Dolaştım İstanbul'u sabaha karşı
Aşiyan, Eyüp Sultan, Kapalıçarşı
İçimdeki hüzünle durdum önünde,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.
Şimdi Eyüp'teyim ben, sabah namazı
Hiçbir yerde bulamam burdaki hazzı.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Ayasofya Camisi hassasiyetiniz için sağ olun...
ben sizi dinlemeyi çok seviyorum
ses tonunuzu
vurgularınızı
şiirin getiridği duyguyu olduğu gibi yansıtmanızı
üzüntü sevinç heycan gibi
şimdilik sadece okusanız olmazmı
MISRA (DİZE)
Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir.
BEYİT (İKİLİK)
Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.
ÖLÇÜ (VEZİN)
Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır
HECE ÖLÇÜSÜ:
Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur.Durulan bu yerlere 'durak' denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır.
ARUZ ÖLÇÜSÜ:
Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir.Kısa heceler nokta(.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır
SERBEST ÖLÇÜ:
Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz
REDİF
Mısra sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin, kelime ve kelime gruplarının tekrar edilmesine 'redif' denir.
*........uzakta
*........plakta
KAFİYE
Şiirde mısra sonlarındaki ses benzerliklerine denir. Kafiyeyi oluşturan eklerin ya da kelimelerin; yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı olmalıdır.
*...........derinden.
*...........kederinden.
KAFİYE ÇEŞİTLERİ
YARIM KAFİYE:
Tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
*............dizildi
*............yazıldı.
TAM KAFİYE:
İki ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
*.........karanlık
*.........artık
ZENGİN KAFİYE:
Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
*........... yolculuk
*........... soluk
KAFİYE ÖRGÜSÜ
DÜZ KAFİYE: 'a a a b' ya da
'a a b b' olmalı.
ÇAPRAZ KAFİYE: 'a b a b' olmalı.
SARMA KAFİYE: 'a b b a' olmalı.
kalemin hiç susmasın ustad selam ve dua ile
İyi ki edebiyatımıza adınız yazılı hocam! Daima okunacaksınız ve dinleniceksiniz!
Yaslı İstanbul
Neşelenmez İstanbul her zaman biraz yasta
Secdeleri özleyen Ayasofyası hasta
16 Nisan 2006 / Erzurum
Ömer Mirza
MÜKEMMEL BİR ŞİİR OKUDUM Yüreğinize sağlık.syglr.
Okyanus...
Sabah oluyor yine;
Hüzün lü bir gecenin ardında
saklanan gizem ve gözyaşlarım..
Haydi yine sabah oldu...
Yum gözlerini; hazırla kendini
sadece hayallerle geçen geceye...
Cevapsız bilmeceye..
Alışmak varya bazen;
çok acı; çokta güzel..
Güzel olan yanı,Seveninle
başbaşa olduğunda..
Acı olan yanı ise;
Onun senin yanından
mecburiyetle uzaklşaşması..
Ne zaman mutlu görseler.
Ne zaman ağlarken görseler..
Hatta hatta gülmenin ardında
Bir şeyler aranırlar muzipçe..
Çünkü içlerinde manasız,
Gizli bir çekememezlik..
Aşşağılık kişi gurupları...
Hayatıma hiç giremeyen
nefret simalar...
Bunları bile bile
Mecburi yaşantın...
İşte bir sandık..
Küflenmeye yüz tutmuş....
Oysaki bu sandık içinde;
Zümrüt,yakut,elmas taşırdı
bir zaman önce..
Ve amman içindekileri
kimseler görmesin
dokunmasın
değmezlerdi çünkü...
O yüzden bu sandığı
kilitleyip atmıştım anahtarını.
Kuyu değil,dere değil, göl değil.
Vallahi hemde simsiyah
okyanuslara..
Kimsenin eline geçmesin
düşüncesiyle...
Eh be arkadaşım sende
nereden çıktın?
Ne arıyordun o koskoca
okyanusta.?
Nereden buldun o anahtarı?
Ben bile unutmuştumya? ..
Açma o sandığı..
.Artık çok geç.
Beklemiştim...
aslında uzun bir süreç..
Açtırmam o sandığı hiç
umutlanma..
Anahtar sende kalsın..
Önemli değil.
Sandıkla atlarım ben
okyanusa...
Kolaymı sanıyorsun?
Onca yıl sonra?
Tükenmiş gitmiş gençlik
Bir harbedeyle..
Ne işin olur senin bir harabeyle? ..
Esram
ne yazılırki bu anlatıma ben bir istanbul aşığı olarak zaten okurken eriyorum
Yüreğine sağlık bedirhan abi ne diyeyim ancak ayasofya böyle anlatılır
sabah ezanında camide olmak çok hoşmuş...kırk güne yakın bu duyguyu yaşadım...eyüpte ,ayasofyada olmak başka olur...huzur orada...huzur onunla olmakda...bambaşka bir kokusu var o iklimin...bedirhan abi ne iyi etmişsiniz yazmakla...yazdırana müteşekkiriz..
Tuttunuz beni öğle vakti sabah namazlarına bırakıverdiniz. Böyle anlamlı böyle sevgi yüklü bir şiiri yorumlamak haddimizi aşar. Bütün şiriirlerini tekrar tekrar severek okuduğum, proğramlarını hiç kaçırmadan izlediğim büyük Üstada selam olsun.Sonsuz SAYGILAR
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta