Sevdaları koyabilir misin fanusa
Bilet kesebilir misin kapısında
Kıyabilir misin pabuçlarınla basmaya
Sen bunlara razı mısın Ayasofya?
Hazırlarken minare niyetine mimar, destekleri
Çeyrek varken gelmeye, vurulurken tokmağa
Terler direk dibinde nur terli, Ya Vedud Sultan!
Vuruşurken Yeniçeri son bir saffetle kapında
Müjdeli komutan okuturken Akşeyh’e hutbeyi
Sadırdan gelip yazar iken vasiyeti, amannâmeyi
Takdim edilirken Çelebi Evliya, Fatih-i Bağdat’a
Itri hediye ederken tekbiri, salât-ı ümmiyeyi segâhtan
Sultan Murad olur iken Çömlekçiye dervişan
Gelir miydi akıllara, olacak mıydı Ayasofya çaresiz
Yalnız, mahkûm, kıyamsız, rükûsuz, secdesiz…
Biri sanki akla getirmiş yazar iken Çıharyar-ı Güzini
Yoksa onlar da çıkar idi kapıdan tekerlek misali
Şad ol sen emi Kazasker Mustafa İzzet Efendi!
Konuşamaz veremez sorularıma cevap, kiremit renkli
Belki de ben duyamam, öyle ya ben de kimim ki?
Bilse bilse o bilir belki, bıraktım zembile çekiverdim ipi
Eyle bir cevap, bekliyoruz, haber ola Zembilli Ali Efendi
Bunlara razı mı, bunlardan razı mı Ayasofya?
Çöker iken kubbesi bir Mevlid-i Nebevîyyede
Coşar yine kubbesi bir Mevlid-i Nebevîyyede
Kırılır fanus, kesilemez bilet, çıkar ayaktan pabuç
Malike’l Mülk’tür, Es - Sabur’dur, El – Hafız’dır
Mülkün sahibi, en sabırlı, en büyük muhafızdır
Garip Ayasofya sadece O’ndan razıdır.
O ise acaba kimlerden, kimden razıdır?
Kayıt Tarihi : 15.2.2011 16:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TERLER DİREK Ayasofya’nın kuzey batısında, dört köşeli beyaz mermerden oluşan bu direkte yaz ve kış aylarında durmaksızın terleme özelliği dikkat çekiyor. Bu nedenle yüz yıllar boyunca “Terler Direk” adı ile anılıyor. Günümüzde de insan boyu hizasında bronz levhalarla kaplı, ortasında yüzlerce yıldan bu yana, milyonlarca ziyaretçinin parmağını değdirmesi ile genişlemiş kocaman delik büyük ilgi görüyor. Temelinde tılsım olduğuna hem Bizans’ın, hem Osmanlının inandığı bu direğe “Uğurlu Direk”, Ağlayan Direk”, “Terleyen Direk”, “Hızır’ın parmağını soktuğu direk” gibi isimler yakıştırılmış. YA VEDUD SULTAN: Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre, Buhara’lı bir veli olan Şeyh Abdü’l Vedud Hazretleri, Bizans devrinde İstanbul’da yaşamakta ve Ayasofya’da ibâdetle meşgul olmaktadır. Rivâyete göre; “Birgün mânevî rical toplanır. İstanbul’un fethini müzakere ederler. Kılıç ile cihad edilerek fethine karar verilir. Ya Vedûd Sultan ise toplantıda Bizans’ın kılıç ile değil, irşad edilerek harb edilmeden fethini müdafaa eder. Şeyh Abdü’l Vedûd hazretleri fetih ordusunun attığı gülleleri, elleri ile tutup aman gavurcuklarıma bişey olmasın deyip geri atmakta, İstanbul’un fethini geciktirmektedir. Durum Fatih Sultan Mehmet Han’a bildirilir. Manevi rical tekrar toplanır ve Cenab-ı Hakka Ya Vedûd Sultan’ın ruhunun kabzı için duâ ederler. Duâları kabul olur. Şeyh Abdü’l Vedûd sultan kuşatmanın 50. günü vefat eder ve İstanbul’un fethi kuşatmanın 53. gününde müyesser olur.' İstanbul’un fethini takip eden Cuma günü, Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofya’yı gezip seyrederken, “Terler direk” denilen yerden ilahi bir nurun parladığını görürler ve oraya giderler. Görürler ki ilahi nurla kaplı beyaz bir vücud kıbleye dönük olarak yatmaktadır. Nurlu göğsünde kırmızı su ile “Ya Vedûd” yazılıdır. Ak Şemseddin, Sivasi Kara Şemseddin ve sair evliya dediler ki: “İşte Padişahım, İstanbul’un elliüç günde feth olunmasına sebeb bu zât idi. Allah’ın hikmeti ile İstanbul’un fethini rica edip, o gün ruhunu teslim eden bu meczubdur ki, daha önce padişahımızı haberdar etmiştik.” dediler. Hemen bütün alimler, salihler ve fazıllar onun mübârek cesedini yıkamak istediler. O an Ayasofya’nın “Terler direk” tarafından, “Merhum yıkanmıştır. Hemen defn edin” diye bir ses geldi. Sonra