Gecenin şavkı düşerdi saçlarının karasına. Parmaklarının arasından gölgemsi ırmaklar akardı ,Çoruh’un kucağına. Gamzeleri gülüşlerinde saklıydı. İnci dişlerinin beyazında yıldız yağmurlarının pırıltısı, ak siluetli, gencecik bir gelindi Denef, Kaçkarların alnından Karadeniz’e yansıyan. Ortahisar’ın dar sokaklarını tırmanırken gördüğüm de onu kucağında bir kundak, saçları yüzüne dökülmüş, soğuktan morarmış elleri alelacele koşar adımlarla yanımdan geçiyordu. Dikkatimi çeken bu genç kadına dönüp bakma gereği duydum. Ayaklarında lastik potinleri, sırtında eski örme bir hırka öylece yokuş aşağı gidiyordu. Üşümüş olacaktı üstelik kucağında eski bir battaniyeye sarılmış bir bebek, ıslık bileyen lodosun yüzüme çarpıp tekrar bana geri dönen çığlıklarının içime sızım sızım yayılan uğultusuyla adeta ruhumdan geçercesine benden gidiyordu. Öylesi bir acıydı ki iliklerimde karıncalanan öylesi bir kasılma.
Kimdi bu garip kadın diye düşünürken içimde yayılan o derin sızı ona yardım etmem gerektiğini söylüyordu. Hiç vakit geçirmeden ardı sıra koştum: “Hey hanımefendiii! Hanımefendi! Durun durun lütfen!” diye seslendim ardından. Bir an duracak gibi oldu, başını hafif yana doğru çevirdi ben “Durun lütfen!” diye tekrar seslenince önüne döner dönmez daha da hızlanarak ara sokağa daldı. Ardından koştumsa da yetişemedim. Çok üzülmüştüm. Sefalet içerisinde bu kadının mutlaka yardıma ihtiyacı vardı. Gözlerimden akan sıcacık yaşlar yanaklarımda ılık yaralar açıyordu. Hava kararmaya yüz tutmuş dükkanlar kapatılmaya hazırlanıyordu. Hemen ara sokağın başındaki dükkancıya:
“Affedersiniz amca, az önce buradan geçen kadını gördünüz mü?” dedim.
Yaşlı Amca:
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...