Ne vakit kendimden geçsem,
daha çok tutunurum yangın yerine dönen zamana.
Göğe yürüyen yollar susar,
hiçbir bulut geçmez içimden.
Bir çağrı yok beni geri çeken,
herkes susmuş gibi...
Ay hep kendini doğurur geceye,
yağmur kendi derisini yıkar.
Ben,
aklı yaralı bir nöbetin ortasındayım,
dokunduğum her şey
biraz tedirgin, biraz yanık.
Ve vakit,
kırık bir akşamın kıyısıdır.
Günahlarım,
ışıksız sokaklara yakışıyor artık,
yaşamışlığın tortusu gibi.
Senin ismin,
bir dağa çalınsa dağ başını öne eğer.
Ben kuştum bir zaman,
ovalarda özgürlük türküsüydüm.
Yeşilin iç sesi bendim,
göğe değen dallarda.
Sicilime yazıldı ne varsa,
en çok da
insan kalmanın cezası büyüktü...
Kendime dönüp bakınca
bir kıyametin eşiğinde bulurum kendimi.
Uykusuz düşün kıyısında
çoğalırım ansızın:
Ten renginde çocuklar olur kalbimde.
Bir rüzgâr değip geçer içime,
ve ben,
kır çiçekleri gibi savrulurum
adını bilmediğim vadilerde...
Ağzımda taş değil kelimeler ağar,
bir suskunluk devrilir gözbebeklerime.
Sen saçlarımda eserdin,
ben gözlerinden uzak kalırdım hep.
Gülüşler bana haramdı,
çünkü yüküm vardı,
ve yollar…
kaderime dik başlıydı.
Ben karınca idim belki,
ama diz çökmeyeninden.
Hatıralar kıyıya vuruyor,
ben — isimsiz, kimliksiz bir yansımayım.
Hayat uzuyor ardı arkası gelmez bir ağıt gibi,
biraz dert, biraz yoksunluk.
Ve zaman,
suskun bir kadının yüzünde çoğalıyor artık.
Artık düşler bile saklanıyor benden,
en gerçek halimi yalnızlık biliyor.
Adımı söylemeden yürürüm gölgeme,
kendi geçmişimde kayboluyorum.
Haydar Güner
Kayıt Tarihi : 29.7.2025 11:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!