Çok çok eski çağlarda çok yağmurlar yağdı,
Gök delinmiş gibiydi,kara bulutlar dağa ağdı.
Dünya sele boğuldu, her yanı çamurlar kapladı,
Çamurlar akan selle taşları Kara Dağa sapladı.
Yuvarlanarak taşlar dağdaki mağarayı doldu,
Mağaranın içindeki kayalar yarılıp şekil aldı.
Yarıkların kimileri birer insan şeklinde idi,
Atalar toplandı bunda bir hikmet var dedi.
Aradan çok zaman geçti,balçıklardan su taştı,
Güneş Saratan burcuna gelince balçıklar pişti.
Yarıkların bulunduğu bu mağara tıpkı bir kadın gibiydi,
İçi de insanlara can veren bir kadınla bir bilgeye tabiydi.
Dokuz ay durmadan yel esti su,ateş,toprakla şekillendi kaya,
insana can vermek için birleşti bunlar,bir insan çıktı ortaya.
Bir ışık indi gökten,insan oldu adına Ay-Atam dediler,
Ay-Atam,yerden kalktı,yerde akan suyla serinlediler.
Sonra yine yağmurlar, seller başladı tufan oldu,
Mağara yeniden su ile akan çamurlar ile doldu.
Güneş bu kez Sünbüle burcunda durdu sıcaklar coştu,
Sünbüle burcundaki güneşin sıcaklığıyla balçıklar pişti.
Bu kez bir hatun kişi çıktı ortaya,adına Ay-Va dediler,
Ay-Atam ile Ay-Va evlendiler,ne buldular ise yediler.
Kırk çocukları oldu,bunların yarısı erkek, yarısı da kızdı,
Onlar da evlendiler; soyları çoğaldı fakat sayıları azdı.
Bir zaman geldi Ay-Atam ile Ay-Va Hatun'un ömürleri doldu; öldüler,
Çocukları toplanıp ana-babalarının yaşadıkları mağaraya geldiler.
Mağaranın kapısını altın kapılar ile kapatıp rahatça uyusun dediler,
Mağaraya çiçekler getirip,dört bir yanını güzel çiçekler ile süslediler.
Kayıt Tarihi : 8.2.2017 16:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!