bütün şeyhler, Ya Vedûd Sultan’ın nâşını tabuta koyup onu şehid kapısına gömmek için yola çıktıklarında tabutu taşıyanlar kendilerini Eminönü iskelesinde buldular. Oradan bir kayığa bindiler. Kayık kürek çekmeden ve yelken açmadan kendi kendine gidip Eba Eyyub El Ensari hazretlerinin yakınına geldi. Tabut Allah’ın emri ile hemen kayıktan çıkıp orada kazılmış, bir mezarın başında durdu. Tabutun arkasından bütün gâziler, âlimler gittiler. Mezardan “Ya Vedûd” sesinin gelmekte olduğunu duydular. Sonra mübârek naşı o mezara defn ettiler.” Bu gün Ya Vedûd türbesi diye bilinmektedir.(seyahatnameden) FATİH-İ BAĞDAT: Bağdat Fatihi Sultan Dördüncü Murad Han. Babası sarayda Kuyumcubaşısı olan Evliya Çelebi Sultanla Ayasofya’ da tanıştırılmış ve Enderun’a talebe olarak alınmıştır. SULTAN ÜÇÜNCÜ MURAD: Halveti Şabaniyye Şeyhi olan Çömlekçi Musa Efendiden icazet almıştır. KAZASKER MUSTAFA İZZET EFENDİ Hattat ve bestekar Mustafa İzzet Efendi 1801M yılında Tosya’da doğmuştur. Babası Destanağazade lakabıyla tanınan Mustafa Ağadır.Babasının vefatı üzerine eğitim için İstanbul’a gönderilmiştir. Fatih Medresesi’ne kaydolmuş ve Kömürcüzade Hafız Efendi’den ders almıştır. Sesinin güzelliği ile Sultan II. Mahmut’un dikkatini çekmiş ve eğitimine Enderun’da devam etmiştir. Enderun’da altı yıl musıki, hat, dil ve edebiyat eğitimi almıştır. Kısa zamanda edebiyat, musıki ve hat sanatlarında kendini gösteren Mustafa İzzet, Yesarizade’den de icazet alınca padişah yakınları arasına girmiş ve kazaskerliğe getirilmiştir. Abdülmecid’in tahta çıkışına kadar sarayda kalan Mustafa İzzet Efendi, Eyüp Camii İmam Hatibi ve padişahın ikinci imamı olmuştur. Anadolu ve Rumeli Kazaskerliği, şehzadelere hat hocalığı ve saray başimamlığı görevlerinde bulunan Kazasker Mustafa İzzet Efendi, 1852M yılında saraydan ayrılmıştır. Renkli ve bereketli bir ömür sürmüş olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi, 11 Mushaf, 30’dan fazla Enam, 200’ün üstünde Hilye ile yüzlerce levha, kıt’a ve murakka’ yazmıştır. Kasımpaşa’daki Büyük Cami, Hırka-i Şerif Camii yazıları, Ayasofya Camii’ndeki büyük levhalar ve İstanbul Üniversitesi giriş kapısının bahçe tarafındaki yazılar da Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin eserlerindendir. Musıkide kendi bulduğu Tarz-ı Cedid makamında bir peşrev ve semai ile muhtelif makamlarda 20’yi aşkın şarkısı vardır. Mustafa İzzet Efendi daha çok Nesih, Sülüs, Celi Sülüs ve Celi Ta’lik türlerinde eserler vermiştir. 15 Kasım 1876M yılında 75 yaşında olduğu halde İstanbul’da vefat eden Kazasker Mustafa İzzet Efendi, annesi tarafından dedesi olan Şeyh İsmail Rumi Hz.’nin de medfun bulunduğu Tophane’deki Kadirihane haziresine defnedilmiştir. Kabir kitabesi de talebesi olan Muhsinzade Abdullah tarafından celi sülüsle yazılmıştır. ZEMBİLLİ ALİ EFENDİ 1445 yılında Karaman'da doğdu. İlköğrenimini burada yaptı. Daha sonra İstanbul'a giderek, ünlü alimlerden, Molla Hüsrev'in derslerine devam etti. Hocasının tavsiyesi üzerine Bursa'ya geçerek Mevlana Müslihiddin'den ders aldı ve onun kızıyla evlendi. Bursa'da dini ilimler okudu. İlk önemli görevini, Edirne'de Ali Bey Medresesi'nde yaptı. Hicaz ve Mısır'dan sonra, İstanbul'a gelerek yerleşti. Birçok Anadolu medresesinde müderrislik yaptı. 1502 yılında şeyhülislam oldu. Bu görevi 23 yıl aralıksız sürdü. Sultan II. Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni'ye şeyhülislamlık yaptı. Evin penceresinden her gün bir zembil sarkıtır, sorunu olanlar, dertlerini yazarak bu zembile bırakırlardı. Akşam olunca hu zembili çeker, sorunları cevaplayarak tekrar sarkıtırdı. Bu nedenle 'Zenbilli' lakabı verilmiştir. Zamanında şeyhülislamlık, vezirliğin çok üstünde bir görev haline geldi. 1526 yılında vefat etti.
Tebrikler.
Selam, sevgi ve saygılarla.
TÜM YORUMLAR (26)