim. Umarım bekletmedim.
_İstanbul sürekli sorunlar doğuran bir kadındır. Dokuz ay beklemedim sonuçta. Erken geldiniz. Ben de teşekkür ederim.
Umay karşımda oturdu. Masamızda yeni içtiğim çayın boş fincanı ve sigara izmaritleriyle dolu kül tablası vardı. Garsonu çağırarak yeni çaylar istedik. Masamızı temizleyen garson, siparişlerimizi getirmek için gittiğinde söze hangi anahtar sözcükle başlamam gerektiğini düşündüm. Tüm enerjimi söz haznemin kapılarını kırarak tükettim. Söz cambazlığı yapmak istemiyordum. Dudaklarımı serbest bırakarak konuşmaya başladım.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta