.......................TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ ÜLKÜSÜ...................
ANAM HATUNU BABAM KAĞANI ACUNU YÖNETİVERSİN DİYE......TANRI GÖKTE YARATTI........
ÜSTTE MAVİ GÖK ÇÖKMEDİKÇE ALTTA YAĞIZ YER DELİNMEDİKÇE SENİN DİRLİĞİNİ VE BİRLİĞİNİ KİM BOZA BİLİR EY...TÜRK TİTRE VE KENDİNE DÖN......(BİLGE KAĞAN) ...
DOĞUDA GÜN DOĞUSU BATIDA GÜN BATISI GÜNEYDE GÜN ORTASI KUZEYDE BUZ DENİZİ BENİM MİLLETİMCE YÖNETİLİR TÖRELENİRDİ.
..
-TÜRKIYE'YI SOYKIRIMLA SUÇLAYAN ÜLKELERIN SICILLERI BOZUK:
_Hiçbir tarihi bulgu ve belgeye dayanmadan Türkiye'yi, Ermeniler'e yönelik sözde soykirim yapmakla suçlayan ve medeniyetin besigi oldugunu ileri süren Bati Ülkeleri'nin bir çogunun SOYKIRIM VE TEHCIR SUÇLUSU oldugunu görüyoruz.
_Atatürk Üniversitesi Türk Ermeni Iliskilerini Arastirma Merkez Müdürü Yrd. Dç. Dr. Erol KÜRKÇÜOGLU; 'tarihin büyük soykirimlarinin bir bölümünün Amerika Kitasinda gerçeklestirildigini' belirterek, AA muhabirine yaptigi açiklamada, 'Amerikan Kitasinin kesfiyle baslayan Soykirimlarin suçlusu Avrupalilar, yeni dünyada insanligi ürküten katliamlar gerçeklestirdigine' dikkat çekti.
_'ABD'li tarihçi David E. Stannard'in yazdigi 'Beyaz Adamin Akil Almaz Vahseti-Amerikan Soykirim Tarihi' adli kitabinda, yeni dünyanin kesfinden sonra baslayan ve 19. y.y'la kadar geçen süre içinde akil almaz Soykirimlara yer verdigini, Amerika'ya yapilan sefere katilan meshur Ispanyol Misyonerleri'nden Bertolome de Las Casas, anilarinda, yeni dünyadaki korkunç Soykirimlari en iyi sekilde anlatiyor' diye konustu.
_a) Fransizlar'in Cezayir'deki Soykirimi:
_'Tarihin en kanli Soykirim magdurlarinin basinda Cezayirli'lerin geldigini, 1800'lü yillarin ilk yarisinda Cezayir'i sömürge olarak isgal eden Fransizlar'in, 100 yili askin süre, ülkede çesitli mezalimler ve katliamlar yaptigini, Cezayirli'lerin özgürlük hareketlerini iskence ve kanli katliamlarla önlemeye çalisan Fransizlar'in, bagimsizlik savasi veren 2 milyonu askin Cezayirli'yi tehcir ederken, yüzbinlerce Cezayirli'yi de katlettiklerini' bildirdi.
_'Ruanda'da 1994 yilinda yasanan Soykirimda yüzbinlerce Tutsi'nin, Hutular tarafindan öldürülmesinin insanlik için en büyük ayiplardan biri oldugunu, Ruanda'da görev yapmis emekli bir Fransiz Subayi'nin, Fransa Askerleri'nin, 1994'te Ruanda'da Soykirim yapmakla suçlanan Hutu milislerine silah egitimi verdigini itiraf ettigini' söyledi.
..
Ankara, Istanbul, simdi Bruksel,
gozlerden akan yaslar oldu sel,
uyan Avrupa! kendine gel,
terorun vatani milliyeti yok
hedefleri; havaalani, metro, halk,
Paris, Bruksel, Avrupa ayaga kalk,
..
Yalan,yalan,yalan
Cim Bom haric hepsi yalan
Bak yine tarih yaziyor
Gönlümüzde yatan aslan
Atiyor,atiyor,atiyor
Deplasman,sahasi fark etmiyor
..
İnsan canı yakıyorlar
Boş yere kan döküyorlar
Sanki bomba ekiyorlar
Sahalarda top koşturan
Birleşmiş milletler nerde
Fosfor atıp el yüz yakar
..
Avrupa’da, 0rtaçağ mı zortladı?
Uygarlığın vicdanı mı mortladı
Yoksa Hitler, Mussolini hortlayıp
Beyinleri yeniden mi kodladı?
*
“Cadı Avı” deyip çıktın yollara
“Çarmıhları kurun” dedin kullara
..
Avrupa kuduruyor
Küfrünü kusa kusa
Daha da kuduracak
Bakarsak susa susa.
Küfürde birlik dedi
Hem kardinal hem papa
..
BİZDE Kİ TERÖRE DESTEK OLMAYIN
14.11.2015
Hey avrupa devletleri uyanın
Bizde yanan ateş sizede sıçrar
Bir olun da artık insafa gelin
..
Avrupa Filistin’i yüz yıl dönümünde savaşıyor
Avrupa’nın destekleme isteği hayata geçirilmiyor
Hangi güçleri dostluğa bari kullanılabiliyor
Sorusunu hep doğuruyor bu türde her savunu
Aklımın duvarına çarparak yüreğime düşüyor…
Avrupa Filistin’i Amerika karar duvarı kalesinde
..
Buğulu gözlerine takıldı gözlerim,
mahsun duruşuna kandı yüreğim.
bir yanım avrupa bir yanım anadolu,
Kimim var ki sizden başka hayatta,
yeter ki gel yüreğimde sana da yerin var.
Biri can diğeri canan,canımın bir parçası,
canımın canıdır didarim.
..
İkinci Dünyanıla
Savaşılından sonra
Avrupa Birliği
Kurulunma girişinilimleri yayılındı.
5 mayıs 1949da
10 Avrupa ülkesi,
Avrupa Konulunseyini
..
Dillerinin iğfal edildiğinden, yaşamlarını hep şifre ile dolduruyor olmaları kaçınılmazlık doğuyor, doğal olarak. Puta tapıcılıktan tek tanrıcılığa ilerleyiş sürecinde, ilk kitap Zebur”dan sonra, saldırganlığı vahşet hakimiyeti koruyan bu toplumun belirtisini, sürekli güç kaybediyor olacağı ihtimali düşünülürse, ikinci kitap Tevrat”a tutunmayı anlamlandırıyor. Yahudiler, bu saldırganlıkta bu kez de hukukla zorlanmış olmalı. İğfal yetenekleri ile Roma imparatorluğuna kadar ilerliyor soylu soysuzluğu ve hukuku, eğitimi kontrolüne almayı başarıyor, Avrupa diline Allah kavramını terim olarak işlettiriyor, yani Allah” ın oğlu diyerek, çarmıha germe kararını veriyor. Zira, Allah ve ruha ulaşamayışı hazmedemiyor veya amacını engelliyor diye zorbalık icadını aktifliyor.
Avrupa”nın bu iğfal edilmiş dil ile yaşam sürmesi hiç de kolay bir hal olarak algılanamaz. Allah yardımcıları olsun! Sürekli bu baskı ile yaşamanın etkisini de hissettiriyor çevresinde böylece, denilebilir sanıyorum.
Atatürk, Batıya dönmeli yüzümüz derken, bu yardımlaşmayı düşünmüş olabilir mi? Göktürklerin şahadet parmağı ile gögü gösterdiği, ruhu ne büyük içtenlikle bir aşk duyarlığını yaşam özeninde, sevgiyi saygı büyümede aşk medeniyetini bağımsızlık karakteri edinmenin emanet yüceliği korunmayı, genç tarihimize Oğuztürk”ten sonra Atatürk ile gençligi ebedileşmiş olmasi bir tesadüf müdür? Avrupa deyip geçilir mi diye içimi yokladım, zihnimi okşadım. Bugün yaşanılan bu baskı cenderesinde formatlanmaya karşı duruşun, ne kadar doğal tutum olduğunu kanısadım.
AB,ABD,Ingiltere ile düşman değiliz!
..
Küresel ısınma diye bilimsel bir açıklama ister. Konu olarak ancak, çalışan ile çalışmayan, kanun açığı ve kağıt üzeri duruyor olgusuyla kanunsuzluğu kullanış, hak ve hukuk arası önem taşıyor vatandaş olarak. Bir ülkenin, vatanın vatandaş olmak, dünya vatandaşı olmayı gerektiren bir çağa ilerlenildiği, nüfus artımı ile iş denetimi arasındaki dengenin bir uçurum açıklığı, bundan faydalanan ve kurtuluş isteği gereğinin yetersizlik arasında çalkalanışı, bilgi ve bilgilenmenin iletişim ile ilgileşim inancının sarsılması, şehircilik, tarımcılık, teknolojik, finansal yine dengesiz planlamayı zorlandırıyor olduğu gerçeğinin yıprandığı bir çağdayız.
Uzman ısmarlamak elbette doğrudur. Ama, her ülkenin her çıkan, çıkarılan sorunlarına karşı, kendi heyetinin sürekli gelişen çalışma ekibi olmalı. Zira, sömürge veya kapitalist çatışmayı doğuran savaş çanlarının çabukluğuna karşı, ortaklık ve dönüşüm modelleri ölçekleri her ülkeye aynı hız veya görünümle tehlikeler, insan hak ve hukukları ötesinde ulus bilinci ile insan sağlığı arasında sorumluluğu kaynaştırmaya sürüyen bu fırsatçılık güdümü amaçlarda ve karşıtında elbette hareketlilik olabilir, çare olabilir, ama çözüm olamıyor.
Küresel ısınma, deprem bölgesi, volkan yöresi yerleşim alanları, doğa çevresi gerekliği ölçekleri olarak, yeniyi mi önce uygulayıp sonra eskiyi restore etmeli diye genel bir reçete olamayacağına bilinç taşımalı. Denenmiş olan, ister düşüncelerde, ister yapılanmada, denenmiş olnların hatalısını tekrarlamak hiçte güzel değil. Gelişmiş ülkelerin eski silahlarını tüketmeye zorlandırılmak hiçte hoş değil. Her iddia arasındaki prestij ve imaj hastalığından yoğun halk kitlesini kullanarak faydalanmanın olmadığı bir çözüm, önce garanti altına alınmalı. Alternatif finansman planlamaları yerel bir heyet ile halka açık, halkı paralelinde bilgilendiren bir çalışma olmadıkça, dönüşüm daha da pahalıya mal olacağı kaçınılmaz olur. Tecrübeli olan her durum akıllı bir çözüm olmayabilir, tecrübe ama dinlenmeli. Bir Nükleer enerji hatası yeryüzünde yeter ve artar ölçekte devasalığı kanıtladı. Bu hatayı, bu belayı tekrarlamak hızlı ve yoğun zenginleşmek diye, toplu ölüm, sağlığı topluca ve toptan sarsan bir derdi daha tekrarlamak, Hitler yaptı biz de yapalım benzetmesinden hiç de farksız değildir.
Vatan sınırının sözde önemsizleştiği, şehirleşme diye, dönüşüm diye bir tek şehir planlamak dahi Türkiye için büsbütün felakettir. Türkiye ile komşu ülkeler de düşünülecek, birlikte kalkınması ancak, bir şehirleşme dönüşümü, yapılanması düşünülebilir. Dönüşüm diye bir tek şehri düşünmek, çorap söküğü efekti ile akıl almaz tehlikenin eşiğinde olmanın, biliniyordu veya bilinmiyordu gibi bir oyalanmayı kaldıramayacak kadar gerçekler duruyor açık seçik. Halk anlamıyor uygulaması Türkiye için asla geçerlilik bulamaz, uygulanamaz.
..
Adem le Havvanın çocukları olan Habil ve Kabil arasındaki uyumsuzluk, bel ki de insanlar arasındaki ilk kutuplaşmanın başlangıcı olmuştur.Bunun da ötesinde insanı ayrılığa sürükleyen en temel ayrım, Adem'in yasak meyveyi yemesi, şeytan ve melek mücadelesinde insanın ilk defa şeytanın telkinlerine yenik düşmesinin prototipini oluşturur.Bu yasak meyva Kabil'e yasak olan kızkardeşken; Kabil şeytani bir hırsla bu yasağı çiğnemek için Habil'in kanını akıtmıştır.
İlk kanın akıtılmasından binlerce yıl sonra, iki kutuplu dünya örneği olarak, Troyanın şahsında Anadolu ve doğu toplumları ve Atinanın şahsında antik Yunan ve batı belirgin iki kutup olmuştur.Bu kutuplaşmanın sonucunda Troya kuyularına atılan binlerce kafa ve akan oluk oluk kan, batılıların insanlığa bakışını yansıtan önemli bir örnek olarak karşımıza çıkar.
Bundan önceki ve sonraki süreçlerde özellikle peygamberlerin şahsında Hak ve batıl mücadelesi süregelmiştir.Musevilerin yoluna çıkan Firavun ve İsevilerin yoluna çıkan Yahudiler ve Müslümanların yoluna çıkan cahiliye devri arapları ve islam toplumunun büyük devlet oluşuyla başlayan haçlı seferleri insanlar arasındaki kutuplaşmanın ana arterlerini oluşturur.
Osmanlının dünya hakimiyetini kazanması ile batılılar yine doğudan edindikleri bilgilerle Rönesansı gerçekleştirdiler.Rönesansla birlikte güçlenmenin ve zenginleşmenin yolunu arayan batılılar, makyevelist felsefe ile güçlenerek daha fazla kazanç elde etmenin yollarını aramaya ve keşfetmeye başladılar.Bu süreç klasik kapitalim teorilerinin üretildiği 1800'lü yıllara geldiğinde, nihai hedef, Osmanlı'nın şahsında islam toplumu olmuştur.
Osmanlı'nın yıkılışı ile 1500'lü yıllarda başlayan makyevelist süreç nihai hedefine ulaşmanın en kestirme yolunu bulmuş olmaktadır.
Böylece sömürgecilik ve emperyalizm karşısında, benzer emperyalistlerin hırsları hariç, belirgin bir güç kalmamıştır.Sanayileşme süreci ile batılı toplumlar dünyanın bütün zengin kaynaklarını sermayeye çevirmek uğruna, insanlığı hiçe sayarak, faaliyetlerini sürdürmeye devam etmişlerdir.Kapitalist dünya karşısında bir kutup kalmayınca sovyet rusyanın oluşumuna göz yumarak kendine yeni bir kutup yaratmıştır.Bu kapitalizmin batıl Hristiyanlıktan arındırılarak yorumlanmasından ibaret olan komünizmdir ki; Sovyet Rusyanın yıkılması ile bir ütopya olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.
Osmanlının tarih sahnesinden çekilme süreci ile dünya dengelerinin yeniden oluşturulması için 1.Dünya savaşı başlamıştır.Birinci dünya savaşı ile paylaşıma açılan islam topraklarının paylaşımından kazanım elde edenler yeniden paylaşım için 2.Dünya savaşına girmişlerdir.
..
Salaş bir meyhanedeyim.Öyle hüzünlü ki bu gece,dalgaların sesi geliyor kulağıma.İmkansızlıklar üzerine kurulu bu gün masam.Mezem de hasretlerin,buğulu bir sesten dinlediğim en hazin şarkılardasın. Balıkçı ağlarıyla donatılmış pencerenin kenarından görünen denizde, salınan vapurlar var.Anadolu dan Avrupa ya geçen.Gecenin ayazı vuruyor. Aynı şarkıyı çaldırıyorum defalarca eski 45.liklerde. Ölüm sessizliğindeyim,çaresizliğindeyim sensizliğin. Deniz kıvrak dansöz sanki yakamozlarla oynaşıyor, pencere camları buğulanmış,siliyorum ellerimle. Ellerimde kalan yine sen. Binlerce kelimeler geçiyor beynimin içinden,durduramıyorum.Hep sensizliği anlatıyorlar bana,camın buğusunu yine siliyorum, bu sefer ellerimde çaresizliğim kalıyor. Halim yok,ayaklarım taşımıyor beni,küskünüm bu aralar yaşama,beni sana bağlayan sevgim olmasa hani,hani diyorum. Boşverr.. sarılıyorum kadehime seni içiyorum içkim yerine. Çal diyorum meyhaneci bana en hazin aşk şarkılarını. Donat masamı hüsranlarla,yaşamın kırıklarıyla,sevgimi ben hazırlarım. Penceremin kenarından görünen İstanbul'umdan, sana baktım ey yar! Gördün mü gözüm yaşını? Tanıdın mı beni yeşil gözlerimden? Acıdı mı için sensiz bıraktığına? Hadi sağlığına sevgilim,sana bu son kadehim.
..
Uçağa bindim de uçak salladı
Telefon ettimde gardaş gelmedi
Adres sordum da kimse bilmedi
Gurbette gariplik ar geldi bana
Gurbette kahrımı kimse çekmedi
Kaldım bir köşede gamım gitmedi
..
Kırk yıl geçti aradan
Davet gelmez oradan
Sabır versin yaradan
Başka bir yol bulalım
İşi kolay kılalım
Doğuyla buluşalım
..
Kınamaya ek olarak: Avrupa televizyonlarında ne kadar bilgisi az Türk veya aslı Türk vatandaşımız varsa, onları Kürt-Türk, İslam-ılımlı din vs. gibi sorulara düşüncelerini sormaya yaygınlaşmalarını, tanıtımın bu halini iyi bulmuyorum… Kınamaya ek olarak: Avrupa televizyonlarında ne kadar bilgisi az Türk veya aslı Türk vatandaşımız varsa, onları Kürt-Türk, İslam-ılımlı din vs. gibi sorulara düşüncelerini sormaya yaygınlaşmalarını, tanıtımın bu halini iyi bulmuyorum… Onlar, halkını böyle yanıltmayı üstlenebilir, ama Türk milletine dürüst haber (acısı, tatlısı, iyisi, kötüsüyle) vicdan borcudur.
Avrupa ülkelerinde bu kirlilik sürerken, Türkiye’de Başabakan da, bu milletten ne çalarsan o kârdır, savaşmaya başlayana kadar yeter de artar der gibi: ‘bu millet çok dertler gördü, buna da katlanacaktır’ gibi sözleri sarf etmeye çekinmiyor bile… tuhaf olan, söylerken gizden bir tebessüm yayılması, toplanmış olan halka hakaretin dozajı… Senin davarlığınla, ben daha çoook gelirim insanlık yüceliği hakkından, deyişin dozajı… Firavun onları küçümsüyor, onlar alkışlıyor… Şu dilencilerin, o ülke bu emirlik gezip dileniyorlar bir tv kanalı ihalesini ödemek içindir galiba, demokrasi örtüsüyle hukuk horozluğu örtünen soyguncuların dilenci sadakası dağıtması, ilginç… sanılmasın ki, taviz aldıkça dayatıyor AB. Sadece bir anlaşmalarıdır diye bir düşünceyi önemsemeyi tercih ediyorum…
Taviz tavizi doğuracaktır elbette. İki kıskaç arasına girmeyi üstlenen AKP, yoruldum deme haklarından kendilerini soyutlamış olduklarıyla, baskı ve tehdit baş vurusuna da hakları kalmamıştır böylece. Bu ancak diktatörlük olur, demokrasi değil… Demokrasi lafları, suçlarını örtmez, kadın başını örtmekle İslam olma şartlandırması gibi. Zira, dinimiz yumuşak, sevecen saygıyla merhamet dinidir.
Tek millet, tek vatan, tek yürek, tek düşünce olmanın zorunluluğuna öncelikle AKP kusursuzca uymalı, diğer partiler muhalefet olarak bir başarı koruyabilir bu şartlarda… Gazeteci, gözlemci yetiştirilip, korunmalı. Vatanın her yöresinde her yenilik, yabancı tavsiyesi hislerini bildiren bir millet bilincine desteklenmeli. Yörelerin yaşamı yerlilerin yürek sağlığında dayanıklılık seyrettirebilir. Vicdani tutumlar sıkı kontrol gerektiriyor. Zira, vatan toprağının yüreğine kazı işleri çoktan başladı. Kişisel çıkar histerisi vatan ve millet çıkarını yıpratmaya ahlak sızlatacak bir fırsatçılık eşiğidir. Bu hükümet bunu, dış ülkelerle ortaklaşarak dayatıyor millete… yerli işçi bile hayal daha hâlâ…
..
Yunan mitolojisinde mest olup paraya kalan
Avrupa sefil! Amerika sefil! İngiltere sefil!
Allah’lığı Yahudi, Şeytanlığı Arap türeyen
Uşaklığa Avrupa, Amerika, İngiltere sefil!
Savaş sefil! Savaşın bu insan topluluğu sefil!
Tek olan Allah! Tek güzel! Tek yüce!
..
Avrupa ve Amerika medeniyeti zulüm ve sömürü üzerine kurulmuştur. Kendilerini insan hakları savunucusu ve çağdaş gördüklerine hiç bakmayın. Menfaatlerine dokunmadığınız ve sömürü düzenine çomak sokmadığınız müddetçe sizinle bir problemleri yokmuş gibi görünürler. Hele çıkarlarına bir dokunun size dünyayı dar ederler. Adeta doğduğunuza pişman ederler.
Mesela dediğinizi duyar gibi oluyorum. Örnek aramaya hiç gerek yok. Mevcudiyetleri bu konuda en büyük delilleri. Tarihteki kahpelik ve kalleşliklerini irdelemeye hiç gerek yok. 1915 de bir kısmı yedi düveli yanına alarak üzerimize geldiğinde, bir kısmı ile de dost ve müttefik idik. Düşman olan bize dört koldan saldırırken, dost görünen de içeriden içeriden kuyumuzu kazıyordu.
Dünya değişti, tarih değişti, Avrupanın sınırları değişti ama bir türlü İslama ve Türklere bakış açıları değişmedi. Haçlı zihniyetini hep içlerinde sakladılar. Bizi bir kaşık suda boğmak için her türlü melaneti işlemekten vazgeçmediler.
60 yıldır bizi kapılarında bekletiyorlar. Yapmadığımız kanun, çıkarmadığımız kararname, aşındırmadığımız kapı kalmadı. Ne hikmetse bir türlü istedikleri olmadı. Yada istediklerini bir türlü yerine getiremedik. 20. asır beklemekle geçti bizim açımızdan. 21. asırda sanki biraz hareketlendiler. Ha aldık ha alıyoruz durumuna geldiğimizi zannettik. Mateessüf bir türlü içeriye giremedik.
Ak Parti hükümetleri zamanında da bir hızlı giriş yaptık. bu sefer olacak galiba dedik. Dedik ama yine olmadı. İçlerindeki düşmanlıklarını kinlerini ve nefretlerini de her zaman açığa vurdular. PKK konusunda her zaman teröristten yana oldular. Bizi onları öldürmekle suçladılar. Masaya oturmamızı istediler. Suç işletip Avrupaya sığınanlara her zaman kol kanat gerdiler.
Demokrasi havarisi kesilen ve her fırsatta bunu dillendiren Avrupa 15 Temmuzda yine düşmanca tavırlar sergilemeye devam etti. Adeta darbecilere niçin bu işi beceremediniz diye bozuk attılar. Halen PKK ya, PYD ye, DEAŞ a ve her türlü terör örgütlerine alenen destek vermeye özellikle silah, araç ve gereç vermeye devam ediyorlar.
Millet olarak bıktık bunlardan. Ne samimiyetlerine, ne de medeniyetlerine inancımız kalmadı. En kısa zamanda bu sevdadan vazgeçelim. İngiltere gibi biz de referanduma gidelim. Milletimiz son noktayı koysun. Zalimden merhamet dilenmek zorunda kalmayalım. İnanın benim çok gücüme gidiyor. Her seferinde bir dizi yaptırım ve küstahça tehditlerden kurtarın bu milleti.
..