AYDINLIĞA RAMAK KALDI
Nice zamandan sonra bayram tatili sebebiyle evde boş boş otururken, televizyon seyrediyorum. Canım zaten ciddi meselelerden dolayı çok sıkkın olduğu için, müzik kanallarını seyrediyorum sırası ile; yerli yada yabancı bir yerde duramıyorum.
Bir ara, bir Türkçe müzik yayını yapan bir kanalda takıldım kaldım. En son, ben askerlik yaparken klibini seyrettiğim, ki askerde iken tüm birlik onu seyreder ve mest olurdu; Nez’in yeni bir klibi çıkmış ve yayınlanıyordu. Bu kadının ne görünüşünü, ne huyunu suyunu hiçbir şeyini sevmem, ama çok serin bir sesi vardır ve bu sebeb ile dinlerim kendisini.
İlginçtir bu yeni şarkısının sözleri öyle etkiledi ki beni, çok enderdir bu durum benim için. Genelde Barış Manço şarkılarında hayat bulan ben, bu şarkıda içinde bulunduğum durumu öyle yakaladım ki, seyrettikten sonra üstüne birde şarkının kendisini internet üzerinden bulup dinlemeye başladım.
Gel Bana, Sor Bana, Sevgi Bu Mu Diye?
Girsene Kalbime, Düşmüşken Elime,
Boş Veren, Boş Gezen Olsan Da Bana Ne,
Ben Sevemem Kimseyi, Senin Yerine.
Baksana Talihe, Mal Verir Kimine,
Seni Vermiş Benim Gibi Birine.
Yandı Yandı İçim Yandı,
İçti Aşkı Kanmadı,
Kalbimin İstediğini,
Almak Nasip Olmadı,
Aşk Dağıtır Gibisin, Ya Hani Bana?
Gel Bu Gece, Sakın Kalmasın Yarına.
Sar Beni Sarmala Verme Başkasına,
Kördüğüm Ol Benimle, Sakın Açma,
Baksana Halime, Gülme Deli Diye,
Akıl Ermez Bu Gönül İşine.
Yandı Yandı İçim Yandı,
İçti Aşkı Kanmadı,
Kalbimin İstediğini,
Almak Nasip Olmadı. (NEZ’in şarkısının sözleri)
Ve dinlerken şarkıyı, sözlerinde kayboldum defalarca. Ne zaman sevsem bir güzeli, onunla bir ilişkinin sonunu getiremedim hiçbir zaman. Çok sevdim, severim asla erinmem sevmekten; hatta kimine göre, onların demesi ile “hakkettiğinden bile fazla” severim. İşte ol sebebten kalbimin istediğini almak bir türlü nasip olmadı, olamıyor. “Yoksa bu sevgimde mi? ” Diye iç geçirmeden edemedim. Zira öyle ısındı ki kalbim ona ilk gördüğüm anda, buna Esracığım en yakın tanıktır.
Onun okul arkadaşı imiş. Seninle ilgilenmez, boşa uğraşma dedi. Ben inat uğurunda değil, sadece ona bir şekilde ulaşmak istedim. Bu sevgim bende saklı kalsın istemedim. Dünyanın en kolay işlevi sevgiyi vermektir. Bu bir tebessümde olur, bir ömürde...
Esramın, msn ekranında resmini görünce, hani şimşek çakar üç saniye sonra sesi gelir ya, öyle olmadı bende. Şiddetli bir şimşek çaktı gönlümde onu görünce; o siyah dalgalı saçları ile fotograf makinesinin objektifine öyle içten bir gülücük vermiş ki, hele kucağına aldığı bir oyuncak köpeğe sarılıp da öyle çocuk ruhlu bir genç bayan gibi çıkmış ki gözleri, işte beni uçsuz bucaksız göklerde çakan şimşeklerden farklı kılan durumdu bu. Kalbimde çakan şimşek beni ona doğru itti. Aynı kutuplar birbirini iter, zıt kutuplar çeker hani manyetik etkileşimde; bende bu gibi bir olaya maruz kaldım. Beni çekti kendine çakan tek bir anlık sessiz bir şimşek ile.
Esramın, yok olmaz, veremem, zaten o sana bakmaz demelerini umursamadan, e-mail adresini aldım ve o süreçte elimden gelen tek olayı gerçekleştirdim. Bana gelmiş olan maillerden en beğendiklerimi ona gönderdim.
Sanırım bu etkinde olmuş, onunda hoşuna gitmiş ki, beni msn listesine kaydetmişti. İşte o an bende oluşan duyguları anlatmam için yeter olmadığını bilsemde, elimden Türk dilinde ancak bu tasviri bulabildim:
“Elimden Tuttuğunda Cehennemimi Cennetten Üstün, Onsuz Kaldığımda Cennettim Cehennemin Ta Kendisi Olacak.”
Öyle kapılmışım ki bu engelleyemediğim, daha doğrusu engellemek istemediğim ve bunun için çaba sarfetmediğim çekime, köle olmaya adamış durumdayım benliğimi. Bu benim, O Özlemini Çektiğim Aşk Olması için elimden geleni ardıma koymamalıydım.
Bunu nasıl yapabilirdim acaba? Düşünmeye başladığım anda, onu o ilk görüşümdeki sessiz şimşek gene çaktı kalbimde.
Dünyanın en sadık ışığı geldi aklıma! Mum Işığı. Nice yüce imparatorlar bile, bu ışığın yayıldığı ortamlarda almışlardı halklarına en güzeli sundukları kararları. O halde bende bu ışık ile sunmalı idim ona olan sadakatimi.
İlk iş olarak 10 adet mum edindim ve odamın her bir yanına düzgün bir eda ile yerleştirdim. Ardından edinebildiğim ve çok özel duran bir resmini o ışığın etki alanında olan aynaya yapıştırdım. Ardından adını yazdığım bir yürüyen ışık düzeneği edindim. Bunu da aynaya güzelce yerleştirdim.
Ve yılbaşı gecesi, saat 23.45 de tüm ışıkları söndürüp, mumları yaktım. Onun şerefine patlatacağım şampanyayı hazırladım ve yeni yıl için günün devredeceği anı, gece yarısını, saatin 0.00 olmasını beklemeye koyuldum.
Mum, öyle sadıktır ki yakanına, fitili yandığı sürece yanar, eridikçe bana mısın demez yanar, mum bedenini eritmiş olsa da yanacak fitili var ise gene yanar ve sahibini ışıksız koymak istemez asla. Yeni bir mum yakacak ise o kişi; ona önce ışık verip aranmasını kolaylaştırmak ister, yeni gelen muma ışığını değil, sahibini emanet eder, “Onu Işıksız Bırakma O Sana Muhtaç Onu Üzme, Onun Sana Verdiği Değer Kadar, Sende Ona Değer Ver” dercesine ışığını ona verir. Hiçbir gücenme yapmaz, gönül koymaz ortaya. Bilir ki, onu değerlendiren süs gibi durması değildir; ışığını sunduğu kadardır ve bu çok eski çağlardan bu yana böyledir.
İşte bu duygular ile, sevgimin resimlerini yaydım odama, şampanyamı patlattım, onun şerefi ile yudumladım; saat gece yarısını vurduğunda, 2007 hayatımıza ulaştığında.
Nergisim, Gönül Çiçeğim dedim. Ona bu ömrümü feda eyledim. Onu kaybetmemek adına, Esram ile bir tutar kardeşim derim. Ama sevgim içime dar gelir bilirim, gerekirse Fikret Kızılok’un şarkısında söylediği gibi:
“Bir Gün Olsun Unutunca
Dışımda Kalıyorsun
Oysa Seni Düşününce
İçime Sığmıyorsun”
diyerek unutmaya çalışırım.
Ancak bu nasıl olur, bilemiyorum?
Ona açılamıyorum, ama onun için yazı yazıyorum. Bu yazı varoldukça dünya hayatında artık, ben yaşayan bir ölüden farkım olacak. Çünkü benim Ab-ı Hayatım olmuşken o güzel sultaniye, bana yaşatıyorken varoluşumdaki ilk Aşk-ı Şahaneyi, ona borcum sadece mutluluktur, gülen gül yüzünün solmamasıdır.
Mutluluğunun idamesi, gül yüzünün daimiyeti benim ile olmayacak ise, bunu sağlayabileceği biri var ise mutlak ölüm sessizliğine gireceğim; aynı onu gördüğümde çakan sessiz şimşeklerim gibi.
O şimşeklerimin sesi onun sesidir ki, bu kinini kusmak değildir. Gülücükleridir, aşk-ı kinayesidir.
Bazen korkuyorum kendimden onu düşünürken. Özdemir Asaf’ın dizeleri geliyor her seferinde dilime:
“Senin İçine Girdiğim Zaman
Dışımda Kalıyorsun,
Senin Dışından Sana Bakınca
İçime Sığmıyorsun”
Onunla bir yerde, bir simiti paylaşamayacak olmaktan, bir bardak çay içipte gözlerine bakınca ateşimin cehennemi ısıtmasının günahını tek başıma taşıyamayacak olmaktan korkuyorum. Şu dünyada sevgiyi sunmak kadar kolay olan ikinci olgu, dertlere, hele de sevdiğin insandan sana yüklenmiş dertleri çekemeyecek olup ölümü seçmek. Ben bugüne dek böyle bir yük hissetmedim asla omuzlarımda, ama hisseder isem bu bana acı değil, gurur verir ki, bana ölümü değil, mutlu bir hayata, o aşkın bana sunduğu bu hediyeye liyakatta bulunmak görevi verir.
Bütün sağlıklı ilişkilerin, esas noktasının elde edilememiş yoksunluklar olduğunu biliyorum. Benim yoksunluğum, yaşadığım her anımda hissettiğim yalnızlık korkumu giderememiş olmamdır. Her ne ettimse bunu yenemedim. Ondandır ki, en büyük korkum hep bir boş karanlıkta sırtımdan bıçaklanmak oldu kendimi bildiğim ilk anlarımden beridir. Belki hep hasretini çektiğim bir kardeşimin olmamış olmasının etkisi çok büyük bu yalnızlığımda; hele de babamı çok erken kaybetmemde üstüne şerbet gibi döküldü, ama bir çıkış noktası aradım kendime. İşte bu çıkış noktamın son dayanağı hep bir aşk oldu. Paylaşma merakım, aşırı yadırgandı. Bu çağın insanı olmadığım yönünde değerlendirildiği için yalnızlıklarım, her insan ile daha da arttı. Bunca insan var iken, dünyada ben niye yalnızdım?
Bayan güzel çiçek ise, bu çok kısa süreli muhabbetimizde bana bir yoksunluğunu anlattığında içimin kırıldığını hissettim. Henüz 4 yaşında ikiz kardeşleri vardı. 4 yaşında idiler, ama onun bütün oyuncaklarına konmuşlardı. Hepsinden ötesi, şu yaşına değin sarılıp yatacağı bir oyuncağı olmadığından dertleniyordu. Ben şanslı idim. Benim olmuştu, ama yalnız büyümüştüm. İçimde biriken her şeyimi onlarla paylaşmıştım, gece onlara sarılıp yatmıştım. Onlar ile aramda konuştuklarıma tanrı bile şahit olsun istemezdim. Çünkü konuştuklarımız bizim sırlarımızdı, ben kadar onlarda bana anlatırlardı sırlarını. Hayatımın ilk oyuncağı Yogi beni en iyi tanıyandır, hala odamı en tepeden denetlerde bana anlatır; bende ona ve Edi’ye dünyayı anlatırım hep kendi gözümden.
Ah koydum kendime, o çok istediği oyuncağını alıp sunacağım ona ve iyi uykular dileyeceğim; benim gibi yalnızlık ile tanışmadan, sarılıp uyusun diye arkadaşı ile.
Hiç onun için veya ona ithafen yazılan bir yazı yokmuş. Çok istiyordu; ona bir mutluluk sunmak borcum vardı, benden esirgemediği güzel kalbi için. İşte bu o borcun ilk taksiti. Bu bir yazı ile kalmasın bir de şiiri olsun istedim ve ona yazdım kalbimdeki duygularıma birer kelimeden elbise biçerek sundum kağıt üzerine, aramızdaki yaş farkını hiçe sayarak ve engelleyemediğim kapılmışlığıma mutlu bir yenilmişliğin galibiyeti ile…
Hep mutlu olması dileği ile…
SADAKATİM MUM IŞIĞINDA SAKLI
Seninle Son Verdim Karanlığıma,
Aydınlığa Erdim Artık Sonunda,
Sen Olduktan Sonra Kalbimde,
İmkansızlıklar Bile Artık,
Vakit Almayacak Gerçekleştirilmek İçin.
Sevgi Bu Bence…
Uğurunda Her Türlü Zorluğa Karşı,
Hayata Kafa Tutma İnadına Kavuşma.
Sorma Bana Sevgi Bu Mu Diye?
Sevgi Sadakattir,
Ona Gönülden Bağlanmaktır,
Bu Nasıl İştir Deme Bana?
Bir Mumun Alevindeki Duruşu Seyretmelisin
Ve Benden Öyle Cevap İstemelisin.
En Son Haddine Değin Mum Yanar,
Işığı Asla Yanıltmaz,
Hatta Yalancı İsem,
Ancak Yatsıya Değin Bana Kanar.
O Işık Söndüğünde,
Ben Karanlıkta Kalır Boğulurum,
Ama Sen Nur Dolu Kalbin İle,
Dünyaya Güneşi Yeniden Doğurtturursun.
Güzelceğim, Benim Dünyada En Büyük Korkum,
Karanlıklarda Kalmaktır!
Bu Uğurda Hatta Ben,
Sigaranın Işığından Bile Medet Umdum,
Ama Bir Fayda Görmedim Bıraktım.
Senin Aydınlığın Öyle Bir Işıdı Ki Kalbimde,
Ömrümü O Işığa Adadım…
Bundan Ötedir Ki Seni İsteyişim,
Sana Asla Yalan Demeyeceğim,
Ben Bir Yatsıya Kadar Doyamam Güzelliğine,
Sen İçin Bir Ömür Feda Etmeliyim.
En Kötü Bir Seher Vakti Yanında Can Vermeliyim.
Canımı Alan Olursan Eğer,
Bu Benim Mesut Ölümü Hak Edişimdir,
Cansız Bedenimin Sonsuza Erişmesidir.
Beni Canımdan Ederek Öldür Bunu Dilerim!
Yaşarken Ölmek İstemem,
Seni Görmek Her An Emelimdir,
Fikrim Asla Seni Elde Etmek Değil,
Sana Mutluluk Vermektir.
Her Kim Seni Mutlu Edecek İse benden daha çok,
Seni Ona Kendi Ellerim İle Sunarım;
Ama Seni Üzer İse Aynı Ellerim İle,
Canını Ciğerinden Sökerim!
Her Ne Kadar Bir Çiçek Olsanda Sen,
Bir Ömür Boyu Sulayacağım Seni Ben,
Öldüğümde İse İstemem Kefen Mefen,
Bana Bir Tanecik Beyaz Yaprağını Ver Yeter!
Ama Sen Eğme Boynunu Asla Adaşın Gibi,
Sen Hem Ülkeme Hemde Dünyama,
Aşk Güneşinin Namzetisin,
Bunu Asla Unutma…
Sorma Sevgi Bu Mu Diye Bana Artık,
Sevgi Sensin,
Sen Bir Ateşsin,
Ben Bir Mum Olayım Yeter Bana,
Hayatına Bir Küçük Aydınlık Versem İnan,
Bu Bana Tanrı Katında Safahat,
Işıl Işıl Gözlerin İle Bana Bir Baksan,
Fitilimi Ateşlersin,
Bir Küçük Mum Bile Olsam And Olsun Sana;
Dünyayı Aydınlatmayan Erbil Kör Olsun…
Bir Mum Işığının Sadakati,
Olsun Aşkımın İlelebet Teminatı,
Aşk Şarabı Gibi, Tadı Bilinmese de,
Her Sevda Gibi,
Acısı Tadılır, Yası İle Yanılır.
ANLADIM Kİ YALNIZLIK, BİR KARANLIK…
Erbil KutluKayıt Tarihi : 6.1.2007 02:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aydınlığa Ramak Kaldı F. Erbil Kutlu Nergis İçin Yazılmış İlk Yazı Olup, Benimde İlk Yazılı Basımımdır. Kutlu Basım / İstanbul 2007 ilk kitap halinde sunduğum yazımdır.
![Erbil Kutlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/01/06/aydinliga-ramak-kaldi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!