Yine fırtınalı bir Bosna Gecesi… Alışılmış bir şeydi Bosna’nın sert rüzgârları. Merkez günlük güneşlikken, Bosna’da üşümek, fırtınasında sürüklenmek, sert esen rüzgâra karşı yürümek, bu yürüyüşü hayallerle süslemek ve aheste adımlar boşluğunda yaktığım son sigaramı da rüzgâra içirmek…
Cumartesi Sabahı’na hasret, uykusuz bir gece ve bu gecenin fırtınasında sürüklenip giden hayallerim…
Sırf sözümü yerine getirmek için, sabah 08.00 otobüsüne yetişmek için, uykusuz bıraktığım şu bedenim…
Hayatım boyunca kalabalıktan hiç haz almazdım ama günün birinde kalabalığın seni bana getireceğini bilseydim, hep mahşer kalabalıklarında gezerdim. Hayatım boyunca hep rahatına düşkün bir insan oldum. Ta ki; o beni rahatsız eden küçücük taburenin sayesinde gözlerinin kıyısına geldiğim ana kadar… Hiç sevmezdim yolculuk etmeyi ama bitmesin istedim o gün, bitmesin…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta